6763 sayılı Kanun 2 Aralık 2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Kamuoyunda daha çok çocukların cinsel istismarı suçuna ilişkin getirilen düzenleme ile bilinen ve ciddi tartışmalara neden olan Kanun pek çok konuda değişiklik içermektedir.
6763 SK. öncelikle kanun yapma tekniği bakımından bazı sorunlar taşımaktadır. Yürürlükte olan Kanun hükmünün bir fıkrasında veya maddesinde değişiklik yapmak için ilgili fıkranın tümü ile kaldırılıp yeniden yazılması yerine, fıkranın içine kelime ve cümleler ekleme veya çıkarma yöntemi kullanılmıştır. Bu durum değişiklik metninin ilk bakışta anlaşılmasını güçleştirmektedir.
Bu çalışmada 6763 SK. ile ceza yargılama sisteminde getirilen değişikliklere değinilmiştir.
1. Duruşmaların Adliye Dışında Yapılabilmesi
Şüpheli hakkında düzenlenen iddianamenin kabul edilmesi ile ceza yargılamasında kovuşturma aşamasına geçilir. Duruşmada; iddia ve savunmalar ortaya konulur, deliller ileri sürülür ve tartışılır, yapılan yargılama faaliyeti sonucunda hüküm kurulur.
Sanık hakkındaki duruşmanın, davayı görmeye yetkili ve görevli mahkemenin önceden belirlenmiş duruşma salonunda yapılması esastır.
Ceza Muhakemesi Kanununun (CMK) 19. maddesi uyarınca, yetkili hakim veya mahkeme, hukuki veya fiili sebeplerle görevini yerine getiremeyecek durumda ise yüksek görevli mahkeme, davanın başka yerdeki aynı derecede bir mahkemeye nakline karar verir.
6763 sayılı Kanunun 21. m. ile getirilen düzenleme ile CMK’nın 19. m.’nin başlığı “Davanın nakli ve duruşmanın başka yerde yapılması” olarak değiştirilmiş ve maddeye 3. fıkra eklenmiştir. Yapılan bu değişiklikle sanık veya mağdur sayısının fazlalığı veya güvenlik gibi nedenlerle duruşmaların adliye dışında bir yerde örneğin bir cezaevinin yerleşkesinde yapılmasına imkan tanınmıştır.
Bu düzenleme başta terör suçları olmak üzere çok sanıklı davaların, adliye binaları dışında, muhtemelen de cezaevi yerleşkeleri içinde veya özel olarak yapılmış duruşma salonlarında yapılmasına yasal dayanak getirmiştir.
Bu düzenlemede yer alan gerekçe, Silivri Ceza ve İnfaz Kurumları Yerleşkesinde yapılan ve kamuoyunda “Silivri Yargılamaları” olarak bilinen duruşmaların, yasal imkan olmadan adliye dışına çıkarılmış olduğunun kanun koyucu tarafından kabul edilmesi anlamına da gelmektedir.
Duruşmaların adliye dışında; kapalı spor salonlarında, cezaevi yerleşkelerinde veya başka bir özel mekanda yapılması, yapılan yargılamanın olağan dışı olduğunu gösterir. Adliye binaları dışında oluşturulan salonlarda yapılan yargılamalardan çıkan kararlar daima tartışmalı olmuştur. Üstelik, özel güvenlik rejimine tabi tutulan; ada, askeri birlik için veya cezaevi yerleşkesi içi gibi yerler yargılamanın aleniliği bakımından da eleştirilmelidir.
2. Vücut Dokunulmazlığına Karşı İşlenen Suçlarda Tutuklama
CMK’nın 100/4 maddesi uyarınca; sadece adli para cezası öngören veya hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez. 6763 SK. ile yapılan değişiklik ile vücut dokunulmazlığına karşı kasten işlenen suçlarda bu yasak kaldırılmıştır. Bu düzenleme, kamuoyunda tartışmaya neden olan bazı olaylarda, cezanın üst sınırının iki yılı geçmemesi nedeniyle tutuklama kararı verilememesine bir tepki olarak getirilmiştir. Bu hüküm uyarınca, basit yaralama kapsamında kalan suçlar için bile tutuklama kararı vermek mümkündür.
