Atölyelerimizden Notlar: “Anayasa Yargısında Uluslararası Andlaşmaların Denetimi” Atölye Raporu

Sunumumda, doktora tezimin konusunu oluşturan; “uluslararası andlaşmaların anayasaya uygunluk denetimi” usulü hakkında genel bir bilgi vermeye çalışacağım[1]. Bunu yaparken salt pozitivist bir yöntem benimsemek, teknik hukuki konulara yoğunlaşmak istemiyorum. Daha ziyade bu denetim usulünün teorik arka planına ve önemine yoğunlaşacağım.

İlk olarak belirli bazı temel kavram ve bilgileri oturtmak gerekir: Denetime konu olan bir “uluslararası andlaşma” şüphesiz iki yönlü bir metindir. Bir tarafı uluslararası hukuka bakar; diğer tarafı ise ulusal hukuka bakar. Bu metin, uluslararası hukuk ve iç hukuka ait bazı işlemlerin bir araya gelmesi ile hayat bulur. Dolayısıyla anayasa yargıcının önünde olağan bir iç hukuk normunda daha farklı bir metin vardır; yargıcın işi daha meşakkatlidir. Çünkü yargıç aslında bu denetimi gerçekleştirirken klasik bir denetim yapmamaktadır. En kaba tabiri ile söyleyecek olursak yargıç, devletin uluslararası alandaki bir yükümlülüğünü denetlemektedir ve dolayısıyla yargıcın vereceği “anayasayı ihlal” kararının çok farklı sonuçları olabilir. Bu nedenle, karşılaştırmalı anayasaya hukukunda, devletin uluslararası alanda zor durumda kalmasını engellemek için uluslararası andlaşma denetimi daha çok a priori yani devlet andlaşmayı henüz onaylamadan önce gerçekleştirilir. Uluslararası andlaşmaların onaylanmalarından sonra denetime tabi olmalarının ise a posteriori denetim olarak adlandırıldığını da ekleyelim.

 Peki anayasa yargıçlarına böyle bir denetim verilmesinin gerekçesi ne olabilir?

 Geçen atölyelerden birinde Ulaş Karadağ Hoca bizlere “küresel anayasacılık” kavramından bahsetmişti[2]. O atölyede, küreselleşmenin geldiği noktada, hukuku yaratan iradenin [liberal bir ön koşul olarak] artık parlamento iradesini aşan uluslararası iradelerden kaynaklandığını anlatmaya çalışmıştı. Bugün bize uygulanan hukuk normları, bizlerin dâhil olduğu bir süreç neticesinde değil, transnasyonel hukuk aktörlerinin iradesinden kaynaklanmaktaydı. Örneğin artık günlük hayattaki vakalara uygulanan normlar, bizlerin sözde iradesinden kaynaklanmıyor; IMF’nin ya da belirli teknoloji devlerinin iradesinden kaynaklanıyor. Bunun doğal bir sonucu da “küresel anayasacılık” dediğimiz bir olgudur aslında. İşte bu tespitten hareketle, uluslararası andlaşmaların denetimini de kavrayabiliriz…

***

Yazının devamını Hukuk Defterleri’nin 39. sayısında okuyabilirsiniz.

[1] Bu sunumda yer alan bilgilere ve tartışmalara ilişkin daha detaylı bilgi için bkz. Pınar Dikmen, “Uluslararası Andlaşmaların Anayasaya Uygunluk Denetimi”, Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2020.

[2] Ulaş Karadağ, “Kapitalizmin Dönüşümü ve Küresel Anayasacılık”, Hukuk Defterleri Atölyesi, 21 Aralık 2022, İstanbul.

print