Mercek: Bir “Adli Yıl” Açılış Panoraması: Tarafsız Ve Bağımsız Yargı Mücadelesi Nasıl Verilemez Örneği

3 Eylül 2018 Pazartesi günü yeni adli yıla Türkiye’de seçimle yerleşen yeni rejimin gölgesinde girmiş olduk.

Yeni rejimin gölgesi derken…

2017 Nisan ayında gerçekleşen Anayasa referandumu ile iktidar, erklerin tek bir merkezde -Cumhurbaşkanında- toplandığı anayasal düzenlemeyi uygulamaya koymuş, devlet yapısını tamamıyla değiştirerek gücü tek elde toplamanın önemli bir dönemeci olan rejim değişikliğini gerçekleştirmişti. 24 Haziran 2018 tarihinde yapılan Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleriyle de tam anlamıyla yeni rejime geçilmiş oldu.

24 Haziran seçimleri sonrasında çıkarılan Cumhurbaşkanı kararnameleri, Cumhurbaşkanlığının adeta yasama erki gibi de çalışacağını hızlı bir sürede göstermiş, Meclis’in nasıl işlevsiz bırakılacağını gözler önüne sermiştir.

Referandum ile yargının, Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun yapısı değiştirilerek tam anlamıyla siyasete bağımlı hale getirilmesi de amaçlanmıştı. Bu sebeple, Referandum sonrası iktidar, ilk olarak HSK yapısı ve üyelerini değiştirmiş, yine oluşan HSK da iktidarın isteği doğrultusunda birçok ilerici ve bağımsız yargıdan yana Yargıçlar Sendikası üyesi hâkim ve savcının içinde bulunduğu sürgün atamalarını gerçekleştirmişti.

Yine iktidar, yargının sacayağı olan savunmayı bastırmak adına avukatları tutuklarken, KHK’lar ile de baskı uygulayarak avukatların siyasi davalarda mesleklerini icra etmelerinin önünü kapamaya, böylece savunmayı işlevsizleştirmeye çalışmaya devam etti, etmeye de devam ediyor. Yeni adli yılın ikinci haftasında duruşmaları başlayan tutuklu yargılanan ÇHD’li avukatların davası bunun en çarpıcı örneği.

Yani yeni rejim gölgesi Meclis’in işlevsizleştirildiği, vatandaşın hak arama özgürlüğünün anlamsızlaştırıldığı, hukuk güvenliğinin kalmadığı, birçok hâkim ve savcının pasifleştirildiği, diğerlerinin de Cumhurbaşkanı olsa ne karar verirdi diye düşünerek hareket ettiği ve avukatlığın değersizleştirildiği bir gölgedir.

İşte böyle bir dönemde Yargıtay adli yıl açılış töreni, Beştepe’de Cumhurbaşkanlığı’nda gerçekleştirildi. Bu tören, Beştepe’de yapılan ikinci Yargıtay adli yıl açılış töreniydi. İlki 2016 yılında gerçekleştirilmiş, yoğun tepkiler sebebiyle 2017’deki açılış töreni Yargıtay binasında yapılmıştı.

Törende Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit’in 28 sayfalık konuşmasının ana teması hukuk devleti ve yargı bağımsızlığıydı. Ancak
Cirit yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı diyedursun, aynı konuşmasında siyasi parti başkanı Cumhurbaşkanına teşekkürü eksik etmedi. Cirit’in, daha önce Erdoğan’la çay toplamaya gittiğini de unutmamak gerekiyor.

Tarafsız ve bağımsız olması gerektiği söylenen hâkim ve savcıların törene katılımı ise zorunlu tutuldu ve belediye otobüsleri hâkim ve savcılara tahsis edildi. Hâkim ve savcıların boş otobüs aradığı anlar AKP’nin seçim mitinglerine belediye otobüsleriyle götürülüp getirilenlere benzer bir tabloyu ortaya çıkarırken, yargının geldiği noktayı özetliyordu.

Hâkim ve savcıların durumu bu iken Türkiye Barolar Birliği Başkanı Feyzioğlu, Beştepe’deki törene katılmadı. Törene katılmadı ama Adli Yıl açılışını Adalet Bakanını ziyaret ederek gerçekleştirdi. Ve Bakan’a avukatların sorunlarına ilişkin listeyi iletti. Yeni rejimde normalleşme ve uyumlaşma arayan Feyzioğlu, TBB ve barolara müdahale etmeye çalışan, avukatlık mesleğini yargıdan adeta silen bir iktidarın bakanına, sorun listesi ileterek görevini yerine getirdiğini düşünüyor.

Bunun yanında, Türkiye’nin en büyük barosu olan İstanbul Barosu’nun Başkanına Çağlayan’da yapılan adli yıl açılışında söz verilmedi. İstanbul Barosu tarafından adli yıla ilişkin yapılan açıklama ise çekingen, sorunları yarım ağız dile getiren bir açıklamadır. Aslında hiçbir şey dememektedir, demeye de niyeti yoktur.

***

Yeni Türkiye’de korku ve susma ile ne meslek ne de meslek odaları korunabilir. Geçen sayıda belirttiğim gibi ya yeni sistemin bir aktörü olunacak ya da bu sistemin karşısında durulacaktır. Bizlerin ikincisini seçeceği açık.

Bu sebeple, nasıl bir mücadele vereceğimize karar vermeliyiz.

Bu mücadelenin en önemli ayağı ise TBB ve barolar.

Meslek odalarının hem memleket hem de meslek sorunlarını sahiplenen ve bunun için gerçekten mücadele eden bir hatta oturması lazım. Bunu sağlayabilme imkânımızın olduğu bir döneme giriyoruz. Önümüzde baro seçimleri duruyor.

Seçimlerde vereceğimiz karar, bu mücadeleyi nasıl yürüteceğimizin de kararı olacaktır.

print