Tutuklamanın bir ceza değil koruma tedbiri olduğu esasına aykırı olan bu düzenlemenin yerinde olmadığı kanısındayım. Tutuklama, bir ceza olmadığı gibi, işlenen suça yönelik olarak ortaya çıkan toplumsal tepkiyi gidermenin yolu veya aracı da değildir.
3. Tahliye İstemlerini İnceleme Süresi
CMK’nın 103/1 maddesi uyarınca, Cumhuriyet savcısı, şüpheli veya müdafi, tutuklu olan şüphelinin adli kontrol altına alınarak serbest bırakılmasını isteyebilir. Aynı Kanunun 104/1 maddesi uyarınca soruşturma aşamasında şüpheli, kovuşturma aşamasında sanık veya bunların müdafi tahliye isteminde bulunabilir. Bu istemler üç gün içinde karara bağlanmalıdır (CMK 105). 6763 SK. 23. madde ile şüphelinin/ sanığın veya müdafinin yapacağı bu istemin incelenme süresi, örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar bakımından yedi güne çıkarılmıştır. Tahliye isteminin incelenmesine ilişkin karar verme süresi örgüt faaliyeti kapsamında olmayan suçlar bakımından yine üç gün olarak uygulanacaktır.
4. Tutukluluk Süresi Aşıldığı İçin Verilen Adli Kontrole Uygun Davranmayan Şüphelinin/Sanığın Tutuklanması
CMK 102. m. uyarınca; tutuklulukta geçecek süre, ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçlar bakımından üç yılı diğer mahkemelerin görevine giren suçlar bakımından ise 1 yıl 6 ayı geçemez. CMK 109/7 m. uyarınca, azami tutukluluk süresinin dolması nedeniyle serbest bırakılan şüpheli/ sanık hakkında adli kontrol tedbirleri uygulanabilir.
Adli kontrol tedbirlerine uygun davranmayanlar hakkında tutuklama kararı verilmesini mümkün kılan CMK’nın 112. maddesinin, azami tutukluluk süresinin dolması nedeniyle adli kontrol altına alınarak serbest bırakılan şüpheli/sanık hakkında uygulanıp uygulanmayacağı tartışmalıydı.
6763 SK. 24. maddesi ile CMK’nın 112. maddesine eklenen fıkra ile bu tartışma sona erdirilmiştir. Bu hüküm uyarınca, azami tutukluluk süresinin dolmasıyla nedeniyle adli kontrol altına alınarak serbest bırakılan şüphelinin/sanığın adli kontrol tedbirlerine uygun davranmaması halinde tutuklama kararı verilebilecektir. Ancak bu şekilde verilen tutuklama kararı uyarınca tutuklulukta geçecek süre; ağır ceza mahkemesinin görev alınana giren suçlarda dokuz ayı, diğer mahkemelerin görev alınana giren suçlarda ise iki ayı geçemeyecektir.
5. Koruma Tedbirlerinde Yapılan Değişiklikler
Kamuoyunda “17/25 Aralık Soruşturmaları” olarak bilinen süreçte, bazı koruma tedbirlerine ilişkin karar verme yetkisi sulh ceza hakimliklerinden alınarak ağır ceza mahkemelerine verilmişti. Ceza yargılamasının sistematiğine aykırı, günün olaylarına yönelik tepki olarak konulan bu düzenlemeler 6763 SK. ile kaldırılmıştır. Buna göre;
Taşınmazlara, hak ve alacaklara el koymayı düzenleyen CMK m. 128 uyarınca verilecek el koyma kararı soruşturma aşamasında sulh ceza hakimi tarafından verilebilecektir.
128. maddeye 674 sayılı KHK ile eklenen ve 6758 SK. ile aynen kabul edilen 10. fıkra uyarınca, el konulan taşınmaz, hak ve alacakların idaresi gerektiğinde bu malvarlığı değerlerinin yönetimi amacıyla kayyım atanabilir. Kayyım atanması kararı da soruşturma aşamasında sulh ceza hakimi tarafından verilecektir.
