5 Nisan Avukatlar Günü dolayısıyla mesleğe bir kala vaziyette olan ve yoğun mesleki sorunlar içerisinde pek de sesi duyulamayan stajyer avukatlar ve stajyer avukatlar özelinde genç avukatlar üzerine birkaç söz söylemek; sorunlarımızı ve isteklerimizi dile getirmek amacıyla bu yazıyı kaleme almaktayım.
Staj; mesleğin icra edilişini görmek, fakültede teorisi öğretilen konuların uygulamadaki yerini anlamak, tecrübe edinerek hukuki alanlarda uzmanlaşma yolunda ilk adımları atmak için gerekli bir süreçtir. Keza, Türkiye Barolar Birliği Avukatlık Staj Yönetmeliği’nin 1. maddesi bu görüşe paraleldedir:
“Bu Yönetmeliğin amacı Avukatlık stajının hukuk bilgilerini bilimsel verilerden ayrılmaksızın ve bilimin yöntemlerini kullanarak somut olaylara uygulayabilen, yargılama süresince yargılama faaliyetinin yönetimine ve kararın oluşumuna etkin biçimde katılabilen, meslek ilke ve kurallarına bağlı, hak arama özgürlüğünün yaşama geçmesi için uğraş veren, insan haklarına saygılı, demokrasi ve hukukun üstünlüğünden ayrılmayan, bağımsız ve özgür avukatların yetişmesi için hukuksal, sanatsal, eğitsel olanakların sağlanmasıdır.’’
Stajın amacı teorik olarak böyle olsa da, stajyer avukatlık pratikte başka boyutlara evrilmiş, stajyer avukatlar bir nevi ucuz iş gücü haline gelmişlerdir. Bu ucuz iş gücü haline gelmenin başlıca sebebi; mevzuat hükümlerinin stajyer avukatların gelir getiren bir işte çalışmasına yasak getirmesidir. Uygulamada stajyer avukatların tamamına yakınının belli bir ücret karşılığında hukuk bürolarında çalıştığı ancak bu ücretlerin oldukça düşük olduğu, özellikle adliye stajında kanun yerini bulsun diyerek belli aralıklarla imzaya gidildiği hepimizin malumu. Ortada bir çelişkinin var olduğu aşikar: Mevzuat hükümlerinin stajyer avukat aleyhine olan hükümleri işletilmekte, diğer hükümlerse kağıt üzerinde kalmaktadır. Fiili durum ve mevzuat birbiriyle uyuşmamakta ve bundan maddi-manevi en çok zarar gören de stajyerin kendisi olmaktadır.
Meslekleri öğrenirken çıraklık aşamalarından geçmek doğaldır. Ancak bu durum, yasal güvence olmadan emek ortaya konması, mevzuat hükümlerinin oluşturduğu zeminden faydalanılması ve emeğin sömürülmesi anlamına gelmemektedir. Dolayısıyla ‘doğal’ olduğu iddia edilen ama aslında yapay olduğu bariz olan bir süreç söz konusudur. Başta biz stajyer avukatlar ve genç avukatlar olarak bu fiili durumun doğal olduğu yanılgısına kapılmamalıyız.
Sorunların çözümünde çıkış yolu olarak, kanun koyucu tarafından gerekli yasal düzenlemelerin yapılması görülebilir. Ancak yukarıda söylediklerim yıllardır tekrarlanıp dururken herhangi bir adım atılmamakta ve yolun başındaki hukukçular her geçen gün daha kötü şartlar altında çalışmaya ikna olmak zorunda kalmaktadır. Peki ne yapılmalı? Staj süresi zaten 1 yıl, nasılsa geçer, kan kusup kızılcık şerbeti içtim mi demeli? Aynı şekilde genç işçi avukatlar, birkaç yıl dişimi sıkayım, sonra kurtulurum diyip bir mücadele içerisine girmemeli mi?
Bu sorulara vereceğimiz cevapların evet olması hukuk alanında gittikçe tırmanan kapitalist anlayışın galibiyeti anlamına gelecek ve ileride mensubu olmaktan onur duyacağımız bir mesleğin ortada kalmamasıyla sonuçlanacaktır.
Avukatlık mesleği; medeniyetler tarihiyle yaşıt, hak arama ve savunma denince akla gelen, kadim ve de kutsal bir meslektir. Toplumların kaderinde önemli rol oynamış; otoriterliğin, zorbalığın, çarpık adalet anlayışının karşısında durmuş sayısız hukukçu bizlere bu mesleğin büyük bir sorumluluk ve topluma karşı önemli bir görev olduğunu öğretmiş, insanlık için son derece elzem bu mesleğin layıkıyla yerine getirilmesini vasiyet etmişlerdir. Bu vasiyete sahip çıkmak tüm meslek fertlerinin borcudur. Adaletin; toplumun ayakta kalması, insanlığın ileri gitmesi için vazgeçilmez bir kavram olduğunu göz önüne alırsak bu borcu layıkıyla yerine getirmemenin mesleki mirasları çiğnemek olduğu görülecektir.
