1878’de ilk genel kurulunu yaparak resmen kurulan İstanbul Barosu aynı yıl ilk baro levhasını ve en yaşlı üye Kostaki Sardenski’nin açılış nutkunu bir kitapçık olarak yayınlamıştır.1 Kuruluşundan itibaren belli aralıklarla baro levhalarını yayınlayan İstanbul Barosu’nun yayınladığı ilk “eser” 1924’te basılan Muhâmi’dir.
Eser asıl olarak Paris Barosu eski başkanlarından olan Av. Henri Robert tarafından “L’Avocat” adıyla kaleme alınıp 1923’te Paris’te basılmıştır. Fakat bunu Fransızca’dan Türkçe’ye çeviren Ali Haydar Özkent ve Suphi Nuri İleri, “Muhâmi” adıyla 1924’te yayınlamışlardır. Ali Haydar sadece çeviri yapmakla yetinmemiş ve Muhâmi’nin ilk 40 sayfasını teşkil eden “Türkiye’de Muhâmilik” başlıklı uzunca bir makale de kaleme almıştır. Bu kısımda ülkemizde avukatlığın ve dolayısıyla İstanbul Barosu’nun tarihçesi, kuruluş ve gelişim evreleri anlatılmaktadır. Dönemin meslek büyüklerinden avukatlığın ülkemizdeki geçmişine ilişkin alınan bilgiler ve mesleğin gelişim evrelerindeki kilometre taşı sayılabilecek olaylar, metinler, kanunlar ve tüzüklere kısaca değinilmektedir.
Ali Haydar’ın verdiği bilgilerden, baronun bir zamanlar Galata’da Yıldız Hanı’nda olduğunu, genel kurulların Artin Ağa’nın Lokantası’nda toplandığını, 1893’te İstanbul Adliyesi’nin üst katında merdiven başında camekânlı bir odanın baro olarak kullanıldığını öğreniyoruz.
Ayrıca verilen bilgilere göre 1886’da çıkarılan bir “buyuruldu” ile ceza davaları dışındaki davalarda avukat vekâleti zorunluluğu kaldırılmıştır. Uzun mücadelelerden sonra durum eski hale dönebilmiştir. Yine 1923’te buna benzer bir durum yaşanmıştır. Ali Haydar bunu şöyle açıklar: “Adliye Vekâletinden gelen 15 Mayıs 339 [15 Mayıs 1923] tarihli bir tâmim, cezai ve şer‘î davalarla sulh mahkemelerindeki bilcümle deâvide herkesin icrâ- yı muhâmat edebileceğini beyân ediyordu. Hattâ o kadar ki, şahâdetnâmeye, ruhsatnâmeye de lüzum göstermiyordu.”. Yani diploma veya ruhsatnâme olmaksızın herkesin avukatlık yapabilmesi serbest bırakılıyordu. Dönemin İstanbul Barosu Başkanı Lütfi Fikri Bey’in Ali Haydar’a dikte ettirdiği ve Adliye Vekili Seyyid Bey’e gönderilen 25 Eylül 1923 tarihli cevabî mektup da eserin içindedir.
***
Yazının devamını Hukuk Defterleri’nin 35. sayısından okuyabilirsiniz.