Hukuk Felsefesi: Gözümüzdeki Perde: Mesleki Hukuk Bilinci

Eleştirel hukuk çalışmalarında modern hukuk ve ideoloji ilişkisini açığa çıkarmak için başvurulan en önemli kavramlardan biri hukuk bilincidir. Hukuk bilinci kavramı, gündelik dilde kullanıldığının aksine, eleştirel çalışmalarda hukuk bilgisinden çok, hukuka ilişkin kabuller ve buna dayalı olarak gelişen hukuk ve dünya kavrayışı anlamına gelir. Hukukun üstünlüğü, nesnelliği ve tarafsızlığına ilişkin kabuller liberal hukukun vazgeçilmezliğini vurgulayarak özgürlüğün pozitif haklarla, eşitliğin ise hukuk önünde eşitlikle sınırlı şekilde ele alınmasını sağlar. Soyut hukuk algısının örttüğü gerçekliğin açığa çıkarılması için kullanılan hukuk bilinci kavramı, eleştirel kuramın altyapıyı belirleyen ekonomik ilişkilerden çok, üstyapıdaki politik ve kültürel ilişkilere eğilmesinin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.

Eleştirel hukuk çalışmalarında, hukuk bilinci kavramı etrafında örülen tartışmayla, yanlış bilincin oluşumunda hukukun rolü ele alınarak, hukuk ideolojisinin yarattığı meşruluk ve hegemonya ortaya konmaya çalışılır. Hukuk içinde oluşan yanlış bilinç bir “haklılık bilinci”dir. Hukuk ideolojisinin ortaya çıkardığı hukuk kavrayışı ile toplumsal ilişkiler gizemli hale getirilir ve meşruluk sağlanır. Hukukun ürettiği meşruluk, direnişin önüne geçerek ekonomik ve politik baskının devamını sağladığı gibi, toplumun ve toplumsal kurumların ekonomik sistemin gerekleri doğrultusunda şekillendirilmesine de imkan verir; statükonun dışına çıkmayı ve alternatif hukuk yaklaşımları üretmeyi engeller.

Şüphesiz, hukuk bilinci tartışması bakımından açıklanması gereken en önemli husus meşruluk ve statükonun devamını sağlayan hukuk ideolojisinin toplumsal gerçeklik içinde ne şekilde üretildiğidir. Eleştirel hukuk çalışmaları içinde bu konuya ilişkin yaklaşım farkları mevcuttur. Çoğu zaman atlanan bu farklar, hukuk bilincine ilişkin farklı tanımlamaları ve çalışmaları da beraberinde getirir. Hukuki kabullerin hukukçular tarafından yaratılıp hukuk düşüncesinin yapı ve biçimleri içinde sürdürüldüğünü kabul eden eleştireller, hukuk bilincini hukukçular ekseninde tartışırken, baskıyı gizleyerek direniş imkânını ortadan kaldıran hukukun, kitleler açısından kavranışını önemseyen eleştireller toplumun hukuk bilincini ele alır. Eleştirel hukuk literatüründeki adlandırmayla, bunlardan ilki mesleki hukuk bilincine diğeri ise genel hukuk bilincine karşılık gelir.

Hem mesleki hukuk bilinci hem de genel hukuk bilinci, hukuk, iktidar ve ideoloji arasındaki çok katmanlı ilişkiyi açığa çıkarmak için bir arada sürdürülmesi gereken tartışmalar olarak görülebilir. Kuşkusuz hukukçular açısından düşüldüğünde asıl ilgi çekici olan mesleki hukuk bilinci yani “hukukçuların hukuk bilinci” başlığıdır. Hukuk bilinci, hukukçular açısından ele alındığında hukuka ilişkin kabuller özellikle hukuk bilgisi, hukuk kurumları ve hukuk uygulaması bakımından tartışmaya açılır. Bilindiği gibi mevcut hukuk eğitimi içinde hukuk toplumsal gerçeklikten ayrı normatif bir yapı olarak kabul edilir. Hukukçular, hukuku normlardan, ilkelerden, kavramlardan ve bunların çeşitli yorumlarından oluşan bir bilim olarak ele alır. Hukukçulara göre hukuk, entelektüel bakış açısını ve yönelimini kendi belirlemelerine göre oluşturur. Hukuk diğer bilimlerden kendisine uygun kavramları ödünç alsa da bunları dönüştürerek kendi kavramları haline getirir. Hukuk uygulamasında olgular yargısal ihtiyaçlar doğrultusunda hukuki muhakeme doğrultusunda bir araya getirilerek sunulur. Hukukta asıl olan zaman zaman hukukun üstünlüğü olarak da ifade edilen kesinlik arayışıdır.

