Burjuva siyasetinin kurallarındandır, eğer iktidar değilseniz muhalefette sınır yoktur, günün anlam ve önemine göre her tür soldan ve sağdan konumlanışı alabilirsiniz. Bir örnek vermek gerekirse, AKP’ye vücut veren zihniyetin henüz nüve halinde olduğu dönemlerde Türkiye’deki mevcut sisteme yönelik eleştirileri bugün geldikleri nokta düşünüldüğünde insanın hayrete düşmemesi mümkün değildir.
Marksizmi burjuva ideolojilerinden ve siyaset yapma tarzından ayıran yegane noktalardan birisi de bu yaklaşımla taban tabana zıt olmasıdır. Marksizm herhangi bir sorunun ortaya konuşu ve çözüme giden yolda mutlak bir uyum gözetir ve tabii ki siyasal, ideolojik ve teorik duruşta tutarlılık da…
8 Mart dolayısıyla kadın sorunu değişik boyutlarıyla gündeme geliyor. Bu alanda yaşananlara yönelik sorun tespitinde neredeyse tartışmasız bir mutabakat var. Ama sözüm gericiliği tam boy pompalayan kurum ve şahıslardan dışarı! Çünkü kadına yönelik ayrımcı cenahta da iyi ve kötü polisler var. Bugün hükümetin en yetkili bakanından tutun da Türkiye’nin “seçkin” patroniçelerine kadar (Ümit Boyner’in bu yılki 8 Mart filmi izlenmeli…) kadınların sorunları olduğu konusunda bir mutabakat cephesi vardır. Eh, sorunda mutabık kalındığına göre, içimizi rahatlatabiliriz! Peki ya çözüm? İşte tam da burada çözüm aranıp aranmadığı sorusu da devreye girmelidir. Mutabakat cephesi gerçekten bir çözüm aramakta mıdır? “Herkes kendi evinin önünü temizlese sokaklar tertemiz olur” tezi misali herkes kadın sorununun farkına varsa, şiddete hayır dese, “insanlar el ele tutuşsa, uzansak sonsuza” benzeri bireysel çözümler önümüze koyulmaktadır. Bu çizdiğimiz manzara ne yazık ki karikatürize edilmiş bir durum değil, birilerinin ve daha da önemlisi, sesi en çok çıkanların tezidir.
Mutabakat cephesinin sermaye ve hükümet destekli örgütlerini biliyoruz. Hadi bunları bir yana bırakalım, daha kafa karıştırıcı bir cenah olarak bağımsız kadın örgütlerini ya da adlı adınca feminist örgütlenmeleri ele aldığımızda da hala “bireysel çözümler” önerildiğini iddia edebilir miyiz? Burada da ne yazık ki söz konusu olanı herkesin kendi evini temizlemekten çıkıp, her sokağın sakinleri kendi sokağını temizlese, bir kent tertemiz olur tezine evirebiliriz. Ama kadın sorunu, çevre sorunu, eğitim sorunu, ulus sorunu, emek sorunu; bir kentin bağımsız sokakları misali birbirlerinden kopuk ve özerk değildir. Bu nedenle “kadınların sorunları vardır” tespitinden bir adım öteye geçip, çözümü aramaya başladığımızda işin bam teline dokunabiliyoruz.
…
Yazının devamını Hukuk Defterleri’nin 12. sayısında okuyabilirsiniz.