Fethi Naci, Orhan Veli’yle arkadaşlarının şiirin biçimini yenileştirdiği yıllarda Sait Faik’in de hikâyenin biçimini yenileştirdiğini, hikâyeyi alışılmış kalıplardan kurtararak, “özgür koşuk” benzersiz bir “özgür hikâye” yarattığını belirtir. Öte yandan Sait Faik’in hikâyeciliğini incelediği kitabında, Sait Faik’in hikâyelerini üç döneme ayırır. Ona göre ilk üç kitap Semaver (1936), Sarnıç (1939), Şahmerdan’da (1940) iyimser, gelecekten umutlu, insanlara güven duyan bir öykücü varken; Lüzumsuz Adam (1948) ile beraber başlayan ikinci dönemde ise dilinde, hikâye biçiminde, hikâye kişilerinde, hikâyelerin geçtiği çevrelerde, dünyaya, insanlara bakışında, toplumsal baskılar, yasaklar karşısındaki, veri ahlâk anlayışı, özgürlük anlayışı karşısındaki tutumunda önemli değişiklikler olduğunu belirtir. Ona göre bu ikinci dönemde Sait Faik artık daha karamsardır.
Fethi Naci’nin ayrımına göre Sait Faik’in ilk dönemi ile ikinci dönemi arasında 8 yıllık bir zaman var. Bu aranın ve belki de sonrasında değişimin önemli bir nedenlerinden birinin ilk kez 25 Mart 1937’de Kurun’da, daha sonra 15 Haziran 1940’ta Varlık’ta yayımlanan “Çelme” hikâyesi yüzünden halkı askerlikten soğutmakla suçlanarak askeri mahkemede yargılanması olduğu söylenebilir.
Sait Faik, 10 Eylül 1940 tarihinde bu dosyadan beraat eder ancak bu dava sonrasında yazarın hikâyeciliğinde biçimsel ve içerik olarak önemli değişiklikler yaşanacaktır. Sait Faik, hikâyeciliğe ara verdiği bu 8 yıllık dönem içerisinde belki kendisinin de bir mahkeme önüne “sanık” sıfatıyla çıkmış olmasından feyz aldığından belki de sadece şans eseri, 28 Nisan 1942 ile 31 Mayıs 1942 tarihleri arasında Haber-Akşam Postası isimli gazete adına muhabirlik yapar. Mahkemelerde röportaj yapan Sait Faik, bu röportajlarına gözlemlerini de katarak “Mahkemelerde” başlığı ile yayımlar. Buradaki hikâyeleri ise ölümünden sonra 1956’da çoğu kitabı gibi ilk kez Varlık Yayınları tarafından yayımlanır.
***
Yazının devamını Hukuk Defterleri’nin 35. sayısında okuyabilirsiniz.