İnsanlık, Çocuklara Her Şeyin En İyisini Sunmakla Yükümlüdür

1924 yılında, Milletler Cemiyeti tarafından imzaya açılan Çocuk Hakları Beyannamesi’nin başlıkta belirtilen temel ilkesi; 1989 yılında, Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda oybirliği ile kabul edilmesi ile birlikte, Türkiye’nin de içinde bulunduğu taraf devletler için bağlayıcı hale gelmiştir. Sözleşme’nin imzalandığı Kasım günü, her yıl Dünya Çocuk Hakları Günü olarak kutlanmaktadır.

Bu çalışma ile Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne (Sözleşme) imza atarak çocukların haklarını koruma yükümlülüğü altına girmiş devletin, 2016 Kasım’ında bu sorumluluğunu nasıl hayata geçirdiği genel hatları ile ortaya konacaktır.

Sözleşme, yaşama, gelişme, korunma ve katılma haklarının hiçbir ayırım gözetmeksizin bütün çocuklara eşit olarak tanınması ilkesini getirmiş, çocuğu ilgilendiren her işlemde çocuğun üstün yararının gözetilmesi gerekliliğini temel ilke olarak benimsemiştir. Türkiye, Sözleşme’yi 20 Kasım 1989’da, çocukların ana dillerinde haberleşme, ifade özgürlüğü, eğitim ve kendi kültürlerinden yararlanma haklarının düzenlendiği üç maddeye şerh koyarak imzalamıştır. Bu şerhlerin başlı başına ayrımcılık yasağının ruhuna aykırı olduğu ortadayken, dikkatleri çeken bir diğer sorun, Türkiye’nin Sözleşme’yi imzalamasından yıllar sonra, 1995 yılında, TBMM’de onaylamasıdır. Devletin çocuklara karşı bakış açısını ortaya koyan bu gecikme, ilerleyen yıllarda çocuk haklarına ilişkin ulusal mevzuat bakımından da kendini göstermiş ve Çocuk Koruma Kanunu (ÇKK) 2005 yılında yürürlüğe girebilmiştir.

ÇKK, korunma ihtiyacı olan veya suça sürüklenen çocukların korunmasına, haklarının ve esenliklerinin güvence altına alınmasına ilişkin usûl ve esasları düzenlemektir. Kanun, her ne kadar Sözleşme ile güvenceye kavuşturulan temel ilkeleri benimsemiş olsa da, maalesef uygulamaya bu yönleriyle yansıyamamaktadır. Çocukların nasıl korunacaklarından çok nasıl yargılanacaklarına odaklanan ÇKK, temel çocuk hakları kanunu olmaktan uzaktır. Zira çocuklara özgü düzenlemeler oldukça dağınık vaziyette farklı kanunlarda yer almakta, hayati alanlara ilişkin düzenlemeler ise Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nda kendini göstermektedir. Yasa koyucu, yetişkinler için düzenlenen mevzuatta, çocuklar için istisna ve muafiyet hükümleri getirerek, çocuk hukukunu belirleme iradesi göstermektedir.

Yaşam hakkı başta olmak üzere hak ve özgürlükleri ihlal edilen; ayrımcılığa uğrayan; suça sürüklenen; işkence ve kötü muamele gören; özgürlüğünden yoksun bırakılarak hapishanelere kapatılan; fiziksel, cinsel, duygusal, ekonomik istismara maruz kalan; suça tanıklık eden; eğitim, sağlık, barınma gibi temel haklarından yoksun bırakılan çocukların mevcut durumu bugün Türkiye’de çocuk olmanın gerçekliği halini almıştır.

Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre, 2015 yılında hakkında dava açılan 12–17 yaş arasındaki çocuk sayısı, 173.197 ’dir.1TÜİK verilerine göre, güvenlik birimlerine gelen veya getirilen çocuk sayısı 303 bin 213’dür. TÜİK Haber Bülteni, Sayı:21544 Tarih: 02.08.2016 http://www.tuik.gov.tr/PreHabe Bultenleri.do?id=21544 Erişim tarihi : 28.10.2016[/foot] Son yıla bakıldığında ise işlenen bir suçun mağduru olarak ya da bir suçla ilişkilendirilerek adli sisteme giren çocukların sayısındaki ciddi artış göze çarpmaktadır.

Anılan istatistiki verilerin ötesine geçildiğinde, çocukların hayatın her alanında farkı boyutlardaki hak ihlallerinin öznesi olduğu görülmektedir. Bu yazının hazırlandığı zaman diliminden birkaç örnek vermek gerekirse, çocuklar, kapısının önünde TOMA bekleyen öğretmensiz proje okullarda, istismar edildikten sonra nasıl katledildiklerinin itiraf edildiği sabah programlarında, avukatlarının infaz koruma memurları tarafından fiziksel saldırıya uğradığı ceza infaz kurumlarında karşımıza çıkarak, bizi kendi gerçeklikleri ile yüzleştirmişlerdir.

