İfade Özgürlüğünden Parrhesia’ya: TCK m.299’un Anayasallık Paradoksu

I. Giriş

Euripides’in “Fenikeli Kadınlar” adlı eserinin, edebiyat tarihinin en önemli eserleri arasında yer aldığını söylemem herhalde yanlış olmaz. Fenikeli Kadınlar, Thebai Kralı Oedipus’un oğulları, Eteokles ve Polyneikes’in arasındaki iktidar kavgasını anlatır. Kehanete göre, kardeşlerden biri ölmeden diğeri yönetimi alamayacaktır. Bunu önlemek için, yönetimi dönüşümlü olarak kullanmaya karar verirler. Anlaşmaya göre her biri devleti bir yıl idare edecek ve sonra iktidarı diğerine bırakacaktır. Ancak Eteokles, iktidarının birinci yılının sonunda tahttan çekilmeyi reddeder ve Polyneikes’i sürgüne gönderir. Polyneikes, sürgündeyken bir ordu toplar ve tahtı ele geçirmek için Thebai’yi kuşatır. Savaşın yol açabileceği felaketleri önlemek adına anneleri olan Jocasta, kardeşleri ateşkese ikna eder. Jocasta, Polyneikes’e sürgünde olmanın ne kadar zor olduğunu sorar. Polyneikes, her şeyden daha zor ve kötü olduğunu söyler. Jocasta’nın bunun nedenini sorduğunda Polyneikes, tragedyanın 21.yüzyılda dahi önemini muhafaza etmesini sağlayan şu sözlerle cevap verir; “en kötüsü Parrhesia’dan mahrum kalmaktır…”

Peki, nedir bu Parrhesia? Parrhesia’nın, genellikle Antik Yunan’daki özgün şekliyle ifade özgürlüğü olarak anlaşıldığını ve bu şekilde yorumlanmış olduğunu gördüm. Ancak yapmış olduğum incelemede bunun bir özgürlük olmadığı, bilakis hiçbir güvenceden yararlanılmadan Ekklesia’da yöneticiler ve ülkenin genel siyasetiyle ilgili eleştirilerin açıklanması aktivitesi olduğunu tespit ettim. Konuşmacılar, cezalandırılma riskini de göze alarak başkalarının bireysel çıkarları veya “korkaklıkları” uğruna dillendirmeyeceği meseleleri, bu mecliste dile getiriyorlar ve yöneticileri eleştiriyorlardı. Bu riskli aktivitenin de yapılması, Atinalılar için faziletli bir davranıştı. Halbuki ifade özgürlüğü, bireylerin niteliklerinde hayat bulan ve fazilet gerektiren bir kamusal aktivite değildir. Tam aksine, devletin tekelinde olan şiddet imtiyazını ve iktidarın gücünü denetleme fonksiyonu olarak gören demokratik bir haktır. Bu denetleme fonksiyonu ise ancak makul bir güvence ortamının sağlanmasıyla gerçekleştirilebilir. Bütün bu karşılaştırmadan sonra aklımıza şu soru geliyor; acaba Türkiye’de bugün bir ifade özgürlüğü var mıdır? Yoksa Antik Yunan’daki Parrhesia kurumuna doğru bir tersine evrim içinde miyiz? Aslında sorunun cevabı Türk Ceza Kanunu (TCK) Madde 299’da saklı. TCK m.299, Cumhurbaşkanını özel bir korumayla donatan, Cumhurbaşkanına hakareti suç kapsamına alan özel bir ceza normudur. Bu gibi düzenlemelerin demokratik toplum düzenlerinde olan konumlarını, yazının sınırlı kapsamı nedeniyle soyut olarak inceleyeceğim. Ancak Faruk Erem hocanın şu tespiti ile konumunu somutlaştırmadan da devam edemeyeceğim; “bu gibi düzenlemeler, krallık dönemlerinin kalıntısı olarak devam etmekte, demokratik bir ülke için Anayasalara uygun düşmemektedir.”

***

Yazının devamını Hukuk Defterleri’nin 36. sayısında okuyabilirsiniz.

print