CMK m. 135’de yapılan değişiklik uyarınca; iletişimin tespiti ve denetlenmesine ilişkin kararı verme yetkisi soruşturma aşamasında sulh ceza hakimine aittir.Yapılan değişiklikle gecikmesinde sakınca bulunan hallerde bu kararın Cumhuriyet savcısı tarafından da verilmesi kabul edilmiştir. Cumhuriyet savcısının verdiği kararın 24 saat içinde sulh ceza hakiminin onayına sunulması, hakimin de kararını 24 saat içinde vermesi esası benimsenmiştir. Bu süre içinde hakimin karar vermemesi veya onay istemini reddetmesi halinde iletişimin tespitine ilişkin kayıtlar imha edilecektir.
CMK m. 139’da yer alan gizli soruşturmacı görevlendirilmesi ile CMK m. 140’da düzenlenen teknik araçla izleme kararı verme yetkisi ağır ceza mahkemesinden alınarak sulh ceza hakimine verilmiştir.
CMK’nın 128, 135, 139 ve 140. maddelerinde düzenlenen koruma tedbirleri; Kanunda sınırlı olarak sayılan suçlar bakımından mümkündür.
6763 SK. belirtilen suç tiplerine bazı ilaveler yapmıştır. Buna göre;
a)CMK’nın 128. maddesinde düzenlenen taşınmazlara, hak ve alacaklara el koyma tedbiri; organ veya doku ticareti yapmak (TCK 91), silahlı örgüt kurmak, yönetmek ve üye olmak (TCK 220/2), tefecilik (TCK 241) suçlarının,
b)CMK’nın 135. maddesinde düzenlenen iletişimin dinlenmesi, tespiti ve kayda alınması tedbiri; organ veya doku ticareti yapmak (TCK 91), nitelikli dolandırıcılık (TCK 158), silahlı örgüt kurmak, yönetmek ve üye olmak (TCK 220/2), tefecilik (TCK 241) suçlarının,
c)CMK’nın 139. maddesinde düzenlenen gizli soruşturmacı görevlendirilmesi tedbiri; örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenip işlenmediğine bakılmaksızın uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçlarının (TCK 188),
d)CMK’nın 140. maddesinde düzenlenen teknik araçlarla izleme tedbiri; organ veya doku ticareti yapmak (TCK 91), nitelikli dolandırıcılık (TCK 158), silahlı örgüt kurmak, yönetmek ve üye olmak (TCK 220/2), tefecilik (TCK 241) suçlarının, soruşturulmasında da uygulanabilecektir.
6. İddianamenin Okunması Yerine Anlatılması
CMK m. 191 uyarınca duruşma; yoklama ile başlar, ardından iddianamenin kabulü kararı okunur. Sanığın açık kimliği ile kişisel ve ekonomik durumu hakkında kendisinden bilgi alındıktan sonra iddianame veya iddianame yerine geçen belge okunur.
6763 SK. 29. maddesi ile CMK’nın 191/1-b maddesi değiştirilmiştir. Bu hüküm uyarınca, iddianame veya iddianame yerine geçen belgede yer alan suçlamanın dayanağını oluşturan eylemler ve deliller ile suçlamanın hukuki nitelendirmesinin anlatılması ile yetinmek mümkündür. Bu düzenlemeye paralel olarak CMK’nın 202/4-a maddesinde yer alan “iddianamenin okunması” hükmü, “iddianamenin anlatılması” şeklinde değiştirilmiştir.
7. Karşı Oyun Yazılması Hükmü Veren Hakimin Gerekçeyi Yazamaz Hale Gelmesi
Yapılan duruşma sonucunda verilen hükmün gerekçesi ve hüküm fıkrasının içeriğini düzenleyen CMK’nın 232. maddesinde de değişikliğe gidilmiştir. Maddenin 3. fıkrası uyarınca hükmün gerekçesinin, hükmün açıklanmasından sonra en geç onbeş gün içinde yazılması gerekir. Yapılan değişiklikle karşı oy veren hakim var ise karşı oy gerekçesinin de aynı süre içinde yazılması hükme bağlanmıştır. Esasen bu hükme gerek yoktu. Zira hükmün gerekçesi tabirine var ise karşı oy yazıları da dahildir. Bu nedenle hükmün gerekçesinin on beş gün içinde yazılmasına ilişkin kanun hükmü var ise de karşı oyların da bu süre içinde yazılmasını zaten gerektirmekteydi.
