Gericilerin Hedefindeki İstanbul Sözleşmesi

Kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri her geçen gün artıyor, dahası kadın cinayetlerinde saldırganların kullandıkları yöntemler vahşetin boyutlarını gözler önüne seriyor. En son geçtiğimiz günlerde yaşanan Emine Bulut cinayeti ve cinayete ilişkin görüntüler toplumsal hafızadan uzun yıllar silinmeyecektir. Emine Bulut’un ölüm ile yaşam arasında söylediği son sözleri öldürülen binlerce kadının çığlığı gibiydi. ‘’Ölmek istemiyorum’’ çığlıkları atan bir anne ve ‘’anne ne olur ölme’’ diye feryat eden henüz 10 yaşında bir kız çocuğu. Emine Bulut cinayeti büyük tepkilere neden oldu, pek çok ilde kadınlar sokaklara döküldü. Ancak Emine Bulut’un öldürüldüğü anlar ve bu anlara ait görüntülerin büyük bir soğukkanlılıkla cep telefonu ile çekilmesi kadın cinayetlerinin toplumda nasıl kanıksandığının da ifadesi oldu. Üstelik Emine Bulut’un kalabalık bir mekanda vahşice öldürülmesine etraftaki hiç kimse müdahale etmemiş, katil büyük bir soğukkanlılıkla mekandan uzaklaşabilmiştir. Kadınların sokak ortasında ya da herhangi bir kamusal alanda darp edildiğine, tekmelendiğine ya da öldürüldüğüne daha önce de defalarca tanık olduk. Kadınlar tekmelenirken, darp edilirken ya da öldürülürken reflekssiz kalan bir toplumsal yapı adım adım inşa edilmiştir. Toplumsal alanda kadın kimliğinin zayıflatıldığı, kadınların ikincil hale getirildiği, gericiliğin hüküm sürdüğü günümüzde kadın cinayetlerinin, kadına yönelik şiddetin artması da, yaşananlar karşısında ortaya çıkan duyarsızlık da kaçınılmaz hale gelmektedir. Emine Bulut cinayetinden sonra özellikle kadınların öfkesi sokaklara yansıdı. Ve bir kez daha İstanbul Sözleşmesi gündemde idi.

***

Yazının devamını Hukuk Defterleri dergisinin 21. sayısında okuyabilirsiniz.

print