Kamuoyunda yoğun tartışmalara konu edilen ve şimdiden “dezenformasyon suçu” lakabıyla Türk Ceza Kanunu’nun en ünlü hükümleri arasına giren TCK m. 217/A, “sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse” hakkında ceza öngörmekle, tahmin edileceği üzere toplumda pek çok tartışmayı tetikledi. Yürürlüğe girdiği kısa zamandan bu yana üzerine çeşitli çalışmaların yapıldığı yeni yasa ile ilgili, benim de ortak yazarı olduğum bir rapor1 İstanbul Bilgi Üniversitesi İnsan Hakları Hukuku Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin sitesinde ulaşılabilir durumda. Yine belirtmek gerekir ki, anılan suç ile ilgili devam eden soyut norm denetimi, bu metnin yazım tarihinde henüz tamamlanmış değil. Bu bakımdan, her ne kadar toplumun ve hukukçuların ekseriyeti tarafından “konjonktürel” gerekçelerle küçük bir olasılık olarak görülse de yasanın Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi ihtimalinin hâlen daha mevcut olduğunu belirtmek gerekir. Buna rağmen akıbeti belirsiz olsa dahi, tarihe bir not düşmek adına bu yazıyı kaleme almanın bir gereklilik olduğu kanaatindeyim. Yine belirtmek isterim ki, yazının kapsamını gözetmek zorunluluğu altında olduğumdan, belli bazı hususlara değinmeye çalışacağım, ceza hukuku teorisine ilişkin teknik tartışmalar için ise sözü geçen rapora atıf yapmakla yetineceğim.
Ceza hukukunun en temel özelliklerinden birisi, bir suç normuna başvurmanın “son çare” olmasıdır. Ultima Ratio olarak da ifade edilen bu prensibin çok temel bir mantıksal gerekçesi olduğunu söylemek mümkün. Korunmaya layık görülen hukuksal değerlerin, diğer hukuk dalları yahut başka disiplinlerle çözülebilecek iken, insanların özgürlüğü üzerinde en ağır yaptırımı uygulayan ceza hukuku tarafından çözülmesi, kişilerin aslında gerek olmadığı hâlde cezalandırılması anlamına gelir, bu da ceza hukukunun insanı önceleyen yapısı ve bunun üzerine inşa edilen mantığı ile ciddi bir çelişki yaratır. Bu hâliyle bir suç tipi ile karşılaşan ceza hukukçuları ilk olarak düzenlemenin bir zorunluluk olup olmadığını ele almaya gayret ederler.
***
Yazının devamını Hukuk Defterleri’nin 38. sayısında okuyabilirsiniz.