CMK’nın 232. maddesine eklenen 5. fıkra hükmüne göre duruşmada hükmün açıklanmasından sonra, hükmü veren hakim veya hükme katılan hakimlerden birisinin; ölmesi veya herhangi bir nedenle (istifa, emeklilik, görevden uzaklaştırma gibi) görevini yapamaz hale gelmesi halinde açıklanan kısa karara uygun gerekçeli karar, görev yapamayacak duruma gelen hakimin yerine görevlendirilen hakim tarafından yazılır.
Esasen bu hükme de gerek yoktu. Zira benzer durumlarda, getirilen düzenlemeye uygun uygulama zaten yapılmaktaydı. Bu şekilde görevlendirilen hakim açıklanan kısa karara uygun gerekçeyi yazmakla birlikte kendisi açıklanan hükmün yerinde olmayan noktaları olduğu kanısındaysa bunları da gerekçeye yazabilecektir. Bu şekilde yazılan farklı görüşlerden hangisinin yerinde olduğu kanun yolu muhakemesi sonucunda belirlenecektir.
8. Kaçak Tanımında Yapılan Değişiklikler
CMK’nın 247/1 maddesi uyarınca; “hakkındaki kovuşturmanın sonuçsuz kalmasını sağlamak amacıyla yurt içinde saklanan veya yabancı ülkede bulunan ve bu nedenle mahkeme tarafından kendisine ulaşılamayan kişiye kaçak denir.” Bu düzenleme kaçaklık durumunun ancak kovuşturma aşamasında söz konusu olabileceğini hükme bağlıyordu.
6763 SK. ile yapılan değişiklikle; hakkındaki soruşturmayı sonuçsuz bırakmak için yurt içinde veya yurt dışında saklanan kişilerin de kaçak olarak kabul edilmesi esası getirilmiştir. Bu düzenleme ile kaçaklık statüsü soruşturma aşaması için de kabul edilmiş, kaçak olmanın yaratacağı diğer sonuçların soruşturmanın başlangıcı anından itibaren uygulanmasının önü açılmıştır.
9. Zorlama Amacıyla Verilen El Koyma Hükmündeki Değişiklikler
CMK’nın 248. maddesi uyarınca hakkında yapılan kovuşturmayı sonuçsuz bırakmak için yurt içinde veya yurt dışında saklanan kaçak kişinin, duruşmaya getirilmesini temin etmek için, Türkiye’de bulunan mallarına, hak ve alacaklarına, bu amacı sağlamakla orantılı şekilde el konulması mümkündü.
6763 SK. ile yapılan değişik ile kaçak tanımı soruşturma aşamasını da kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Bu düzenlemeye paralel olarak, hakkındaki soruşturmayı sonuçsuz bırakmak için yurt içinde veya yurt dışında saklanan kişinin, yakalanmasını temin etmek için soruşturma aşamasında da mallarına, hak ve alacaklarına el koyma imkanı sağlanmıştır. Bu yöndeki kararı soruşturma aşamasında sulh ceza hakiminin vereceği benimsenmiştir.
Yapılan değişiklikle CMK’nın 248. maddesinde düzenlenen tedbirin verilebileceği suçların arasına TCK’nın 309, 310, 311, 312 ve 313. maddelerinde düzenlenen Anayasal düzene ve bu düzeninin işleyişine karşı suçlar da eklenmiştir.
10. Uzlaşmaya İlişkin Olarak Yapılan Değişiklikler
6763 SK. ile uzlaşma konusunda önemli yenilikler getirilmiştir. CMK’nın 254. maddesinde düzenlenen uzlaşma konusunda öncelikle isim değişikliğine gidilmiş, maddenin kenar başlığı “uzlaştırma” olarak değiştirilmiştir.
Uyuşmazlığın iki tarafının, kendi arasındaki bir etkinlik olarak anlam kazanan “uzlaşma” kavramı yerine, uyuşmazlığını iki tarafının arasına giren bir başka kişinin (uzlaştırıcı) etkinliği ile tarafların uzlaşmasına vurgu yapan “uzlaştırma” kavramı benimsenmiştir.
