Ülkemizin devrimci hukukçularının boyu haklı ile haksızın, ezen ile ezilenin ilerici ile gericinin arasındaki kavganın boyu kadardır desek çok da yanlış bir tespit yapmış olmayız. Hukukun araçsallığı, yargının işlevselliği adaletin tecellisi derken cüppelerimize sardığımız dosyaların ağırlığı hayatlarımızda kaldırmaktan onur duyduğumuz görevimiz ve insanlık onurumuz oldular. Ağırlığınca onur, boyunca sorumluluklar duyduk duymaya da devam ediyoruz.
Ama gerek Türkiye’nin sol tarihinde gerekse devrimci hukuk geleneğimizde öyle bir üstadımız yer almıştır ki, onun ağırlığı, bıraktığı izi ve boyu ile yarışan gölgesi bizler için bir ışık, bir inat bir moral kaynağıdır. Büyük ustamız Halit Çelenk’in ardında bıraktığı bizim hala önümüzde durandır.
Ölümünün beşinci yılında Halit Ağabey’imizi hatırlamak, geleneğimiz açısından bırakılan mirası bir kez daha hatırlatma fırsatıdır aynı zamanda.
Halit Çelenk’in hukukçu kimliğinden önce siyasi kimliğinden başlamak daha doğru olur sanırım. Zira Halit Ağabey’imiz yaşamsal varlığın savunmanlığı çokça aştığı bir alanda da taşın altına elini sokmuş bunu hayatı ile bütünleştirmiştir.
Halit Çelenk’in politikleşmesi lise yıllarında okuduğu kitaplarıyla başladı. Nazım’ın kitaplarıyla en güzel yerinden kavgaya dahil oldu. 1962 yılında eşi ile birlikte Türkiye İşçi Partisi’ne üye oldu. Aynı partinin Ankara İl Sekreterliği ve Genel Yönetim Kurulu üyeliği yaptı. Halit Çelenk, 1966 Senato seçimlerinde TİP’in Adana adayı oldu. Çelenk, ‘TİP’te İç Demokrasi’ isimli kitabında geçen bir bölümde kavgasını anlamlandırdığı cümleler şunlardı:
“Emekçi kardeşlerim,
Türkiye İşçi Partisi, bütün bunları başarmak, topraksıza toprak, işsize iş, evsizi ev sahibi etmek için, işçinin köylünün, dar gelirli memurun sömürülmesini önlemek üzere, ikinci bir milli kurtuluş hareketinin öncülüğünü yapıyor. İncirlik’te, Çiğli’de, Haymana’da, Diyarbakır’da ve daha birçok yerde kurulmuş olan Amerikan üsleri, bu üslerde yerleşmiş Amerikan askerleri, yurdumuzun içerden ve dışarıdan sömürüldüğü bu düzeni korumak içindir. Bu üsler, bu askerler, seni dışarıdan sömüren, Amerikan petrol şirketlerinin, otomobil fabrikalarının menfaatleri korunsun diye buradadırlar. Dış sömürücülerle el ele vermiş toprak ağalığı ve aracı düzeni sürüp gitsin diye buradadırlar…
Kırk yıl önce, seni sömürmeye gelen yabancıları süngülerinle yurdumuzdan sen attın. Şimdi aynı savaşı sen oylarınla yapacaksın. Türkiye İşçi Partisi’ne verilen her oy, dış düşmanlara ve onlarla işbirliği yapanlara karşı kazanılan bir zafer olacaktır… Sizleri Türk emekçi halkının tek siyasi temsilcisi Türkiye İşçi Partisi adına saygıyla selamlarım.”
Aynı politik kişilik meslek alanı ile toplumsal alanın kesiştiği yere de kavga kürsüsünü kurmayı biliyordu. Ülkemizde hukukçuların mesleki örgütlenmesi dışındaki en önemli örgütlülüğünün kurulmasını sağlayan öncülerden oldu. 1963 yılında İlerici Avukatlar Derneği’nin, 1965 yılında ise Devrimci Avukatlar Derneği’nin kurucuları arasında yer aldı. Geçmişten bugüne uzanan Çağdaş Hukukçular Derneği’nin kuruluşu ise 1976 yılında yeni onun öncülüğünde gerçekleşti.
Ve sadece Halit Çelenk’in değil hakkını arayan halkların davaları bir ömrü yaşanılası kılacak olandı. Başta Deniz Gezmişlerin yargılandığı ve idam kararı verilen dava süreçlerinden, Muzaffer Erdost ve Süleyman Ege davalarına, TİP yargılamasından Dev Genç, THKP-C ve Devrimci Yol yargılamalarına, TÖB-DER, TBKP (Nihat Sargın ve arkadaşları) davalarından TKP, DİSK davalarına, TDKP, Partizan, Kurtuluş yargılamalarından Türkiye Yazarlar Sendikası davasına kadar onlarca örnek halkın avukatlığının bir ömre yayıldığının göstergesiydi.
Halit Çelenk halkın avukatlığını yaparken, halka karşı sorumluluğunu yerine getirirken sanık sandalyesinden ne kadar uzak durabilirdi ki?
Birinci Barış Davası’nda avukat olan Çelenk, ikinci Barış Davası’nda artık sanık iskemlesine oturdu. 1982 yılında Aydınlar Dilekçesi nedeni ile imzacı bir çok aydınla birlikte, 12 Eylül askeri cuntası tarafından Sıkıyönetim mahkemesinde yargılandı. Bakın cüppesinden uzak sanık sandalyesine yakın bir yerde yargılanan Halit Çelenk bu davada ne diyordu.
“Gerçekten bu dava karşısında şaşırmadım… Çünkü 42 yıldan beri hukuk okuyorum. Araştırıyorum. Yerli ve yabancı yayınları inceliyorum, uygulamaları izliyorum. Ulaştığım sonuç odur ki, hukuk, sınıflı toplumlarda, egemenlerin iradesinin bir yansıması olarak ortaya çıkmakta, bu iradenin bir baskı aracı olarak kullanılmaktadır… Kölelik düzeni kendi hukukunu, feodal düzen feodal hukuk, kapitalist düzen de yine kendine özgü hukuku getirmiş ve bunu egemenlerin çıkarları doğrultusunda oluşturmuş ve kullanmıştır.”
Ardında onlarca kitap bırakan Halit Çelenk’e dair söz söylemek o hayatın arkasından belki en kolay olanı yapmak olarak kalacak. Sözünü eyleme, eylemini bilince, bilincini geleneğe dönüştüren bir üstadın arkasından yapılacak olan tek bir şey kalmıştır bizler için. Bu geleneği geleceğe taşımak. Sosyalizm yolunda yürüyen hukukçuların o yolda akıntıya karşı yürürken karşılaşılan zorluklar karşısında yılmaz hukukçu Halit Çelenk’i hatırlamak ve o mirastan o emekten güç almak…
Bizlere bu dayanağı sağladığı için Halit Çelenk’e sonsuz minnet ve saygı duyuyoruz. Kavga ile geçen bir ömrün boşuna yaşanmadığını üstada göstereceğiz. Biliyoruz ki yolun sonunda adalet terazisi Halit Çelenk’e göz kırpacaktır.