Bunyak’tan notlar – 1

Osman Nuri Bunyak Kabataş Erkek Lisesi’nden ağabeyim. 15 yıla yaklaşmış kendisi ile tanışmamız. Lisenin bir e-posta grubunda tanıştık. O günden beri sürekli konuşuyoruz. Çok uzaklarda yaşadığından, memlekete çok az gelebildiğinden dolayı da çoğunlukla e-postalar üzerinden. Kırk yılda bir de yüz yüze, çay kahve veya rakı eşliğinde…

Yazışmalarımızda her şey vardır. Siyaset, hukuk, spor, çocuklarımız… Ve tabi ki TKP.

Aynı zamanda hukukçudur. Hatta bir ara İstanbul Barosu’na bile kayıtlıymış! “Adamlar tebligat yapmadan silmişler, tebligatı nereye yapacaklardı o da ayrı mesele” der kendisi.

Bunyak abi, Hukuk Defterleri’nin de bir okuru. Tabii, okuru tanımını sözün gelişi kullanıyorum. Yazdıkları, eleştirileri, önerileri ile fiilen bir yayın kurulu üyesi dersem sanırım daha doğru olur. Bunyak abi çıkan her sayıyı kendisine ulaştırdıktan kısa bir süre sonra okuyup, bitiriyor ve sonrasında da görüşlerini benimle paylaşıyor.

Bir tek dergiye yazmaya ikna edemedim kendisini.

Öyle ise ben yazışmalarımızı notlar haline getirir, bunları yayınlarım dedim. Ancak buna ikna edebildim. Bu yazı da bu fikirden yola çıkarak oluştu. 2016 yılındaki yazışmalarımızdan, derginin içeriğine uygun olacağını düşündüklerimi derleyip, not haline getirdim. Yalnız, derginin sayfa kısıtı nedeni ile tek bir sayıya sığdıramadım. Devamını önümüzdeki sayıda yayınlayabileceğiz.

Bu notların oldukça değerli ve her birinin ayrı bir makale konusu olduğunu düşünüyorum. Bunyak abi yazmıyor, bari Yayın Kuruluna ve dergi okurlarına/yazarlarına ödev olsun diye düşündüm. Bizler araştıralım, tartışalım ve yazalım. Esas amacım da budur.

Notlardaki anlatım ve yazım hatalarının tamamının bana ait olduğunu da şimdiden söyleyeyim. Umarım çok değildir.

İyi okumalar, iyi tartışmalar…

24.02.2016

Dergi konusunda bir kaç kırıntı da benden olsun dedim. Yazını okuduğum zaman söylemek istedim ama işinize karışmak istemedim. Sonra düşündüm, ya eskisi gibi bir taslak çıkarsa ortaya? Çıkmaz biliyorum da ne olur, ne olmaz!

Anayasa’dan söz ettiğimi anladın sanırım. İster istemez, söylemek istediğimi karışmak istemediğimi başlıklar halinde yazayım dedim. Umarım hariçten gazelin kulağı tırma- layan sesine takılmazsın. Fakirin sofrasında kırıntıdan başka ne olur ki?

Eğer anayasa konusunda yazılar koymayı düşünüyorsan bu başlı başına bir dergi olmalı. Tarihi değişimlerden başlamalı. Sened-i İttifak, 1876, 1908, 1920, 1924 yasasını ve değişimlerini incelettirmeli. Olmuyorsa özetlerini vermeli. Çünkü 1961 ve 1971’i anlamak için bunlar gereklidir. Bunlardan sonra “Aldıkaçtı Anayasası” ve değişiklerle günümüze gelişi incelenebilir. İncelenmelidir ki yeni bir anayasanın düşüncesi ideolojisi kıyıdan köşeden ortaya konulabilsin.

Bundan sonra genel esaslar ortaya konulur, değişmez maddeler üstüne tartışılabilir. Doğal olarak yurttaşlık ve kimlik sorununun nasıl kodlanması gerektiği de tartışmayı izler. Bunlar belirlendikten sonra temel haklar ve özgürlükler de konuşulur hale gelirler. Sonrası esas teşkilatın kurulmasıdır ki yasama, yürütme erki, yargı diye üç ayaklı sonun başladığı yere gelinir.