Bununla birlikte getirilen “uzlaştırma” kavramın kurumun kendisini değil kurumun yapılış biçimine ilişkin olması nedeniyle, kurumdan bahsederken “uzlaşma”, bu kurumun yapılmasına ilişkin işlemlerden bahsederken ise “uzlaştırma” kelimesinin kullanılması yerinde olacaktır.
a)6763 SK. ile Yapılan Değişiklikten sonra Uzlaşma Kapsamına Giren Suçlar
6763 SK. ile yapılan değişiklik ile uzlaşma kapsamına giren suçların sayısı arttırılmıştır. Buna göre;
aa)Takibi şikayete bağlı suçlar, bb)Kasten yaralama (TCK 86/1, 86/2) kasten yaralama suçunun ihmali davranışla işlenmesi suçu (TCK 88), konut dokunulmazlığının ihlali suçu (TCK 116), çocuğun kaçırılması ve alıkonulması suçu (TCK 234), dördüncü fıkrası hariç olmak üzere TCK’nın 239. maddesinde yer alan ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanması suçu, cc)TCK’nın 106/1 maddesinin 1. fıkrasında yer alan tehdit suçu, dd)Hırsızlık suçunun basit hali (TCK 141),
ee)Dolandırıcılık suçunun basit hali (TCK 158) uzlaşma kapsamındadır.
Bundan ayrı olarak, önceki düzenlemede yer alan; “etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçların” uzlaşma kapsamında olamayacağına ilişkin düzenleme kaldırılmıştır. Buna göre; takibi şikayete bağlı olan ve etkin pişmanlık hükümleri kapsamına giren suçlar da uzlaşma kapsamına girmiştir.
Bu düzenleme uyarınca; hırsızlık suçunun daha az cezayı gerektiren hali (TCK 144), mala zarar vermek (TCK 151), hakkı olmayan yere tecavüz (TCK 154/1), güveni kötüye kullanmak (TCK 155/1), bedelsiz senedi kullanmak (TCK 156), hukuki bir ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla dolandırıcılık (TCK 159), kaybolmuş veya hata sonucu elden çıkmış eşya üzerinde tasarruf (TCK 160) suçları bakımından uygulama yeri bulacaktır. Belirtilen düzenleme ile bu suçlar da uzlaşma kapsamına girmiştir.
Cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlardan bazıları şikayete tabidir. Ancak bu suçlar uzlaşma kapsamına alınmamış ve önceki düzenleme korunmuştur.
Uzlaşma kapsamında kalan bir suçun uzlaşma kapsamında olmayan bir suç ile birlikte işlenmesi halinde uzlaşma hükümlerinin uygulanmayacağına ilişkin önceki düzenleme de korunmuştur.
b) Çocuklar Tarafından İşlenen Suçlarda Uzlaşma
6763SK.ileuzlaşmakonusundayapılan değişikliklerden en önemlisi çocuklar tarafından işlenen suçlar bakımından uzlaşmanın genişletilmesidir. Esasen bu düzenleme 10 yıl önce yapılan yanlışlıktan geri dönülmesi anlamındadır.
2005 yılında yürürlüğe giren 5395 sayılı ÇKK’nın 24. maddesinde, suça sürüklenen çocuklar bakımından özel olarak düzenlenen uzlaşma kurumu 06/12/2006 tarih ve 5560 SK. ile yürürlükten kaldırılmış ve uzlaşma hükümlerinin çocuklar bakımından da yetişkinler ile aynı usule tabi olacağı kabul edilmişti.
5560 SK. ile getirilen bu düzenleme başta Çocuk Hakları Sözleşmesinde olmak üzere uluslararası belgelerde yer alan çocuğa özgü adalet sistemi oluşturma yükümlülüğüne aykırıydı.
6763 SK. ile “mağdurun veya suçtan zarar görenin gerçek veya özel hukuk tüzel kişisi olması koşuluyla, suça sürüklenen çocuklar bakımından üst sınırı üç yılı geçmeyen hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlar” da uzlaşma kapsamına alınmıştır. Böylece çocuklar tarafından işlenen suç, yukarıda belirtilen ve uzlaşma kapsamında kaldığı bildirilen suçlardan olduğu takdirde, ceza miktarına bakılmaksızın uzlaşma kapsamında olacak, bu suçlar arasında sayılmamakla birlikte cezasının üst sınırı üç yıla kadar hapis cezası veya adli para cezası olan suçlar da çocuklar bakımından uzlaşma kapsamında sayılacaktır.
