Bütün demokratik ülkelerde basının1 özel bir önemi bulunmaktadır.
Tek adam yönetimlerinin, yani mutlak iktidarın yaratacağı olası keyfi uygulamalar karşısında, yaşanabilecek sakıncaları önlemek üzere iktidar gücünün parçalanarak kullanılması gerektiği, eski çağlardan beri öne sürülen bir düşüncedir. Bu düşünce, Montesquieu tarafından somutlaştırılmış ve daha sonra anayasalarda yer alarak hayata geçmiştir. Güçler ayrılığı ilkesine göre devletin üç ana organdan oluştuğu (yasama, yürütme ve yargı) ve bu organların birbirlerini dengeleyerek/ denetleyerek görevlerini yerine getirmeleri gerektiği inancı, varlığını ve geçerliğini günümüzde de korumaktadır. Ancak zaman içerisinde, klasik anlaşılışıyla güçler ayrılığının, demokratik işleyişin gereklerini tam olarak karşılamadığı, hatta ayrıymış gibi gözüken bu üç organın aynı potada kolayca eriyip bütünleşebildiği görülmüştür. Demokrasi mücadelesinin tarihsel geçmişine bakıldığında ve nispeten yakın tarihte, otoriter / totaliter (Nazizm, faşizm vb.) rejimler nedeniyle yaşananlar dikkate alındığında, devlet gücünün üç ayrı organ tarafından kullanılmasının özgürlüklerin ve insan haklarının korunmasında yeterli olmadığı acı sonuçlarıyla ortaya çıkmış, bu nedenle, devleti / iktidarı “dışarıdan” başka bir gücün denetlemesi ihtiyacı belirmiştir. Demokratik açıdan bu ihtiyacı halkın görüşlerini iktidara yansıtarak gidermenin en doğru çözüm olduğu açıktır. Ancak, temsili demokrasilerde, seçimden seçime uzayan süreçlerde kullanılan oylarla yapılan halk denetimleri ne yazık ki, devlet gücünün kötüye kullanılmasına engel olamamaktadır. Dolayısıyla kamuoyunun / halkın görüşünü, gücünü iktidar erkini kullananlara güncel olarak yansıtacak bir yöntem olarak basının varlığı öne çıkmış; kamuoyunun oluşumunda basın, önemli bir rol ve işlev üstlenerek iktidar üzerinde etkili olmaya başlamıştır. Bu çerçevede basın, adeta bir denetim organı gibi görev yaptığından, yasama, yürütme ve yargı organlarının yanında dördüncü bir organ, dördüncü bir güç olarak anılmaya başlamıştır.
***
Yazının devamını Hukuk Defterleri’nin 23. sayısında okuyabilirsiniz.