Karşılaştırmalı Anayasa Yargısında Sosyal Haklar: Güney Afrika, Hindistan ve Türkiye

Giriş ve Ön Tespitler

“İnsan bölünmez bir kişiliğe sahiptir. Onun yaşama hakkı, sadece terörizme ve yargısız infaz risklerine karşı güvenlikte olduğu bir toplumsal düzeni gerekli kılmaz. Geçimini sağlayabilmesi… (de) gerekir.” Enseignement des droits de l’homme, UNESCO, Vol. IV, 1985, p.63.

Sosyal haklar iktisaden zayıf konumda olan sosyal sınıfların egemen sınıflar karşısındaki eşitlik ve adalet taleplerinin bir yansıması olarak gelişmişlerdir. Bu hakların varlık sebebi, temel insan ihtiyaçlarının karşılanması ve bu şekilde de evrensel bir değer olan “insan onuru”nun korunmasıdır. Sosyal haklar, onurlu bir yaşam için gerekli asgari koşulları sağlayarak insanın fiziksel, düşünsel ve manevi varlığını güvence altına alacak araçları ifade eder. Bu haklar, “herkese” tanınmıştır; ancak elbette toplumun yoksul ve marjinalleştirilmiş kesimleri için özel bir önem taşırlar ve kişilerin özerk bir birey olarak topluma katılabilmesinin önündeki maddi ve manevi engellerin aşılmasını sağlarlar.

İnsan onurunun korunmasında yaşamsal önemi olan sosyal hakların yargısallaştırılması konusu, bu hakların ortaya çıkışından beri tartışılmaktadır.4 Küreselleşme olgusuyla da birlikte, devletin rolünün azaltılması ve toplumsal ihtiyaçların piyasaların insafına bırakılması eğilimi karşısında tüm dünyada eşitsizlik, ciddi boyutlarda yoksulluk, yoksunluk ve sosyal dışlanma baş göstermiştir. İnsan hakları alanında bunun yansıması, sosyal hakların ikincilleştirilmesi ve hatta yok sayılmasıdır.

Yazının devamını Hukuk Defterleri’nin 11. sayısında okuyabilirsiniz.

print