Ciltler mi gerekir? Evet, yazmaya değil okumaya ömür yetmez. Demek ki her birini ayrı kişiler yazacak, özet verecek, sayfaya sığdıracaksın.

Maddeleri tartışmak ya da madde yazmak yerine konuları inceleyen yazılar ilgi çekici olmaz mı? Aslını düşünecek olursak niye dünyanın çeşitli yerlerinden örnekler vermiyoruz?

Bakarsın o da olur!

21.04.2016

Önce iyiyim sonra Marmara Hukuk Fakültesi’ndeki olayı okudum kötü oldum. Niye kötü oldum? Çünkü hukuk öğrencilerinin merkeze götürülmesi rezalettir.

Avukatlar, savcılar, yargıçlar gitmiyor mu?
Rezaletin daniskasıdır.

Sevgili baromuz ise ses vermiyor. Ya da kısmışlar sesini ben duymuyorum. Ben fazla uzağım da sen yakın mısın?

24.04.2016

Ara sıra ve şimdi ciddi de olabilirim. 23 Nisan egemenlik ulusundur.
Yani TBMM ulusu mu temsil ediyor? Ulus Moğolca ya Türkçesi uruk. Millet garip.

Garabetse yasama yetkisi çaktırmadan “hükümet”in erkinde mi?
Ama değil! AB’nin…
Kısaca devredilemez yetki AB tarafından kullanılıyor. Hükmedenlerse yalnızca onaylıyor. Onaylamamak olası mı?

Muhterem yargıçlar Avrupa Sözleşmesi’nin 10/2 maddesine göre ifadenizi alıyor.

Serbestsiniz!
Yasaları kaldırmak değiştirmek iptal etmek neye göre yapılıyor?
Tarım, balıkçılık, iş, insan hakları, ifade özgürlüğü…
AB’nin çizdiği yolda yürünürse kısım kısım yasalaşmıyor mu?
Peki, yasayı kim yapmış oluyor? Finans kapital!
Ve galiba Almanlarla üç beş vatandaşın gezisi uğruna TBMM’nin erkini devrettik gittik.
Nereye mi?
Avrupa’ya!

15.06.2016

Hukuk Defterleri’nden ilk sayı. Devamı gelir mi?
Başladık demişsin ya, sonra da hatalarımız af ola.

Yayın Kurulu yazısı ile Bilgütay’ın yazısı felaket benzerlikler taşıyor.
Af olmaz. Okuyucu af edemez. İki yazı da birbirinin aynısı der bırakır. İstemesem de eleştirileri sana yapmak zorundayım.

Tutup ta sayın eski savcıya yapacak değilim. Eski savcı yeni saylav ne de olsa.
Hem senin hem de onun hukuk dediğiniz yasal sistemleri “hukuk ilmine girişte” Orhan Münir Çağıl yanıtlamıştı. Kendileri çağın önemli Kant’çılarından biri sayılırdı. Ama Takiyettin Mengüsoğlu’da onunla yarışırdı. Sonra ikisi de ahirete göçtüler.

Sen onların kitaplarını özellikle hukuk başlangıcı kitabını okumuş muydun?
Ha bir de bizim Kabataşlı Vecdi Aral vardır. O da “hukuk nedir”e yanıt arar dururdu.

Fakat Tarik Özbilgen kısaltılmışı 600 sayfayı bulan bir tanımlama yapmıştı. Şimdi buraya almak demek gereksiz bin sayfa doldurmak demek. Oysaki; bu yazdıklarım bile yeterince kaba saba. Bir de hukuk “enstrüman” olmaz mı yazayım?

Adalet hukukun fonksiyonlarından biri olarak hukuku bilmemizi sağlar.

Adalet bilinir mi? Yani hukuk bilimse adalette bilinebilir olmalı mıdır? Benim zamanım kısıtlı ama boş, oturduğum yattığım yerde düşünmek için hukukun enstrümanlarını alet kutusundan çıkartır kullanırım.

