İşçi sınıfının ama özellikle kadın işçilerin her türlü sosyal koruma şemsiyesinden yoksun, düşük ücretlerle, sendikasız, sağlıksız koşullarda saatler boyu çalıştığı güvencesiz çalışma biçimi kapitalizmin ilk yıllarında itibaren var ama neoliberalizmin katı denilen işçi gücü piyasalarını esnekleştirme politikalarının sonucu olarak ortaya çıkan yeni biçimler, çok daha yaygın, sert ve acımasız. Devletin sağlık, eğitim, barınma gibi tüm kamusal hizmetlerden çekilip bunu özel şirketlere devrettiği bir süreçte güvencesizlik insanın tüm hayatına sirayet ediyor.
Merkez ve çevre ülkelerinde farklı farklı görünümlerde ortaya çıkan emeğin güvencesizleştirilmesi sürecinde “normal çalışma” olarak değerlendirilen erkek ağırlıklı istihdam modeli kırılırken, kapitalizmin ilk döneminde kadınla tanımlanan çalışma biçimlerine geri dönüldü. Emek süreçleri de bir nevi kadınlaştı.
Emek piyasaları esnekleştirilip, güvencesizleştirilirken ekonomik programların yürütücüleri, merkez ülkelerde kısmi ve geçici çalışmanın, aile ve iş yaşamının uyumlulaştırılması açısından kadınlar için ne kadar avantajlı olduğunu anlatıyordu.
Kadınlar için mini işler, yarı zamanlı çalışma çok uygundu çünkü böylelikle yarım gün çalışıp, geri kalan zamanlarda ev işleriyle meşgul olabilecekler; çocuklarıyla “nitelikli zaman” geçirebileceklerdi. Geç kapitalistleşen bizim gibi ülkelerde de bu çalışma biçimleriyle daha fazla kadına iş olanağı sağlanacağı, kadın istihdamının artacağı söyleniyordu. Doğum yahut bakım işleri için işten ayrılan kadınların iş yaşamına tekrar uyum sağlamaları açısından yarı zamanlı ve geçici işler idealdi. Ama bu durumda sosyal hakların ve ücretlerin de yarı zamanlı olacağı meselesi üzerinde kimse durmuyordu.
***
Yazının devamını Hukuk Defterleri’nin 33. sayısında okuyabilirsiniz.