Yaşadığımız pandemi ortamı hem krizi derinleştiriyor hem de yoksulluğu artırıyor. Şöyle ki, pandemi öncesinde de ekonomik kriz değişik şiddetlerde yaşanırken yoksulluk giderek derinleşiyordu. Denebilir ki, pandemi yaşanan krizi perdeleyerek, adeta yoksulluğu kısmen meşrulaştırırken, kısmi yardımlarla devlete sahte şefkatli görüntü kazandırıyor. Ne var ki, aşağıda görüleceği üzere, pandeminin sebep olduğu işsizlik ve çaresizliğe rağmen devletin IBAN üzerinden halktan destek çağrısında bulunması utanç verici olduğu gibi, devletin uzattığı destek eli de o denli göstermelik ve cılız kaldı ki, her kriz ve depresyon dönemlerinde olduğu gibi, bu kez de uluslararası sermaye ile yakın ilişkideki kapitalist devletin gerçek yüzü açıkça ortaya çıktı.
Pandemi öncesinde yaşanan krizin basit anatomisine göz attığımızda iki önemli olgu ile karşılaşıyoruz. Birincisi, AKP iktidarının sanayisizleştirdiği ekonominin giderek borç batağına batarken faiz hadlerinin ve fiyatların denetlenemez seviyede yükselme eğilimine girmesidir. AKP iktidarının sadakatle uyguladığı 2000 IMF-Derviş programı doğrudan ekonominin sanayisizleştirilmesini amaçlamamakla beraber, bir yandan faiz hadleri diğer yandan da siyasi erkin kısa sürede kendi yandaş sermaye tabanını oluşturma çabaları öne çıktı. Şöyle ki, 2000 programı çerçevesinde yüksek bütçe açıklarının Merkez Bankası kaynağı yerine piyasalardan karşılanması faiz haddinin yükselmesine neden olurken, faiz arbitrajından yararlanma arzusundaki serseri fonların ekonomiyi boğması, kısa vadeli fonların reel yatırımlardan çok, kısa vadeli getiri oluşturabilecek konut yatırımına yönlendirilmesine yol açtı. Bu sürecin teknik nedeni serseri fonların vade yapısı, siyasi- organik nedeni ise, siyasi erkin sermaye tabanı oluşturması ve seçim vitrinine ürün koyması yanında, fakat ondan da öte, ihalelerin siyasi kadroya kaynak temininde önemli bir mehaz teşkil ediyor olmasıdır. Günümüzün ekonomik sıkışıklık dönemlerinde dahi ilk anda anlaşılamaz dev yatırım projelerine girişmenin sebebi de aynıdır; yani, özellikle de siyasi kadroya aktarılan paylarla seçimlerin ya da sair siyasi iltisaklı ilişkilerin örtülü finansmanı yoluyla iktidar süresinin sürdürülmesi. Bu süreç, seçim dönemlerinde olduğu kadar sair zamanlarda da siyasi kadronun vazgeçemediği bir tür gayri resmi örtülü ödenektir! Avrupa Birliği görüşünden vazgeçilmesi ya da en sıkışık zamanlarda dahi IMF’ye yan çizilmesi bu tür örgütlerin ya da kuruluşların örtülü siyasi hesaplar üzerinde denetim kurma endişesidir. Ne var ki, siyasi erkin avantajına olan bu perdelenmiş süreç, emekçilerin ve yoksul halkın aleyhine çalışır.
***
Yazının devamını Hukuk Defterleri’nin 29. sayısında okuyabilirsiniz.