Yaşlılık
Yetişkinlik döneminin devamı ya da uzantısı olarak tanımlanabilecek olan yaşlılık, yaşlanmaya ikincil olarak ortaya çıkan fiziksel ve ruhsal değişikliklerin görüldüğü bir dönem özelliği taşır. Yaşlılık sadece kronolojik kriterlere bağlı fizyolojik değişiklikler değil, psiko- sosyal, ekonomik, hukuksal ve etik boyutların da göz önünde bulundurulması gereken bir dönem olarak kabul edilmelidir. 1999 Uluslararası Yaşlılar Yılı olarak ilan edilirken bu tanımlamalar kapsamındaki çalışmaların; bütün insan haklarının ve temel özgürlüklerin korunması ve geliştirilmesinde yaşlıların tam katılımıyla oluşan eşitlik esasına dayalı, ayrımcılığın olmadığı, bütün yaş gruplarını kapsayan bir toplum yaratılmasında yarar sağlayacağı vurgusu yapılmıştır (1).
Kuşkusuz ki toplumsal açıdan nüfusunun yaşlanması/ yaş alabilmesi çok önemli ve istenilen bir gelişmedir, ancak bu gelişmenin sonucunda ileri yaş grubunun bütün gereksinimlerinin eksiksiz karşılanması gerekir. Yaşlanan nüfusun daha genç yaş dönemlerine göre farklı gereksinimleri olduğu unutulmamalıdır. Bu gereksinimler olağan ve olağan olmayan bütün durumlar için geçerlidir. Yeni Koronavirüs Hastalığı (Covid-19) sürecinde yaşanan olumsuzluklar yaşlı nüfusun gereksinimlerinin karşılanmasıyla ilgili gerekliliği daha da ön plana çıkarmıştır (2).
Yaşlanan Dünya’mızda karmaşık, sayısız problemleri olan, kendine yeterlikleri azalmış, psiko-sosyal ve duygusal gereksinimleri artmış yaşlı popülasyon için kapsamlı ve çok yönlü değerlendirme, korunma, erken tanı/ tedavi ve rehabilitasyon uygulamalarının ve multidisipliner yaklaşımın önemi giderek artmaktadır. İleri yaş grubu ile ilgili güncel bilgilerin doğru kişilerce hem halka ve hem de bu alanda eğitim alan ve hizmet veren kişilere aktarılması en önemli yaklaşım olmalıdır.
***
Yazının devamını Hukuk Defterleri’nin 34. sayısında okuyabilirsiniz.