Borca Politik Bakmak ve Kriz

Çok değil birkaç gün önce (4 Kasım), Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Yıldız Teknik Üniversitesi’nde gerçekleşen Türkiye Gençlik Zirvesi’nde yaptığı konuşmada şunları söyledi:

Burslu öğrenci sayısı bu yıl 150 bine ulaştı. Gençlerimizde şöyle bir anlayış var. Gerçeği söylemem lazım. İlla burs… Niye burs? Bursun geri ödemesi yok. Be evladım, kredi aldığın zaman faizsiz, iş bulmadan da değil. İş bulduktan sonra çok basit taksitlerle ödüyorsun. Bu seni bedavacılığa da alıştırmıyor. Bu milletin gençlerine bu yakışır.

Bu cümleler neoliberalizme, finansallaşmaya, sınıf ilişkilerinin yeniden üretimi olarak borca ve borçlu öznelliğe dair kuşkusuz pek çok şey söylüyor. Öyle ki anahtar kelimeleri seçip çıkarmak hiç zor değil: “geri ödeme”, “kredi”, “iş”, “taksit”, “bedavacılık”. Sözcükler üzerine biraz düşündüğümüzde cumhurbaşkanının sözlerinin, bireysel borcun geri ödeme yoluyla toplumsal üretim ilişkileri üzerinde sağladığı kontrolden tutun da öğrenim yıllarından itibaren borçlu kılınmış bir öznelliğin üretilmesi talebine; borcun sürekli hale getirilmesinden finansal içerilme ve güvencesizliğe kadar neoliberalizmle özdeşleşen birçok stratejiye bir anda işaret ettiğini kolayca kavrayabiliyoruz. Fakat tüm bu anlam ağına dair söylediklerimizi daha anlaşılır kılmak amacıyla Cumhurbaşkanı’nın söylemini şu iki temel savla birlikte düşünerek politik bir çerçeve çizebileceğimizi sanıyorum:

(1) Finansallaşmanın küresel hâkimiyeti ve her geçen gün daha fazla sayıda insanın finansal sistem içine dâhil edilmesiyle birlikte borç, “üretim ve sömürü ilişkilerini sürdürmenin ve kontrol etmenin”2 baskın bir biçimi haline gelmiştir. Borcun sürekliliği, sermaye ve ücretli emek arasındaki antagonist ilişkiyi sermaye lehine zayıflatacak biçimde kişileri borcun geri ödemesine bütünüyle tabi kılmakta,bu nedenle de iş arama zorunluluğunu ve işini kaybetme korkusunu pekiştirmektedir.

***

Yazının devamını Hukuk Defterleri’nin 16. sayısında okuyabilirsiniz.

print