“Aslında avukatlara sanki kanunlar izin vermiyor
sadece tolerans gösteriyor gibiydi.
Açıkçası, ceza mahkemesi, avukatları tanımıyordu.
Mahkemede yer alan tüm avukatlar da güvenilmez avukatlardı.”
Franz Kafka
9 yıllık Çağdaş Hukukçular Derneği davasının karar duruşması 7-11 Kasım tarihleri arasında Silivri Hapishanesi içerisine yerleştirilmiş duruşma salonunda görüldü. 20 avukat için açıklanan hüküm ile toplam 146 yıl 7 ay hapis olmak üzere mahkûmiyet kararı verildi. ÇHD Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı ile Barkın Timtik ve Oya Aslan hakkında tutukluluğun devamı kararı verildi. Davanın reddi, düşme ve tefrik kararlarını bir kenara bırakırsak tüm sanıkların “örgüt üyesi” olduğuna karar verildi. Tabii, kanun yollarımız açık olmak kaydıyla… Bir savunma avukatı müdafilik yaptığı davaya dair ne anlatabilir? Kararın ne kadar haksız olduğunu; Anayasanın ve sözleşmenin hangi maddelerinin ve dahi mevzuatımızın nasıl ihlal edildiğini anlatmak ile sizi dosyanın tozlu sayfaları arasında bir geziye çıkarmak belki de doğru olan olurdu. Lakin yargılamanın diğer özneleri dosyanın siyasi bir hesaplaşma amacıyla yaratıldığını bir an için akıllarından çıkarmazken, siz değerli okuyuculara “temyiz sebeplerimizi” izah etmenin bir haksızlık olacağı kanaatindeyim.
Zira gerçekten yargı sisteminin yürütücüleri dosya evrakı ile hiç ilgilenmediler. Her gün bir çarkında ezilmekte olduğumuz bu yargının iç karartıcı manzarası bu davanın üzerinden bir an için dahi çekilmedi. İktidarın Çağdaş Hukukçular Derneği ve avukatlık pratiğiyle olan hesabını bu davayla gördüğüne dair bir an bile şüphe etmememiz sağlanamadı. Her aşamada biz Kafka’nın tabir ettiği hukuk düzenindeki “güvenilmez avukatlardık”, sanık meslektaşlarımızdan farklı olarak hâlâ duruşma salonunda cübbe ile oturabiliyor olmamız ise bize gösterilen “tolerans”.
Başka bir dünyada ya da hukuk pratiğinde dosya savcılarının iddialarını konuşup dosyanın gerçekten içine bakabilirdik. İddianamesi 146 yıllık hükme dönüşen bir soruşturma savcısının belki davasıyla gurur duyması dahi gerekebilirdi. Tabii o savcı örgüt üyeliği, sahte delil ve tanık yaratmak iddialarından firari olmasaydı. 13 tane ne idüğü belirsiz gizli tanık beyanını dosyaya koyan savcılığın 9 yılda duruşma salonuna tek bir tanığını dahi getirememesini ve hatta getirmeyeceğini söylemeye tenezzül etmemesini hukukumuzda nereye koyabiliriz? Peki ya dosyada cismi görünen uyuşturucu bağımlısı tek tanığın dosyanın soruşturmasını hazırlayan polis memurlarıyla birlikte kumpas kurduğu için bir ömür hapishanede kalmaya mahkûm edildiği gerçeğiyle ne yapalım? Evet, meslektaşlarımızın kaç kez hangi davalara baktığına ve nasıl bir avukatlık pratiği yaptıklarına dair “polis değerlendirmesini” de bir kenara bırakırsak dosyada bulunacak deliller de bunlar.
***
Yazının devamını Hukuk Defterleri’nin 38. sayısında okuyabilirsiniz.