İstanbul Sözleşmesi Çekilme Kararı: Asıl Dertleri, Laik Hukuk Düzeni

İstanbul Sözleşmesi’nden “bir gecede çekilme” kararına ilişkin iptal davalarının duruşmaları Danıştay’da görülmeye devam ederken ve bu duruşmalara destek için ülkenin dört bir yanından birçok insan Ankara’da buluşurken, “İstanbul Sözleşmesi’nin iptal edilmesi iyi oldu” diyen Pınar Gültekin’in katiline “haksız tahrik” indirimi ile 23 yıl hapis cezası verildi.

Bu kararla gördük ki, ülkemiz çocuğunu veya kadınını şiddetten, tacizden, istismardan koruyamadığı gibi “aynıları tekrar yaşanmasın” diye verilen cezalarda dahi caydırıcı olamıyor, yapılanyargılamalardasuçlularaadeta“aferin” deniyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önünde aile içi şiddet nedeniyle vatandaşlarını koruyamadığı için ilk kez ceza alan ülke olan ülkemiz (Opuz kararı), bu kararın ilham olduğu İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ndendebirgece,hukuksuzcaalınan cumhurbaşkanı kararı ile çekildi.

İstanbul Sözleşmesi ise bildiğiniz gibi kadına karşı şiddeti bir insan hakkı ihlali ve ayrımcılık türü olarak tanımlayan ve bu kapsamda hukuki bağlayıcılığı olan ilk uluslararası belge. Bu kapsamda da kadınların güçlendirilmesi, kadın -erkek eşitsizliğinin ortadan kaldırılması için taraf devletlere çeşitli politikaları ve uygulamaları yapmak konusunda yükümlülük yüklemektedir.

Yani devlet,
Şiddete karşı önleyici politikalar oluşturmak Şiddet mağdurunu şiddet tehlikesinden korumak
Şiddeti bir suç olarak görmek ve şiddet uygulayıcısını yargılamak
Ve bunların tamamı için bütüncül politikalar oluşturmak zorundadır.

Ancak Sözleşme kabul edildiğinden beri etkili kullanılabilmiş midir, imza atılarak yüklenilen bu yükümlülükler yeterince yerine getirilebilmiş midir, bunun konuşulması gerekirken veya İstanbul Sözleşmesine dayanılarak hazırlanan 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı ŞiddetinÖnlenmesineDairKanun’uuygulamayan kolluk kuvvetlerinin, gerekli soruşturmayı yapmayan ve delillerin üstünün örtülmesine neden olan savcıların, tutuklama kararı vermeyen hakimlerin; iç işleri politikalarında kadınların ve çocukların fiziksel ve ruhsal güvenliğini önceliğine almayan yürütmenin sorumluluğu gündeme getirilmesi gerekirken meclis kararı ile onaylanarak yürürlüğe giren bir uluslararası sözleşmenin, Cumhurbaşkanı tarafından tek başına “feshedilmesi”nin usule uygun olup olmadığını tartışıyoruz bugün. Bunun cevabını, sadece hukukçular değil, herkes biliyor, Cumhurbaşkanı’nın tek başına böyle bir kararı alma yetkisi yoktur. Ancak zaten bu kararın hukuki olduğunu kim düşündü ki? Türkiye’de uluslararası antlaşmaların onaylanması konusu, münhasıran yürütme yetkisi alanında bulunan bir konu değildir. Bu konu aynı zamanda yasama yetkisi alanında da bulunur. Zira bir uluslararası antlaşmanın onaylanması için her şeyden önce yasama organının bu uluslararası antlaşmanın onaylanmasını kanunla uygun bulması gerekmektedir.

***

Yazının devamını Hukuk Defterleri’nin 36. sayısında okuyabilirsiniz.

print