Anayasalcılık Kavramına “Yasa-Merkezci” Gelenekten Bakış

Anayasalcı hareketler üzerinde az çok uzlaşılan bir şekilde, iktidarın keyfîliğinin sınırlandırılması girişimidir. Öyle ki bu hareketin nüvelerini Antik Yunan ve Roma İmparatorluğu’nda aramak hatta yazılı bir anayasa ile çevrelenmemiş ve iktidarın İngiliz geleneğini de bu harekete dâhil etmek mümkündür. Bu yazının konusunu oluşturan yazılı anayasalcılık hareketleri ise iktisadi ilişkilerinin değişmesi sonucunda patlak veren Amerikan ve Fransız devrimlerinin bir sonucu olup, iktidarın sınırının anayasa adı verilen yazılı belgelerle saptanabilmesi çabasından doğmuştur. Bu çabanın bir ürünü olan anayasanın iktidarı sınırlamaya muktedir olabilmesi için belirli bazı ilkeler (örneğin erkler ayrılığı) ya da kurumlarla (örneğin anayasa yargısı) çevrelenmiş olması gerekmektedir. Aksi hâlde, saf hukuki bir metin olarak anayasanın, sınırları saptanmış bir iktidarı; anayasal devleti gerçekleştirebilmesi mümkün değildir.

Amerika Birleşik Devletleri (ABD; Amerika) ve Fransa’da ortaya çıkan anayasalcılık hareketlerinin, iktidarın sınırlandırılması için kullandıkları formüller, her iki ülkenin devrim sürecinde beslendikleri geleneklerden kaynaklı olarak, şaşırtıcı şekilde farklılaşmaktadır. Öyle ki parlamentonun üstünlüğü ilkesinin Fransa’daki baskınlığının sonucu olan yasa- merkezcilik (légicentrisme) geleneği, klasik Amerikancı anayasalcılık geleneğinden, anayasanın üstünlüğünü sağlama ve anayasanın algılanış noktasında farklılık göstermektedir.

Amerikan Anayasacılığı: Anayasanın Pratik Üstünlüğü

1787 tarihli Amerika Birleşik Devletleri Anayasasının kurduğu sistemin yazılı anayasalcılık geleneğinin en önemli örneğini oluşturduğunu belirtmek gereklidir.

Dünyanın ilk anayasası olan Amerikan Anayasası on üç koloninin İngiltere karşısındaki zaferinin simgesidir. Koloniler, kendi içlerinde barındırdıkları farklılıklara rağmen, en nihayetinde bu metin altında birleşirler. Anayasa iç hukukun yegâne kaynağı, toplumu birleştirici en üstün güç hâline gelir. Bütün yetkilerin kaynağı Anayasa olup, üstünlüğü mutlaktır.

Amerikancı anayasal gelenekte, anayasanın diğer normlardan üstün olduğu düşüncesi işlevsiz, teorik bir üstünlük değildir. Bu sistemde anayasa bir ülkeyi oluşturan bileşenlerin kendi aralarında yaptıkları sosyal sözleşmenin bir tezahürü olarak addedilir; anayasa kutsanmış bir meşruiyete sahiptir. Bu kutsanmışlık pratikte de kendini belli eder. Anayasa yargısı, bu üstünlüğü sağlayan en önemli araçlardan biridir. Bu çerçevede anayasa yargısının, Amerikancı anayasalcılık geleneğini, yasa-merkezcilik geleneğinden ayıran en önemli ölçüt olduğunu belirtebiliriz.

***

Yazının devamını Hukuk Defterleri’nin 31. sayısında okuyabilirsiniz.

print