Gündelik hayatın akışından düşünme biçimimize etkisi oldukça görünür olan güvencesizliğin, hukuk pratiğindeki görünümlerinden biri “güvencesiz adalet” olarak adlandırılabilir. Güvencesiz adalet, Türkiye’de işçilerin hukuk sistemine ilişkin deneyimlerini ifade ediyor.1 Bu yazıda “güvencesiz adalet”in nereden çıktığını ve barındırdığı tartışmaları kısaca ortaya koymaya çalışacağım.
Güvencesizlik, günümüz dünyasının kilit kavramlarından; içinde yaşadığımız dönüşümün anahtarlarından biri olarak düşünülebilir. “Karakter Aşınması” adlı eserinde Richard Sennett bu dönüşümün bir boyutunu; işin kişilik üzerindeki etkilerini tariflerken şu şekilde ifade eder: Hep kısa vadede yaşayan bir toplumda uzun vadeli hedefler nasıl güdülebilir? Kısa episodlardan ve fragmanlardan oluşan bir toplumda kişi nasıl bir kimlik anlatısı ve yaşam öyküsü geliştirebilir?2 Kapitalizmin bu yeni evresinde, çalışma hayatından onu düzenleyen hukuk kurallarına pek çok şey dönüşürken payımıza belirsizlik, değişkenlik, istikrarsızlık ve geçicilik, bunlarla birlikte temel imkanlardan yoksunluk, sürekli ikilem, kaygı, düşük koruma ve geleceksizlik düştü. İşte bu döngünün hukuka ve hukuk deneyimine etkisine güvencesiz adalet diyorum.
İş hukuku açısından baktığımızda, mevcut kurallar ve uyuşmazlık çözümleri, belirli bir paradigmanın, bugüne kıyasla görece güvenceli bir çalışma hayatının çıktısıydı. Koruma altındaki işçinin temel haklara sahip olması çalışmaya bağlı değildi.3 Güvence kural, güvencesizlik istisnaydı. Uzun sürmesi beklenen iş akdinin haksız feshine karşı işçi koruma altındaydı. Ancak yeni dönemin yeni çalışma biçiminde, artık mesela bir işyerinde yirmi beş yıl çalışıp emekli olmak ve emekli ikramiyesiyle hem ev hem araba almak gibi pratikler de buna dair beklentiler de zayıfladı. Kiralık işçilik, süreli iş sözleşmeleri, sık iş değiştirme ya da uzun süreli işsizlik var. Bunun karşısında uzun vadeli planlar, ayırt edici bir emek, örgütlülük ve güvence yok. Dikey toplumsal hareketlilik zayıf. İşçi iş sözleşmesinde, emeğini savunurken ve korumaya çalışırken, işveren karşısında, hâkim karşısında hem zayıf hem tek başına. Yeni çalışma biçimleri yasalarda yerini alıyor; çalışma hayatındaki “esneklik” aynı şekilde hukuksal mekanizmaları da etkiliyor. Tarafsızlık, hak dağıtıcı ve zayıfların korunması gibi kamusal değerlere önem verme ve benzeri varsayımlar üzerine kurulu mahkemelerin yerini, çıkarları önceleyen, tarafların her koşulda eşit farz edildiği arabuluculuk gibi alternatif uyuşmazlık çözüm mekanizmaları alıyor. Böyle bir ortamda da güvencesiz adalet, işçilerin çalışma koşullarından mahkeme deneyimlerine kadar her süreci belirleyen çelişkiden nasibini alıyor.
***
Yazının devamını Hukuk Defterleri’nin 33. sayısında okuyabilirsiniz.