Bahsini ettiğim bu meslek temel değerleri sıradan bir “meslek güzellemesi” olarak değerlendirilmemeli; aksine olması gerekenin tam olarak bu olduğu, mesleğin doğasının bu şekilde olduğu göz önünde bulundurulmalıdır. Biz stajyer avukatlar ve mesleğe yeni başlamış genç avukatların karşılaştığı en büyük problemlerden biri de aslına bakarsanız bu yanlış tavır ve ‘hayalci, gerçeğe ayağı basmayan’ olarak görülmemizdir. Bizlere sürekli dayatılan “Bunlar teorik söylemler, pratikte işler böyle yürümez.” tarzı yaklaşımlar sebebiyle mesleğimizi seçerken içimizde barındırdığımız idealizm törpülenmeye çalışılmaktadır. İdeal olanın uygulamada olmadığını söyleyip idealist yaklaşımları neredeyse ayıplayan bir tutumla kavramların içinin boşaltılması, çürümüşlüğün normalleştirilmesinden başka bir şey değildir.
Bugün, ülkede kötü giden birçok şey gibi mesleğimiz de zor zamanlar geçirmektedir. Avukatların; gittikçe mesleklerini icra etmekte zorlandığı, baskı politikalarıyla canından bezdirilmeye çalışıldığı, geçim sıkıntılarının iyice arttığı bir ortamda stajyer avukatlık özelinde genç avukatların sorunlarına değinirken, bu sorunların toplumdaki genel tablodan ve ülkede gittikçe temel vasıflarından kopan hukuk düzeninden ayrı ele alınabilecek hususlar olmadığını belirtmek gerekir. Bu bakımdan değerlendirme yaparken meseleye bütünsel bakmak yerinde olacaktır. ‘Nerem doğru ki!’ misali stajyer avukatlık da eğri olan tüm diğer uzuvlar gibi temel sorunun yansımalarından sadece birisidir.
Stajyerlerin yeterince sesini duyuramaması ve stajyerlik statüsünün yıllardır bir sorun olmaya devam etmesinde kabahat olan bitene kayıtsız kalan kanun koyucuda olduğu gibi yeterli mesleki dayanışmayı gösteremeyen meslek mensuplarındadır. Bu mesleki dayanışma her ne kadar pozitif hukukta barolar vasıtasıyla sağlanmış gibi gözükse de pratikte bunun gerçekliği olmadığı ortadadır. Dolayısıyla çözüm yolu olarak gördüğümüz dayanışma ancak sağlam bir örgütlenme mekanizması ve mesleğin kutsallığına olan inançla sağlanabilir.
Avukatlık mesleğinin bugününde, meslektaşlar içerisinde bir sınıf farklılığı olduğu olgusu inkar edilebilir bir husus değildir. Gittikçe büyüyen ve kar marjı artan bir sektörde emek-sermaye çelişkilerinin yaşanması kaçınılmaz olacaktır. Dolayısıyla Türkiye’deki işçi sorununun mesleğimize yansımaları işçi avukatlık özelinde zuhur etmiştir. Stajyer avukatlar ise dünyada gittikçe güçlenen prekaryatik düzenin yansımalarından nasibini almış ve güvencesiz bir statüye hapsedilmişlerdir. Bu minvalde hayalini kurduğumuz mesleki birlikteliğin ve örgütlülüğün fertleri; emeğine yabancılaşmak istemeyen, mesleğini doğasına geri kazandırmak isteyen avukatlar ve stajyer avukatlar olmalıdır. Mesleğe ilk adımını atanlar olarak önce kendi hakkımızı, bize ait olanı kazanmak için çaba göstermeliyiz, en büyük tecrübe ve kazanım bu olacaktır.
Tüm meslek mensuplarının bir arada aynı haklı mücadeleyi vermesi her ne kadar arzu edilen bir durum olsa da bunun mümkün görünmediği, doğası gereği sınıfların çıkarlarının uzlaşamazlığının söz konusu olduğu ortadadır. Sınıf mücadelesinin bütünsel ele alınması ve tüm meslekleri kapsar şekilde değerlendirilmesi gerekse de avukatlık mesleğine has bir durum olan ‘avukatın bağımsızlığı’ kavramı da es geçilmemeli ve verilecek mücadelede amaçlardan biri de bu bağımsızlığı yeniden elde etme olmalıdır. Bağımsızlık; sadece devlete karşı bağımsızlık değil, avukatın topluma, müvekkiline ve hatta kendine karşı bağımsızlığını da kapsar. Dolayısıyla mesleğin ruhu, özü olan bağımsızlık kavramını avukatlık kavramından çıkarırsak mesleğimiz ortadan kaybolacak ve ideal adalet anlayışına ulaşmak gittikçe zor bir hâl alacaktır.
Dar grupçu bir yaklaşım amacı olmaksızın ve de bunun özellikle karşısında durarak; hukuk asgari önemine kavuşturulmak, hukuksuzluk ve adaletsizlik toplum nezdinde en aza indirgenmek isteniyorsa; bunun yolu hukuk insanlarının nitelikli bir eğitimden geçmiş olmalarının yanı sıra aralarındaki mesleki dayanışmalarının güçlü olmasından geçer. Eğer bu ülkede güç sahipleri için avukatlık mesleği hala rahatsızlık uyandıran bir meslekse bunun sebebi, geçmişte ortaya konmuş mesleki dayanışma örnekleri ve mesleğin kutsallığına olan bağlılığını korumuş meslek erbaplarıdır.
5 Nisan günü tüm bu sebeplerle bir baro etkinliğiyle geçiştirilmemesi gereken, mesleki mücadele ve birliğin önemini çağrıştıran, tarihsel köklerini mazlumun yanında olmaktan alan bir mesleği hak ettiği itibara tekrar kavuşturmayı akla getiren bir gün olmalıdır.
Avukatlar Gününüz kutlu olsun.