Krizin Yasallığı, Yasallığın Krizi

Meşruiyet ve yasallık tartışması hukukun eski tartışmalarından bir tanesi. Pozitif hukukun konusu olarak meşruiyet ve yasallığın sistematik, mantıki ve felsefi olarak incelenmesi doğal karşılanmakla birlikte, bu iki kavramın gerilimiyle oluşturulacak bir tartışmanın artık tüketildiğini ifade etmek gerekiyor.

Kıta Avrupası’nı şekillendiren “muhafazakâr” ve “liberal” düşünce okullarının, toplumsal ilişkileri ele alma biçiminde anahtar rol oynayan bu iki kavramın birbirine benzer iki akıl yürütmeyi içermesi şaşkınlıkla karşılanmamalı. Zira her iki düşünce okulu da aklın kendisini hedef alarak, kuşatıcı nesnelliği öznellikle, tarihsel olanı ebedi-ezeli anlayışı ile yıkmaya çalıştı.

Oysa sadece hukuki olanın değil, aynı zamanda toplumsal ilişkilerin de açıklanmasında belirli bir meşruiyet arayışına tekabül eden bir yasallık tanımlaması vardır. Ne meşruiyet olgusu yalnızca ahlaki temelli, öznel bir olgudur; ne de yasallık olgusu saltık bilgiye kavuşma çabasıdır. Verili durumun açıklanması için belirli bir yasallığa ihtiyaç vardır. Görünen ile öz arasındaki farkı anlamamıza yarayan bilim tam da bu ihtiyacın etrafında kök salmıştır. Dolayısıyla bize sadece mülkiyet ilişkilerinin toplumsal bir ifadesi olarak hukukun yasallıklarını keşfetmek yetmez. İhtiyaç duyduğumuz şey, tüm toplumsal ilişkileri açıklayacak metodun yasallıklarıdır.

İçinde bulunduğumuz toplumsal ilişkilerin hangi yasallıklarının olduğu uzun bir tartışma. Ancak bu yasallıkların, özellikle ekonomik ve sosyal bunalım anlarında, kristalize olan, öz ile biçimi birbirine yakınlaştıran, dolayımsız bir yönelimleri bulunuyor. O nedenle, örneğin Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu ekonomik krizin yasallıklarını anlayabilmek, aynı zamanda mevcut üretim tarzının yapısını kavrayabilmekten geçmektedir. Bu yazıdakriz bağlamında, mevcut üretim tarzı olan emperyalist- kapitalist sistemin bazı yasallıklarına değineceğiz.

***

Yazının devamını Hukuk Defterleri’nin 16. sayısında okuyabilirsiniz.

print