Ama okuyucu okuduğu yazıda ne dendiğini bilmek ister.
Dünün hukukundan bugünün hukukuna geçildi mi yarının hukukunun ne olacağı sorusu gelir ki hukuk bilimci olmaktan çıkabilir.

Herhangi bir sözcük nasıl terimleşir? İngilizcede law sözcüğü ne anlatır?

Aslı “lord”tur da tanrısına bağlanır. +law bir de -law mı vardır. Biz ise law’ların içinde lord arayıp bulmak uğrasında mıyız?

Yanmışız, kül olmuşuz…

Yasalarda değişiklik yargıda değişikliktir. Örneğin “mavi gözlü çocukları öldürün ” diye bir yasa yapılsa uyulacak mı?

Çocuklar mı suçludur analar babalar mı?
Yasalarda değişiklik sistemi değiştirmeğe yetmez.

1839’dan bu yana yasalarla toplum değiştirilmeye çalışılıyor da değişim kendi yasalarına göre gerçekleşiyor. Bu konuda ciddiyim.
Neyzen Teyfik’in mısralarını unutmamak gerekir. Biraz ayıp onun için yazamıyorum. İstibdat ile hürriyeti karşılaştırır. Şimdi hürriyetteyiz önce söyletirler… diye devam eder. Meraklısı bulur.

Neyse çok uzattım.
Dergi hem biçim hem de içerik açısından iyi.
Ben terim olarak hukuka farklı bakıyorum. Yasal sistem dediğime hukuk diyorsunuz. Elbette palabıyık amcamın Pasukanis’e yaptığını yapamayacağından emin olduğum için de rahatça atıp devam ediyorum.
Yoksa pozitif hukukçuların hukuk diye tanımladıkları Özal’ın guguk dediğidir der geçerdim.

Geçmedim…

Marx’ın ünlü önsözündeki belirlemenin durumu en iyi yansıttığı kanısındayım.

03.07.2016

Sen şu dergide ki yazılardan söz etsen de biraz neşelensem.
Kimler yazacak, neler yazacaklar? Esas teşkilat tan mı yoksa teşkilatın vatandaşla ilişkisinden mi söz edilecek.

Yoksa vatandaş vatandaş bağı da yer alacak mı?
Son soru özel ve güzel hukukumuza girerse de örneğin işçi ile işveren arasındaki münasebetsizliklerde bayağı ciddi rolü vardır.

Ne yapacaksınız?
Örneğin, başbakan mı başkan mı? Yanılmadın sıra Fatih’in kanunnamesindeki gibi.
Veziri azamın öne çıkması padişahın bab de kalması.
Aslı astarından daha mı önemli ama ulu padişah fatihin kararı.
Ben demiyorum İnalcık, Köprülü, Berkin arasında ki tartışmalardan söz ediyorum.
Ne önemi var diyorsan, bugün padişah kim?
Bak Hz. Aişe anamız buyurmuşlar ki: Eskisi olmayanın yenisi olmaz!

07.07.2016

Temel haklar “esas teşkilat”a karşı mı ileri sürülür?
İnsan hakları, devleti (hükümeti) insan hakları ihlallerinden korumakla ödevlendirmiştir. Vatandaşlarını(!) kendi yasalarından korumaktadır da, bireyin diğer bireylerle olan ilişkileri nasıl olmalıdır?

“Özel hukuk” alanına giren konularda anayasalar “hüküm” açıklamalı mı? İhlali gerçekleştiren birey ya da gruplara karşı “temel haklar” anayasa savunması dışında bırakılabilir mi? Yani patronun istemediklerini yazan yazar, gazeteden kovulursa “basın özgürlüğü” nerededir? Tabii sözcüde.

