Hukuk Güvenliği Mi, Güvenliğin Hukuku Mu? (!)

Bir alet, bir sayı, bir vesile gibi değil,
insan gibi yaşamalıyız dersin,
Büyük hürriyetinle basarlar kelepçeyi,
Yakalanmak, hapse girmek,
hatta asılmak hürriyetiyle hürsün…
Nazım Hikmet

Kavram ve tanım

Hukuk güvenliği, hukuk kurallarının belirli, istikrarlı ve öngörülebilir olması, bireylerin bu kuralların kendilerine uygulanması sırasında idarece gerçekleştirilen tüm işlem ve eylemlerde devlete güven duymaları ve bu güvenin hukuk tarafından korunması olarak tanımlanabilir. Daha genel olarak hukuk güvenliği, hukukun uygulanmasındaki belirsizlik veya ani değişim riskini ortadan kaldırmaya yönelik bir garanti veya koruma olarak nitelendirilebilir. Kavramın Anayasanın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti ilkesi ile doğrudan bağlantılı olduğunu vurgulamak yerinde olacaktır. Buna göre, hukuk devleti kavramının temel ilkeleri arasında “belirlilik” bulunmakta olup bunun anlamı, yasal düzenlemelerin hem bireyler ve hem de kamu yönünden kuşku ve tereddüde yer olmayacak şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olması ile kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu önlemler içermesi olarak açıklanabilir. Bu açıdan belirlilik ilkesi, hukuk güvenliği ile doğrudan ilişkili olup toplumdaki bireylerin hangi somut eylem ve olguya, hangi hukuksal yaptırım veya sonucun bağlandığını, bunların idareye hangi tür müdahale yetkisi verdiğini bilebilmesidir. Kişiler, böyle bir durumda kendilerine düşen görev ve sorumlulukları öngörerek davranışlarını belirleyeceklerdir. “Hukuk güvenliği, normların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar”1. Kısacası hukuk devletinin öğelerinden biri olan hukuk güvenliğinin gerekleri arasında aşağıdakiler sayılabilir: Devlet faaliyetlerinin önceden öngörülebilir, tahmin edilebilir olması,

2) Devlet faaliyetlerinin önceden hukuk kurallarıyla düzenlenmiş ve belirlenmiş olması,

3) Hukuk düzeninin en geniş biçimde istikrarlı olması,

4) İdarenin tek yanlı işlem yapma üstünlüğüne karşı, güvence niteliğindeki kurallarla bireylere haklar tanınması (süreçlere katılma, dinleme, savunma yapma gibi), bu yolla birey ve idare arasında denge sağlanması,

5) İdarenin bireyin haklı beklentilerine uygun davranması,

6) Yasal düzenlemelerde hukuka ve devlete olan güveni sarsıcı hususlardan kaçınılması,

7) Bireylerin maddi ve manevi varlıklarını geliştirebilmeleri için, hukuk güvenliğinin tam olarak sağlandığı bir hukuk devletinin var olabilmesi.

***

Yazının devamını Hukuk Defterleri’nin 33. sayısında okuyabilirsiniz.

print