“Çağdaş hukukçunun en önemli görevi
kişisel özgürlüklerle kamu yararını
bağdaştırma yolunda yapıcı eleştirmen
rolünü oynamaktır.”
Emlyn Capel Stewart Wade
I. Kamulaştırma kavramı ve anayasal temelleri
Kamu politikaları ve insan hakları alanında Türkiye’de kamulaştırma uygulamaları her daim gündemde olan konulardan birini oluşturmaktadır. Günümüzde özellikle de büyük ölçekli kamu yatırım projeleri bağlamında kentsel dönüşüm projeleri, enerji alanındaki yatırım projeleri, ulaşım projeleri gibi kamu yatırımlarında kamulaştırma bir idari işlem olarak ön plana çıkmaktadır.
Sosyal devlet anlayışı ile birlikte, “dokunulmaz ve kutsal bir hak” olarak nitelendirilen klasik mülkiyet hakkı anlayışının yerini “kamu yararının gerekli kıldığı durumlarda sınırlandırılabilecek bir sosyal mülkiyet” anlayışı almış; mülkiyet hakkı, “ekonomik” nitelikli bir hakka dönüşmüştür.
Anayasacılık tarihimize bakıldığında da mülkiyet hakkı, ekonomik nitelikli bir hak olarak 1961 Anayasası’nda ekonomik ve sosyal haklar bölümünde yer almıştır. 1982 Anayasası’nda ise aynı içerikte düzenlenmesine karşın, bu kez temel haklar ve ödevler bölümünde, daha güvenceli bir biçimde düzenlemiştir. Böylelikle, mülkiyet hakkının kanun hükmünde kararnamelerle düzenlenmesi ve Anayasanın 65. maddesi çerçevesinde öne sürülen “mali kaynakların yeterliliği” sınırlarıyla karşılaşması devre dışı bırakılmıştır.
Bununla birlikte, mülkiyet hakkı 1982 Anayasası’nın 2. maddesinde belirtilen “sosyal devlet” niteliğinin bir uzantısı olarak, 35. maddede “herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu, bu hakkın ancak kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlanabileceği, bu hakkın toplum yararına aykırı kullanılamayacağı” hükme bağlandıktan sonra, 46. maddede kamu yararının gerektirdiği hallerde kamulaştırmanın yapılabileceği de belirtilmiştir.
***
Yazının devamını Hukuk Defterleri’nin 30. sayısında okuyabilirsiniz.