Yine aynı günlerde yayınlanan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) çocuklara karşı işlenen cinsel suçlara ilişkin 18.10.2016 tarihli 16143/10 başvuru numaralı G.U v. Türkiye kararı da oldukça önem taşımaktadır. AİHM, aile içi cinsel istismar suçunun mağduru olan çocuk ile ilgili yargı sürecinin ve davaya bakan mahkemenin izlediği yöntemin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin işkence ve kötü muamele yasağını düzenleyen 3. ve özel hayata saygı hakkını düzenleyen 8’inci maddelerine aykırı olduğuna hükmederek, Türkiye’yi mahkûm etmiştir. Çocuğun uzman yardımından yararlandırılmaması, psikolojik faktörlerin dikkate alınmaması, duruşmanın kapalı yapılması gibi önlemlere başvurulmaması kararda değinilen hususlardandır. Bu karar, çocuklara karşı işlenen cinsel suçlarda yargılamanın ne kadar hassas yürütülmesi gerektiği ve Türkiye’nin bu hassasiyetten ne denli uzak olduğunun tespiti bakımından dikkate değerdir.

AİHM kararının da konu edildiği cinsel istismar suçu, 2016 yılında, Anayasa Mahkemesi’nin iki iptal kararı ile gündeme gelmiştir. İptal kararları ve yeni düzenlemenin nasıl olması gerektiği bir başka çalışmanın konusu olmakla birlikte, bu gelişmeler, çocuklara ilişkin yasama çalışmalarında nasıl bir yöntem izlendiği sorusunun cevabını ortaya koymaktadır. Zira nitratlı gübre imalatı ile çocuğun cinsel istismarına ilişkin yasal düzenlemeleri aynı “torbaya” koymak, çocuklara verilen değerin yeterince açık bir göstergesidir.2

Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Komitesi, Sözleşme’de tanınan haklar bakımından sağlanan ilerle- meler hakkında taraf devletlerin beş yılda bir periyodik raporlarını sunmasını beklemekte ve ardından da sonuç gözlemlerini yayınlamaktadır. Türkiye için en son 15 Haziran 2012’de yayınlanan değerlendirmede, Komite, çocuklara yönelik her türlü şiddetin önlenmesi ve ele alınması için kapsamlı ulusal bir strateji geliştirmesi, çocuk adalet sisteminde çalışan meslek eleman- larının sayısını artırması, çocukları ilgilendiren vakalarda avukatları teşvik edici tedbirler alması, çocukları ilgilendiren soruşturma ve duruşmaları hızlandırması, tutuklu çocuk sayısını azaltması gibi konularda Türkiye’yi uyarmıştır. Gelinen noktada, Komite’nin 2017 yılındaki sonuç gözlemlerinde, Türkiye’de yaşayan çocuklar bakımından belirteceği kaygıyı tahmin etmek zor değildir.

Sonuç olarak, insanlık, çocuklar için her şeyin en iyisini sunma yükümlülüğünü, 2016 yılında çok daha yüksek sesle dile getirmeye muhtaçtır. Bu yükümlülüğün layıkıyla yerine getirilebilmesi için öncelikle çocukların suçun mağduru olmasını ve suçla ilişkilendirilmesini önleyebilecek politikaların oluşturulması gerekmektedir. Bütüncül bir erken müdahale ve takip sistemi ile çocukların kendilerine yönelik hak ihlalleri karşısında başvuru yapabilecekleri etkili ve güvenilir mekanizmaların yokluğu çok ciddi eksikliklerdir ve bir an önce hayata geçirilmelidir.

Yasa koyucunun çocuklara verdiği önemin bir yansıması olarak, korunma hakları ile muhakeme usullerinin düzenlendiği temel bir çocuk kanunun yürürlüğe girmesi önemli bir anlayış değişikliği olacaktır. Çocuklara karşı işlenen suçlara ilişkin düzenlemelerin, değişiklik ve iptal kararları ile yamalanmadığı gerçeği karşısında kararlı bir duruşa ihtiyaç duyulmaktadır.

Tüm bunlarla birlikte, çocukların hak sahibi bireyler olduğu gerçeğini fark ederek, maruz kaldıkları hak ihlallerinin karşısında durmayı önemli bir mücadele alanı olarak görmek, herkes için iyi bir başlangıç noktası olabilir.

20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü’nü, tüm çocukların haklarının ve esenliklerinin korunduğu, yüksek menfaatlerinin gözetildiği, yetenek, kişilik ve ihtiyaçlarının dikkate alınarak sağlıklı bir biçimde yaşayabildiği, suça karışmalarının ve suç mağduru olmalarının önlenebildiği, özgür, adil, barış dolu yarınlarda kutlayabilmek umuduyla…

print
Notes:
1. Adli İstatistikler 2015, Çocuk Mahkemeleri, Çocuk Nüfusunda Her 100 000 Kişideki Suça Sürüklenen Çocuk Sayısı, TÜRKİYE (2005-2015) http://www.adlisicil.adalet. gov.tr/istatistik_2015/%C3%A7ocuk/3.pdf Erişim tarihi: 28.10.2016
2. 24.10.2016 tarihli Ceza Muhakamesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı