Kimyasal Kastrasyon Üzerine Bir İnceleme: Türkiye

Cinsel suç faillerine kimyasal kastrasyon1 uygulanmasının önünü açan Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlardan Hükümlü Olanlara Uygulanacak Tedavi ve Diğer Yükümlülükler Hakkında Yönetmelik 26 Temmuz Günü, OHAL’de sessiz sedasız yürürlüğe konuldu.

Halk arasında ‘hadım’ olarak da bilinen2 kastrasyon tartışmaları uzun yıllardır, toplumda öfke uyandıran birtakım ağır suçlardan sonra tekrardan gündeme gelmekte, özellikle hadım ve idam cezası politikacılar tarafından popülist bir koz olarak kullanılmaktadır.

Aslında ‘kastrasyon tartışmaları’ desek de bu uygulama ne toplum ne de siyasiler tarafından konunun özüne inilerek tartışılmaktadır. Gerçekte olansa, politikacıların ateşlemesi ve bilhassa ana-akım medyanın körüklemesiyle, “tecavüzcüye hadım!” sloganı altında kamuoyu yaratıldığıdır.3 Dolayısıyla, ‘nedeni’ ortadan kaldırmaktansa ‘sonuca’ odaklanan ve yine (erkekliğini elinden almakla tehdit ederek) hem gericiliği hem de erkekliği yücelten bir çözüm arayışı içinde bulunulmaktadır.

Geçtiğimiz yıllarda bu konuda regülasyon hazırlıkları yapılsa da4, bunlar içinden yasalaşan olmamıştır. Bugünse, kastrasyon uygulamasının faaliyete geçeceğini; hele ki bir yönetmelik ile düzenleneceğini pek kimse tahmin etmemekteydi. Ne var ki, Türkiye’nin içinde bulunduğu dönüşüm süreci düşünüldüğünde bugün, “hadım” tartışması ayrı bir önem kazanmıştır. Bu nedenle kimyasal kastrasyona ilişkin bilgilendirici bir inceleme yazısının faydalı olacağını düşündük.

Kriminolojik, hukuki, sosyal tespit ve tartışmaları yerimizi verimli kullanmak adına maddeler halinde ele almayı uygun gördük. Bu doğrultuda konunun eksik veya yanlış bilinen hususlarına ilişkin çıkarımlarımız şu şekildedir:

Kriminolojik ve Hukuki Boyut

• Cinsel suç faillerinin hepsi bir tutulamaz. Kriminolojide cinsel suçluların dört gruba ayrıldığı kabul edilir.5 Bunlardan ilk üçünün davranışında cinsel dürtülerden ziyade başka faktörler (şiddet vs.) etkiliyken; dördüncü grup suçlular cinsel dürtülerini kontrol edemeyen parafilyaklardır6. Kimyasal kastrasyon uygulamasına karşı olanlar dahi dördüncü grup suçlular üze- rinde bu yöntemin kullanılabileceğini öne sürmektedir. Yönetmelik hükmü ise, cinsel suç faillerine (TCK m.102/2; 103/1,2; 104/2,3) bu şekilde bir ayrım yapılmaksızın uygulamayı öngörmektedir.

• Kimyasal kastrasyon, uygulandığı ülkelerin çoğunda rızaya bağlı olarak ve genellikle itiyadi suçlularda kullanılmaktadır.7 Rızaya dayalı olması failin maddi-manevi bütünlüğüne önem verildiğini gösterse de koşullu salıvermenin şartı olduğu durumlarda iradenin pek de özgür bırakılmadığı söylenebilir. Önemli olan husus ise, kastrasyonun genellikle psiko-terapi / bilişsel davranışçı terapi8 (BDT) ile birlikte yürütülmesidir. Yani, tek başına kimyasal kastrasyon uygulanması tehlikeli olabileceği gibi, failin uzun süre hapsedilmek suretiyle toplumdan soyutlandıktan sonra, vücuduna dışarıdan hormon verilerek topluma salıverilmesi farklı riskler oluşturmaktadır. Yönetmelikte ise kimyasal kastrasyonun ne rızaya bağlı olarak, ne de BDT ile birlikte uygulanması öngörülmüştür.

Kimyasal kastrasyonu savunanların argümanları, yöntemin cinsel suçlar açısından caydırıcı olduğu, faili ıslah ederek tekerrürü önlediği, hapis cezasına göre daha hafif olduğu ve ilaç maliyetlerinin hapisten daha ucuz olduğu şeklinde özetlenebilir.9 Fakat, cinsel suçların temelinde, başta toplumsal dinamiklerden, ve cinsiyet rollerinden kaynaklı sorunların yer aldığının kabulüyle birlikte kastrasyonun leh ve aleyhine olan görüşler işin ancak kamusal yarar ve etik boyutunda tartışılır hale gelir. Kaldı ki, kimyasal kastrasyonun tekerrürü önleyici etkisinin sanıldığı gibi olmadığı yönünde kriminolojik bulgular mevcuttur. 2008 yılında gerçekleştirilen ve tespit edebildiğimiz kadarıyla bugüne kadarki en kapsamlı meta-analiz çalışmasına göre; genellikle BDT’yle birlikte uygulandığı için tek başına kimyasal kastrasyonun tekerrürü önleyici etkisi saptanamamakta; ancak hem kimyasal kastrasyonla, hem de tek başına uygulanan BDT cinsel suçlarda tekerrürü önlemede oldukça etkilidir10.

• Kimyasal kastrasyon oldukça yeni bir yöntemdir; uzun süre kullanımı durumunda ne gibi sonuçlara neden olduğu hala bilimsel olarak tespit edilememiştir. Ancak şu an için yan etkileri arasında göğüs büyümesi, ses incelmesi, vücutta kıl ve saç kaybı, kan şekerine bağlı sıkıntılar, kemiklerin zayıflaması vb. olduğu kabul edilmektedir11. Niteliği gereği ilacın devamlı kullanılması gerekmekte ve bırakıldığı takdirde testosteron seviyesinde ciddi bir yükselme ile birlikte yeniden eylemde bulunma riskinin arttığı gözlemlenmiştir.12 Bunun yanında, ABD’de faillerin, uygulamadan kaçmak amacıyla ilacı aldıktan sonra etkisini düşürecek şekilde dışarıdan testosteron/steroid aldığı tespit edilmiştir. Bu nedenle, psiko-terapiyle birlikte ve failin yakından takip edilerek sosyal yaşama uyum sağlaması amaçlanmaktadır13. Ne var ki, yönetmelikte yöntemin nasıl, hangi süreyle, ne miktarda ve hangi ilacın kullanılacağı vb. hususlara yer verilmemiş; en önemli konular eksik bırakılmıştır.

• Bir diğer yan etki olarak; kimyasal kastrasyon uygulanan kişilerde sperm kalitesinin düştüğü ve doğacak çocuğunda birtakım kalıtsal hastalıkların görülebileceği belirtilmektedir.14 Yöntemin, yalnızca bu sebeple bile cezaların şahsiliği ilkesine aykırılığı gündeme gelmekle birlikte, halihazırda bilinen ve ileride ortaya çıkabilecek yan etkileri sebebiyle, insan onuruna aykırı olduğu kabul edilmelidir.

• Yönetmelikte, (dayanağını yasadan almakla birlikte) 5275 sayılı İnfaz Kanunu’nun 108. maddesinde belirtilen cinsel suç faillerine uygulanacak ‘tedavi’nin tanımı yapılmak suretiyle, belirsiz ve yetersiz bir düzenleme getirilmiştir. Buna göre, cinsel suçlardan (TCK m.102/2; 103/1,2; 104/2,3) hükmü kesinleşen faillere, Sağlık Bakanlığı’na bağlı hastanelerdeki kurulun raporu üzerine infaz hakimince kimyasal kastrasyona hükmedilebilecektir. Tıp ve psikoloji konusunda uzman olmadığından, hakimin çoğu vakıada kurulun raporuna sadık kalacağı söylenebilir.

• Kimyasal kastrasyonun hukuki niteliği tartışmalıdır. Fakat bu başka bir yazının konusu olduğundan, her ne kadar yönetmelikte tedavi denilse de, bizim ceza olarak kabul ettiğimizi belirtmekle yetineceğiz. Nitekim yönetmelikte faile bir seçim hakkı tanınmamakta; uygulanmasına karar verilmesi halinde hapis cezasının yanında, infaz sırasında veya koşullu salıverilmede zorunlu bir tıbbi müdahale olarak karşımıza çıkmaktadır. Bununsa kişinin aynı fiilden dolayı iki kez cezalandırılamayacağı anlamına gelen ne bis in idem ilkesine aykırılığı gündeme gelmektedir.

• Cezaların bölünebilirliği ve geri dönülebilirlik özellikle adli hatalar konusunda ceza hukuku bakımından son derece önemlidir. Ancak, kimyasal kastrasyonun yan etkileri düşünüldüğünde, genel kanının aksine geri dönülebilirlik meselesi tartışılabilir hale gelmektedir.

• Tüm bu açıklamalar doğrultusunda, pozitif hukuk açısından değerlendirildiğinde, bu denli ağır bir cezayı düzenleyen yönetmelik hükmü, bu haliyle; suçta ve cezada kanunilik ilkesine (AY m.38/3), kimyasal kastrasyon kanunda yazılı olmadığından ve tıbbi zorunluluk sayılamaya- cağından kişinin rızası olmaksızın vücut bütünlüğüne dokunulamayacağı ve tıbbi deneylere tabi tutulamayacağını düzenleyen hükme (AY 17/2), işkence ve insan onuruna aykırı cezaya çarptırılma yasağına15 (AY 17/3), temel hak ve özgürlüklerin özlerine dokunulmaksızın ancak kanunla sınırlanabileceğini öngören hükme (AY 13) aykırıdır.16

Değerlendirme

Torba yasalardan alışık olduğumuz “yaptım, oldu.” yasama anlayışının uzantısı olan, hiçbir fiziki altyapı oluşturulmadan uygulanması beklenen kimyasal kastrasyonun Türkiye’de cinsel suçlarla mücadelede bir çözüm olamayacağı açıktır. Yazının başında da belirttiğimiz gibi nedenlere değil, sonuca odaklanan çözüm arayışları, sorunu kökünden çözmeye elverişli olmadığı gibi, aksak bir yapı inşa etmektedir. Bu nedenle öncelikle, cinsel suçların temelinde üretim tarzına bağlı toplumsal dinamiklerin ve eril şiddeti yücelten algının var olduğunun kabulü gerekir. Ayrıca, Medyanın faili ‘hasta ve cani’ göstererek hareketlerini meşrulaştırıcı, mağdura ilişkinse gereksiz detaylar vererek onu suçlayıcı tutumu terk edilmeli; toplumsal algı ve dildeki eril ve cinsel şiddeti yücelten yapıyla da mücadele edilmelidir.

Türk ceza hukuku politikası olarak somut olaylar nezdinde ise, Becceria’nın Suçlar ve Cezalar kitabında belirttiği gibi, cezanın şiddetinden ziyade kesinliğine önem vermek gerekmektedir. Türkiye’deki cinsel suçlarda cezasızlık sorunu göz önüne alındığında, bu suçların önüne geçilmesinde ceza hukukunun birincil işlevi; failin işlediği suçtan dolayı mutlaka cezalandırılacağı kanısının oluşması yönündedir. Bu noktada, cezalandırılıp cezalandırılmayacağı, ne ceza alacağından daha önemlidir. Bunun yanında, başarılı bir yöntem olduğu kriminolojik araştırma bulgularıyla da teyit edilmiş olan psikoterapi ve BDT’nin önemini hatırlatmak gerekir. Ancak ne yazık ki, Türkiye’de cezaevlerinde uygulanmakta olan öfke kontrol programları, tekerrürün önlenmesinden çok, cezaevlerinde sorun çıkmasını engellemeye yöneliktir.

print
Notes:
1. Kimyasal kastrasyon: Tıbbi ilaçlar aracılığıyla vücudun testosteron salgılaması azaltılarak cinsel dürtülerin düşürülmesi veya yok edilmesi. Sterilizasyon ve vasektomi(kısı laştırma)den farklıdır. Kişinin üreme yeteneği devam eder. Kimyasal kastrasyonda yaygın olarak MPA adı verilen suni kadınlık hormonu kullanılır, ticari adı Depo-Provera’dır. İlaç, ABD’de Food and Drug Administration tarafından onayla mamıştır.Cerrahi kastrasyon: Testislerin cerrahi yolla alınması suretiyle vücudun testosteron üretiminin önemli ölçüde azaltılması. Geri döndürülemezdir.
2. Hadım (iğdiş etme) ve kastrasyonun aynı anlama gelmemektedir.
3. 2012 yılında İstanbul’da 367 avukat, psikolog, pedagog ve sosyal hizmet uzmanıyla yapılan bir anket çalışmasının sonuçlarına göre, ankete katılanlar genel olarak kimyasal kastrasyonun cinsel suçlarla mücadelede faydalı olacağını, ayrım yapılmaksızın tüm cinsel suçlular üzerinde uygulanması gerektiğini ve onur kırıcı bir ceza olmadığını düşünmekteler. Bkz: Zeycan Güzelsoy, “Kimyasal Kastrasyon Uygulamasına Bazı Meslek Gruplarının Yaklaşımlarının Araştırılması”, İstanbul Üniversitesi, Adli Tıp Enstitüsü, 2014, s.81 vd.
4. Örneğin; 08.02.2011 tarihinde AKP İstanbul Mv. Alev Dedegil tarafından getirilen ve Adalet Komisyonunca kabul edilen yasa teklifi.
5. Güzelsoy, a.g.e., s.73.
6. Parafili: Pedofili, fetişizim, teşhircilik vb. cinsel dürtülerini kontrol edememe rahatsızlığı. Patolojik düzeyde cinsel takıntıya sahiptirler.
7. Ece Tokat, “Kimyasal Kastrasyon”, Kriminoloji Yazıları, 2015, s.684-687.
8. Bilişsel Davranışçı Terapi(BDT): Etkililiği ortaya konulmuş bir çeşit modern psikoterapi yöntemi. Davranışları değiştirerek düşünce ve duyguları da değiştirmeyi amaçlar.
9. Caner Yenidünya, Yusuf Yaşar, “Kastrasyon Cinsel Suç Faillerine Uygulanabilecek Uygun Bir Yaptırım mıdır?”, TAAD, S:14, 2013, s.180.
10. Martin Schmucker, Friedrich Lösel, “Does sexual offender treatment work? A systematic review of outcome ecaluations”, Psicothema, V:20, 2008, p.15-17, (online) http://www.psic thema.com/pdf/3423.pdf, E.T.:26.10.2016.
11. Tevfik Sönmez Küçük, “Bir Ceza Hukuku Yaptırımı Olarak Zorunlu Kastrasyonun Anayasa Hukuku Açısından İncelenmesi”, GÜHFD, C:19, S:4, 2015, s.312.
12. Güzelsoy, a.g.e., s.14.
13. A.e., s.15.
14. Zeynep Burcu Akbaba, “Kimyasal Hadım Yönteminin Anayasaya Uygunluğu-II”, TBB Dergisi, S:82, 2009, s.5.
15. Akbaba, a.g.e., s.4, 13.
16. Konunun ABD Anayasası’nın 8.maddesine aykırılığı konusunda bkz: John F. Stinneford, “Incapacitation through Maiming: Chemical Castration, Eight Amendment, and the Denial of Human Dignity”, University of St.Thomas Journal, V:3, 2006.