Hukukun Olağan Ötekisi Hayvan: Hayvanın Kanıksanmış Edilgenliği ve Türk Hukuku

Dillere pelesenk olmuş o malum Çin bedduasının tam manası ile tuttuğu bir dönemde yaşadığımıza herhalde şüphe yok: Tuhaf zamanlarda yaşıyoruz. Bir taraftan, insanlığın sebat1 ile Mars’a gidişini evlerimizin salonlarından naklen takip edebilirken; öte taraftan, bir seneyi aşkındır bildiğimiz hayatı tamamıyla ters yüz eden COVID-19 salgını ile mücadelede, en olumlu senaryolara göre bile, yolun başındayız. Salgından tamamen kurtulup “alışıldık” hayata geri dönüşün mümkün olup olmadığına ilişkin bir tahminde bulunmak zor. Dahası, doğa ile mevcut ilişkimizi değiştirmediğimiz müddetçe insanlığı bekleyen yeni salgınlara karşı tedbirlerimiz de oldukça sınırlı. Bilimsel çalışmalar COVID-19 da dahil olmak üzere, son yüzyılın büyük salgınlarının tamamının insanın doğa ile -özellikle de hayvanlar ile- çarpık ilişkisinden ileri geldiğini net bir biçimde ortaya koymakta2. İnsanın, insan olmayan her varlığı yok etmeyi kendine hak gördüğü bu hasmane ilişkilenme biçimi, medeniyetin sonu olabilir3. Başka bir ifade ile, insanın ötekini düşünmeden katlettiği bu düzenin doğal sınırlarına ulaşılmış durumda.

Mevcut düzenin yapıbozumu bir seçenek değil: Bir zorunluluk.

Mevcut düzenin yapıbozumuna uğraması elzem addedildiğinde, düzenin üzerine inşa edildiği sac ayaklarından biri olan hukuk da gereken yapıbozumundan ari düşünülemez. Bu bağlamda, hayvanlar da dahil olmak üzere, sorgulamaksızın hukukun ötekisi addettiğimiz tüm aktörlere eleştirel mercekten yeniden bakmakla yükümlü olduğumuz bir fazdan geçtiğimizi düşünmeliyiz.

Türkiye’de Hayvan Hukuku Tartışmaları

Açıkça bu amaçla olsun ya da olmasın hem karşılaştırmalı hukukta hem de Türk hukukunda insanın hayvanla özne-nesne düalizmi ekseninde şekillenen ilişkisinin ciddi bir sorgulama altında oluşu, hukukun yapıbozumunun bir uzantısı olarak okunabilir. Yaklaşık 12 yıldır hayvan hakları/menfaati aktivistlerinin hayata geçmesi için aktif olarak üzerinde çalıştığı hayvan koruma yasası reformuna ilişkin talepler, Türk hukuku bakımından bu eleştirel bakışın en somut göstergesi.

***

Yazının devamını Hukuk Defterleri’nin 30. sayısında okuyabilirsiniz.

print