“Kapitalizmin Krizi” ve “Devletçilik Tartışmaları”: Kısa Bir Bakış

COVID-19 salgınının yarattığı etkiler sürüyor. Salgının başlangıcından itibaren geçen süre bir seneyi aşarken,120 milyonu aşkın insan hastalıktan doğrudan etkilendi. Son verilere göre, dünya çapındaki ölümler 2,5 milyonu aşarken, koronavirüsün etkilerinin 2022’den önce azalamayacağı, dünya çapında ise uzunca bir süre etkilerin azalan ivmeyle devam edeceği iddia ediliyor.1 Salgın sermaye sınıfı ile emekçiler arasındaki yaşam standartları arasındaki farkı açarken, kapitalizmin görünmez elinin bir kez daha yeterince “uzun” olmadığı görüldü. Aksayan üretim ve dolaşım süreci, sağlık hizmetleri, gıdaya ulaşım ve eğitim gibi temel ihtiyaçların karşılanamaması gibi durumlar salgınla birlikte “olağan” hale geldi.

Öte yandan, salgın herkes için “olumsuzluk” yaratmadı. Sermaye sınıfının en büyükleri, salgını fırsata çevirerek, servetlerine servet kattılar.2 Sermaye birikiminin aksayan yanlarını tekelci güçleri ve finansal araçlarla “telafi edici” bir biçimde değerlendirmek isteyen sermaye sınıfı, bu mekanizmaların kalıcı etkiler yaratması için aynı zamanda toplumsal arenada da dönüşümlere imza atmak zorunda. Ancak bu dönüşümü kapitalizmin yeni bir tarihsel evresi olarak değerlendirmek, oldukça yüzeysel olacak. Gözlemlenmekte olan olgu, geçmişten bu yana birikerek gelen bir dizi yönelimin açığa çıkmasıdır. Her kriz sonrasında açılan “toplumsal yeniden diziliş” tartışması, devletin ekonomik ve sosyal ilişkilerdeki rolünü de içermekte.

2007 krizinden bu yana gözlemlenen olgulardan biri de, geçmiş dönemlere göre devletin düzenleyici rolünün artışına yapılan vurgu oldu. 2007 krizi sonrasında kapitalizmin içine düştüğü bunalıma dönük olarak geliştirilen reçeteler, “devletin kanatları” altında sermaye sınıfının ihtiyaç duyduğu birikimi sağlamayı hedeflemişti.

***

Yazının devamını Hukuk Defterleri’nin 30. sayısında okuyabilirsiniz.

print