Bir Serap Olarak Uluslararası Hukuk

1990’lar dünyada sosyalist blokun çözüldüğü ve emperyalizmin zaferini ilan ettiği bir atmosferde başlamıştı. Kısa sürede, adına küreselleşme denilerek, tüm dünyanın birleşeceği, herkesin zenginleşeceği, özgürlüklerin yarışacağı bir masal yayıldı. Bir yandan, sosyalist blokun bıraktığı boşluğu doldurmak üzere uluslararası alanda pek çok kurumun ortaya çıktığı bir dönem açılırken, diğer yandan 2. Dünya Savaşı’nın ardından dünya tarihinin gördüğü en kanlı çatışmalar yaşandı.

Kimileri için bir “dünya devleti”ne gidilen, sınırların kalktığı ve her gün “hukukun üstünlüğü”nün vurgulandığı bu masal hayatın gerçekleriyle karşılaştığında ise geriye sadece sermayenin serbestçe dilediği ülkeye istediği gibi girip çıktığı, hukuk açısından artan uluslararası ticaret dışında herhangi bir esaslı gelişimin görülmediği ve tüm bunların dayatılması için savaşların arkasının kesilmediği bir tablo geriye kaldı.

Özellikle burjuva ideologları hukuku “evrensel” bir ideal olarak tariflemeye çalışsa da, bugün bir kez daha uluslararası hukukun sermayenin ve onun devletlerinin güç mücadelesi içerisinde bir düzen olmadan dengelerle belirlendiği bir dönemden geçiyoruz. Uluslararası anlaşmaların içeriği karmaşıklaşıp büyük ölçüde gizli kalırken bir yandan da geçmişte olduğundan daha yaygın ve alanları genişlemiş uluslararası kuruluşlar sayesinde daha etkili bir direnç oluşturulabilen ulusal siyaset alanının da dışına çıkıyor. Tüm bunlar, uluslararası hukuku bir serap haline getiriyor.

Yazının devamını Hukuk Defterleri’nin 14. sayısında okuyabilirsiniz.

print