Sosyolojik çerçevede hukukun gerçeği olarak nitelendirilebilecek bu görünüm, şüphesiz, toplumsal gerçeklikle örtüşmez. Toplumsal gerçeklikte var olan belli bir yorum şekli ve gerekçelendirmeyle bağlı tek ve objektif bir hukuk değil, farklı politik aktörlerin çıkarları doğrultusunda hukuk uygulaması içinde üretilen belirsiz, çeşitli ve sübjektif bir hukuktur. Ancak libe- ral hukuk kuramı içinde hukuka ilişkin tasvir ve tartışmalar ısrarla hukuk olgusuna göre değil, hukuki kabullere göre yapılmaktadır. Bu hukuki kabulleri belirleyen ise mesleki hukuk bilinci içinde üretilen hukuk kavrayışıdır. Yine de hukukçunun hukuk kavrayışı basit bir şekilde hukuk kuramına indirgenemez. Hukuk, politika, toplumsal hayat, adalet hatta tarihle ilişkili bütün konularda hukukçuların sahip olduğu kabuller ve hukuk düşüncesinin yapı ve biçimleri mesleki hukuk bilincine dahildir.

Hukukçular da toplumun diğer üyeleri gibi egemen ideolojiyle şekillendirilmiştir. Buna rağmen hukukun, hukukçuları ideolojik belirlenimden ve araçsal politik değerlendirmelerden azade kıldığı kabul edilmektedir. Liberal hukuk kuramı ve metodolojisi açısından asıl olan hukuki kesinlik arayışı ve buna paralel olarak hukuk uygulamasında ortaya çıkan tutarlılık ve uyumluluk çabası, hukukun egemen ideoloji tarafından belirlenmeyen özerk bir rasyonellik alanına karşılık geldiği yanılgısı yaratmaktadır. Hukuk kuramı içinde geliştirilen incelikli normatif söylem ve muhakeme biçimleri hukuku egemen sınıfın çıkarlarının koruyucusu olarak açıklayan basit araçsal bir bakışla açıklanamayacak denli gizemlidir. Üstelik hukuki argümanlar, hukuki sorunların ve delillerin tanımlanma ve akıl yürütme şekilleri, hukuki otorite ile meşru kararlar arasında kurulan ilişki mesleki hukuk bilinci doğrultusunda şekillenmekle birlikte, hukuki muhakeme nesnel sınıf çıkarlarının aksine bir yönde de ilerleyebilir. Bunun nedeni, hukuk ideolojisinin bir parçası olduğu egemen ideolojiye benzer şekilde çeşitliliğe imkân sunan ve şekillendirilebilir bir yapıya sahip olmasıdır.

Hukuk ideolojisi mesleki hukuk bilincini genel geçer dünya anlayışı doğrultusunda belirlemekle birlikte, hukukun meşruluğunun devamını sağlayacak bir kesinlik ve tutarlılık çabasını da gerekli kılar. Diğer bir ifadeyle, hukukçunun kesinlik ve tutarlılık yolundaki “saplantısı”, hukukun inandırıcılığı açısından bir zorunluluktur. Özellikle farklı egemen ideolojiler arasındaki ya da egemen ideoloji içindeki çatışmalar söz konusu olduğunda, hukukçunu görevi mevcut kuramsal ve metodolojik olanaklar içinde maddi belirlenimlerle tutarlı çözüm yolları bulmaktır. Ancak bu hukukun kesin ve belirli olduğu anlamına gelmez. Aksine, hukuki muhakeme yoluyla tutarlı ve kabul edilebilir hale gelen kural çoğu zaman belirsiz bir içeriği sahiptir ve hukuk uygulamasındaki çeşitlilik hukuki nesnelliği ancak liberal hukuk kuramının soyut bir hukuk tanımlaması içinde mümkün kılmaktadır.

Hukukçular açısından mesleki hukuk bilinci içinde şekillenen hukuk ideolojisi, egemen ideolojiyle paralel işleyerek sosyo-ekonomik sistemin devamı açısından gerekli istikrarı ve güvenilirliği sağlamaktadır. Ancak liberal hukuk kuramı içinde hukuk daha çok davranış ölçütleri belirleyen normatif bir yapı olarak açıklanmakta, bu yapının bilgisine ve hukuki muhakeme becerilerine sahip hukukçular ise toplumsal gerçeğin dışında ve üstünde yer alan hukuk gerçeğine erişebilen kişiler olarak görülmektedir. Bu tarif, hukukçuları bir nevi uhrevi gerçeğin bilgisine sahip ruhban sınıfına yaklaştırarak toplum içinde imtiyazlı bir konuma taşısa da, bu konum hukukçuların hukukun gizeminden sıyrılarak toplumsal gerçekliği görebilmelerini sağlayamamaktadır. Mesleki bilinç bir tarafa bırakıldığında karşılaşılacak olan çoğu kez imtiyazdan çok uzak bir toplumsal konum, politik baskı ile adaletsizlik ve belirsizlikleri tutarlı hale getirmeye çalışan sonu gelmez bir çabadan ibarettir.

print