Kanımca çocuklar hakkındaki düzenlemedeki en önemli eksiklik, uzlaşma nedeniyle hakkında kamu davası açılmayan çocuğun suç tekrarı riskinin önlenmesi için bir tedbir öngörülmemiş olmasıdır. Bu durumdaki çocuklar bakımından, ÇKK’nın 5. maddesinde düzenlenen koruyucu ve destekleyici tedbirlerin bir veya bir kaçının verilmesine gerek olup olmadığı konusunda çocuk hakimliğinin bir değerlendirme yapmasının zorunlu olması gerekirdi.
Yasa böyle bir zorunluluk öngörmemiş ise de buna engel bir durum yoktur. Çocuk hakkında uzlaşma nedeniyle kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına karar veren uzlaştırma bürosunda görevli Cumhuriyet savcısının ÇKK’nın 6. maddesi uyarınca aile ve sosyal politikalar il müdürlüğüne veya ÇKK’nın 7. maddesine göre doğrudan çocuk hakimliğine (çocuk hakimliğinin olmadığı yerde aile mahkemesine, aile mahkemesinin de olmadığı yerde asliye hukuk mahkemesine) bildirimde bulunması ve çocuk hakkında gerekli koruyucu ve destekleyici tedbir kararlarının alınmasını istemesi mümkündür. Esasen çoğu zaman bu bildirim ve talep gerekli görülmelidir. Aksi takdirde aynı çocuğun bu uzlaşma kapsamına giren veya girmeyen başka suçlar ile tekrar adli makamların önüne gelmesi olası bir sonuçtur.
Burada kanun yapma tekniği bakımından bir hataya da değinmek isterim. Çocuklar tarafından işlenen suçlara ilişkin ayrıksı usul hükümleri 5395 sayılı ÇKK’da sayılmıştır. Söz konusu Kanunun 24. maddesi “uzlaşma” başlığını taşımaktadır. Çocuklar bakımından uzlaşma hükümlerinin CMK’nın 253. maddesinde değil 5395 sayılı ÇKK’nın 23. maddesinde yer alması sistematik bakımından daha yerinde olurdu.
c) Soruşturma Aşamasında Uzlaştırma İşlemleri
Yapılan değişiklik ile uzlaştırma işleminin soruşturmanın en başında yapılması anlayışı terk edilmiştir. Buna göre, suç işlendiği izlenimini veren halin ortaya çıkması ile başlayan (CMK 2/1-e, 160/1) ceza soruşturması başlayıp yürütülecek, soruşturma sonucunda, şüphelinin üzerine atılı suçu işlediği hususunda hakkında dava açılmasına yeterli şüphe sebebi var ve soruşturma konusu suç uzlaşma kapsamında ise şüpheli hakkında iddianame düzenlenmeden önce soruşturma dosyası uzlaştırma bürosuna gönderilecektir.
Böylece; soruşturmanın en başında taraflara uzlaşmak isteyip istemeyecekleri sorulmayacak, soruşturma tümü ile yapılarak delillerin ortadan kaybolması riski önlenecek ve nihayet soruşturma sonucunda şüphelinin üzerine atılı suçu işlediği hususunda kamu davası açmaya yeterli delil elde edilememesi halinde uzlaştırma işlemine gidilmeden kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına karar verilecektir.
Soruşturma dosyasının uzlaştırma bürosunun gönderilmesinden sonra bu büroda görevli Cumhuriyet savcısı dosyayı uzlaştırmacıya verecektir. Uzlaştırmacının nasıl seçileceği, görevini nasıl yerine getireceği konusunda Adalet Bakanlığının 6 ay içinde çıkaracağı yönetmelik hükümleri uygulanacaktır.
Uzlaştırmacı, uzlaşmayı sağlayıp sağlayamadığını bir rapor ile uzlaştırma bürosunda görevli Cumhuriyet savcısına bildirecektir.
Taraflar arasında uzlaşma sağlanmış ve bu uzlaşma tarafların özgür iradesine dayalı, hukuka, ahlaka ve kamu düzenine aykırı olmayan bir uzlaşma ise uzlaştırma bürosunda görevli Cumhuriyet savcısı kamu adına kavuşturmaya yer olmadığına dair karar vererek soruşturmayı sonlandıracaktır.