Bir de “İslam Hukuku” var.
Cuma hutbesine çıkarken padişaha gururlanma senden büyük Allah var diyen hukuk. Örneğin Yavuz’a (çocuklarına hala Yavuz adını verenler var ya) Sümbüllü mü zembilli mi Ali efendi Mısır’daki gezisinden dönüşünde iki kıymetli taşını alıp tekkesine dikmiştir. Yavuz yavuzluğunu yapamamış taşları bırakmıştır. Kocamustafapaşa’da hala caminin girişinde duran iki sütundur. Acaba bu nasıl bir “hukuk”tur?
“Cihadın en faziletlisi zalim devlet başkanına hakkı haykırmaktır.” Gelgelelim Allah Peygambere bile sınır koymuştur. Nahl 125 cahillerden yüz çevirmesini asla tartışmamasını, Araf 199 ve de putperestlere ya da diğer inançlara kırıcı olmamasını istemiştir. Enam 108 bu ödevler birey olarak Muhammed’e tebliğ edilmiştir. O da bize tebliğ etmiştir. Babayasa’da olup ta anayasaya girmemiş hükümler olabilir mi? İyi de ser’ uymayan onca töre nasıl olup ta bu günlere kalmış?

Dur niyetim kafa karıştırmak değil! Terör terörizm incelenirken anayasadan da önemli babayasalardır.
Acaba terörle suçlananların ki adam düpedüz ölümü yeğlemiş, kafası nasıl işliyor? Kuran adına ama kurandan habersiz.

Marksist ama Marx’tan habersiz.

Diyelim ki Sovyetlerde avukattın. Yeşilköy sanıklarını savun dediler. Ne yaparsın?
Hem de bu terör lafını kim icat etmiş? Kısaca bir tarihi gelişmesi verilmeden ne anayasaya girilir ne de terörden çıkılır.

Hele de öküz kontun sosyolojisi işi büsbütün karıştırır. Ki tarihi maddeci görüşe karşı çıkmak için imal edilmiştir.

Daha uysal ve güncel konular dikkati başka noktalara mı çevirir?
Örneğin İslam hukukunun Türkler de uygulaması özellikle de başkan seçimi… Geçen mektupta yazmıştım.

Hazreti Aişe niye öyle demişti bilir misin? Zamanın yoktur, meşgulsündür vs. ilgilenememişsindir.

Çünkü Aişe’nin sırtında ki eski elbiseler iyice yıpranmıştı. Kadınlar onunla alay ettiler.
Sen ki hazretin karısısın niye elbisen eski?

Yanıt eskisi olmayanın yenisi olmaz.

11.07.2016

Bilgütay, bana yaz yaz deyip duruyorsun!
Gel gelelim konu hukuk olunca çözümlenmemiş sorunlar var.

Esas teşkilatın karşılığı anayasa mı? Anayasa ise “terim” den anlaşıldığı gibi yasaların doğumunun ondan olması gerekir.

Ebesinin… diyerek dil de çatışmaların olduğu konu nasıl çözümlenir?

Bugün hakim yerine yargıç muhakeme yerine yargılama kullanılıyor. Temyiz Yargıtay olduğundan beri yargı kaza’i kovdu. Hukuk terimlerinin Türkçeleşmesinden yanayım da, sen de vardın, ben lafzı ve ruhu ifadesinin “yeni” medeni kanuna anlamının değişik olarak geçtiğini anlatırken iki hanım kızımızın bana hukuk dersi vermeğe kalkıştıklarını bilmem anımsar mısın? Şimdi ben onlara neyi yazacağım? İfade hürriyeti yerine anlatım özgürlüğü mü?

Az önce bir tartışma programında Cihaner’e algılama gecikmesi suçlamasını Şahin diye bir AKP’li yaparken dikkatimi çekti, algı idrakin yerine geçtiğinden beri insanlara idraki kıt demek olağanlaşmış gibi. Bir milletvekili diğerine söylüyor: Algıla- manız gecikiyor. Salak demenin Türkçesi mi bu?

Bana uzun uzun yanıtlar verdiriyorsun. Hakimler yargıç olalı beri avukatlar da savunman oldular. Karşı avukat ise saldırgan mı olacak?

Hukuk dili bir kargaşanın içinde.