Taraflar arasında yapılan uzlaşma sonucunda belirlenen edimin yerine getirilmesinin ileri bir tarihe bırakılmış olması veya taksitlendirilmiş olması halinde uzlaştırma bürosunda görevli Cumhuriyet savcısı kamu davasının (CMK 253/19), edimin yerine getirilmesi halinde kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ile soruşturmayı sonlandıracaktır.
Taraflar arasında uzlaşmanın sağlanamaması veya sağlanmış olan uzlaşmada belirlenen ve yerine getirilmesi ileri bir tarihe bırakılan veya takside bağlanan edimin yerine getirilmemesi halinde uzlaştırma bürosunda görevli Cumhuriyet savcısı iddianame ile kamu davası açacaktır.
d) Kovuşturma Aşamasında Uzlaştırma İşlemleri
İddianamede belirtilen suç nitelemesinin yargılama sırasında değişmesi ve suçun uzlaşma kapsamında kaldığının belirlenmesi halinde ne yapılacağı konusunda 6763 SK. yeni bir düzenleme getirmiştir. Bu düzenleme uyarınca, mahkeme yargılamaya konu suçun uzlaşma kapsamında kaldığını tespit ettiğinde, kendisi uzlaştırma işlemlerini yapmayacak ve dosyayı gerekli uzlaştırma işlemlerinin yapılması için Cumhuriyet başsavcılığı uzlaştırma bürosuna gönderecektir.
11. Direnme Kararlarının Öncelikle Yargıtay Özel Dairesine Gönderilmesi
CMK’nın 307/2 maddesinde yapılan değişiklik ve 5320 SK.’na eklenen geçici 10. madde ile direnme kararı verilen dosyaların Yargıtay’a gelmesi halinde, dosyanın öncelikle önceki kararı veren Yargıtay Özel Dairesine gönderilmesi, bu daire tarafından, direnme kararının usul ve yasaya uygun olmadığı sonucuna varıldığında dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmesi esası benimsenmiştir.
Sonuç
6763 SK. ceza yargılama sistemimizde önemli değişiklikler getirmiştir. 2005 yılında yürürlüğe giren CMK’da yapılan pek çok değişikliğin günün koşulları altında yapılmış tepkisel düzenlemeler olduğu anlaşılmaktadır. Yapılan tepkisel düzenlemeler üzerinde yeterince düşünülmeden ve tartışılmadan yapıldığı için sistemi zorlamakta, bir süre sonra yapılan değişiklikler geri alınmakta ve yenileri getirilmektedir. Bu durum uygulamanın daha da karmaşık hale gelmesine yol açtığı gibi hukuk güvenliğini sarsmakta, kişilerin ve toplumun yargıya onan inancını zedelemektedir.
Usul hukukuna ilişkin düzenlemelerin, masumiyet karinesi uyarınca masum olduğu kabul edilen kişilere yönelik olduğunu unutulmamalıdır. Soruşturmanın ve kovuşturmanın sürdürülmesi gereği ile kişi hak ve özgürlükleri arasında ve daima kişi hak ve özgürlükleri lehine bir denge kurulmalıdır.
CMK’da yapılan değişiklikler arasında en yaygın uygulama alanı bulacak olan değişiklikler uzlaşmaya ilişkin olanlardır. Uzlaşmaya ilişkin düzenlemeleri ele alırken ve bu hükümlerin yaygınlaştırılmasını ileri sürerken dikkatli olmak gerekir. Zira suç ile bozulan toplum düzeninde tek zarar gören kişi suçtan zarar gören değildir.
Adalet sisteminin tek hedefi mağduru tatmin etmek veya hakimlerin iş yükünü azaltmak değildir. Suç işleyen faillerin ne yapıp edip mağdur ile uzlaştığında cezadan kurtulacağına ilişkin yaygın inancın oluşması adalet sisteminin ve cezaların caydırıcılığını ortadan kaldırır. Uzlaşma baştan reddedilecek bir kurum olmadığı gibi tüm sorunları giderecek sihirli bir değnek olarak da görülmemelidir.