Dilde bunalım da diyebilirsin.
Şimdi ben ne yazayım?
Esas teşkilatın neresine girer özel hukuk? Ama özel hukukun da anayasanın kapsamı dışında olmadığını kabul etmek gerekir.
E, nasıl bir dil kullanayım? Yoksa karma bir dil mi?
Kanun yasa peki hukuk ne? Tüze mi? Yazacağım da nece yazacağım? Okuyana sabır!

26.07.2016

Bilgütay, yazını baştan sona okudum. Derli toplu yazmışsın. Ancak okuduğum zaman aklıma ilk gelen ileriye dönük çalışmalarının neler olacağı, ne zaman yayınlanacağı oldu. 2007 taslağını eleştirirken sözünü ettiklerin makale boyutlarını çok çok aşan konular. Örneğin devleti bir organizma diye düşünmen, anayasaları hukuki değil siyasi metinler olarak görmen, TBMM’nin yetki devri… Hasılı kelam her biri cilt cilt kitaplara sığmayacak konular… Ama gerek biçem gerek içerik olarak öylesine yazılmış ki, takılmadan geçilip gidiliyor.

Mümtaz Soysal’ın 1920 tarihli kuruluş belgesini “esas” olarak kabul eden düşüncesini belirtmişsin ya; benim de aklıma ” ahkam i sultaniyye ” geldi.

20.08.2016

fahkeumu beynennas biladl

Değneğin ucu göründü. Başlıktaki söz de bununla ilgili. “İnsanlar arasında adaletle hükmediniz!” diyen hadis i şeriftir. Reis bey de sünnettir deyip gereğini yapıyor. El adl u esasi mulk. Adalet egemenliğin temelidir. Ki o temel senin en değerli hazinendir.

Anayasada var mı?

Yasa eski Türklerde, İslamiyet öncesinde “ceza” ile ilgili olarak kullanılmış. Biz ise kapsamını genişlettik. Ceza yasası dedik idari yasa dedik medeni yasa dedik. Oysaki; medeni yasalara “türe” denilirmiş. Tuhaf, Tevrat diye arapçalaştırılan sözcük İbranice aslında da türe imiş. İmişte töre nasıl olmuş?

İslam hukuku fıkıhtır.
Fıkıh ise bilmeyi gerektirir.
Bilenler kentlere yerleşince göçebeler ya da köylüler anlaşmazlıkları geleneğe dayalı hukukla çözmeye devam ede gelmişler. Töre neyse adalette o olmuş.

Halife i ruy i zemin, zillulahi filalem efendimiz için uzakta törenin uygulanması kendi saltanatı için tehlike arz etmediği müddetçe ehemmiyet kesbetmezdi de, yine de kanuni esasinin 113. maddesinin son fıkrasının hükmü şöyle idi: “Hükümetin emniyetini ihlal ettikleri idarei zabıtanın tahkikatı mevsukası üzerine sabit olanların memaliki mahrusai şaheneden ihraç ve teb’id etmek münhasıran Zatı Hazireti Padişahinin yedi iktidarındadır.” Sonradan değişti değişmesine ya kanunun çıkmasına neden olan Mithat Paşa göremedi. O gecenin sabahında geminin güvertesinden İstanbul’a el salladığını görenler olmuş.

Diyeceksin ki işimiz var. Doğrusun, hem de çokça…
Ben işsiz güçsüz gücümü toparlamaya çalışa durmuşken Atilla Yayla’nın anayasacılık, anayasal demokrasi ve ideolojiler başlığı altında 30 Nisan – 1 Mayıs 2011 tarihinde Abant platformuna “yeni anayasanın çerçevesi” başlıklı toplantıda sunduğu tebliği günün mana ve ehemmiyetine uygun olarak okuyorum. Ne de çok işiniz varmış demekten de kendimi ala koyamıyorum. Sayfa 17 okumak nasip olursa hukuka tövbe eder yola devam mı edersin?

Yoksa mezun eden fakülteye mi?

Ben ahkami sultaniyi mi yazacaktım? Kanuni esasi de ki hükümleri mi? Bugüne gelemedik mi bir türlü? Neyse bugünleri de gördük. Gösterene şükür.

print