Mercek: Hukuk – Siyaset – Yargı, Yeni Adli Yıl Başladı…

Yeni adli yılın açılışı, dergimizin okuyucularının da yakından takip ettiği gibi, ülke gündeminde önemli bir yer tuttu. Adli Yıl Açılışının Cumhurbaşkanlığı yerleşkesinde olmasını reddeden baroların yarattığı etkinin yanında, gerek açılış toplantısındaki vurgular gerekse sonrasındaki gelişmelere bakıldığında herhangi bir adli yıla girmediğimizi göstermektedir.

Merceği önce barolara tutalım.

Öncelikle, Yargıtay’ın Cumhurbaşkanlığı yerleşkesinde yapılacak açılış için barolara gönderdiği davete, ilk olarak İzmir Barosu’nun verdiği cevapta “Bir kişi rahatsız olduğu için, Türkiye Barolar Birliği Başkanının adli yıl açılış törenlerinde konuşma yapmasının önüne geçmek amacıyla yasa değişikliği yapanların salonlarında, avukatları dinleyici olarak törene çağırmanızı ancak naiflik olarak adlandırabiliyoruz. Anlaşılan o ki; halkından kopuk bir yargı sisteminin mimarlarının, vatandaşın adalete erişimini zorlaştıranların, hiçbir canlıya yaşama imkanı tanımayanların, hakimlik ve savcılık teminatını yok sayanların, hayalleri avukatsız bir yargı olanların salonlarında adli yılı açmak, 2019 yılında da sizlere nasip olacak. Bu cevabi yazımızla, siyasi kararlarla, mesleki faaliyetlerini gerekçe göstererek yüzlerce mensubunu tutsak ettiğiniz onurlu bir mesleğin temsilcileri olarak, yaptığınız nazik daveti geri çevirmek zorunda olduğumuzu bildiriyoruz. Bize kalırsa, siz de o salona gitmeyin” derken, bu reddiyeye onlarca baro sonrasında yaptığı açıklamalar ile ortak oldu.

Yeni Adli Yıl açılışı, avukatların ezici çoğunluğunu temsil eden onlarca baronun açılışa katılmaması kararı sonrasında, TBB’yi temsilen katılacağını duyuran Metin Feyzioğlu verdiği bir demeçte, “İstanbul, Ankara gibi bazı barolar “Yargı reformu Külliye’de mi açıklanır” demiş. Ben de dedim ki “Sizin evinizde mi açıklayacak, benim ofisimde mi açıklayacak”. Devlet kurumlarının uyumlu çalışmasından anayasa gereği sorumlu olan Cumhurbaşkanı millete bir söz veriyor. Cumhurbaşkanı açıklamasın demek büyük bir çelişki. Yani devlet buradan yönetilmesin diyorlar. Devletin nereden yönetileceğine millet karar verecek. Anayasaya göre devletin nerede yönetileceği açıklanmış” diyerek kendisine dönük eleştirilere cevap vermiş oldu. Ancak bu cevapta en önemli husus, hiç kuşku yok ki 2019 Yargı Reformu Stratejisi’ne yapılan atıftır. Ve Yargı Reformu Strateji Belgesi yeni adli yılın değil, önümüzdeki bir dönemin ana tartışma konularından biridir.

Baroların aldıkları konumun ise sadece Yargı Reformunu merkeze alarak açıklama yapmak değil, aynı zamanda 17 yıllık AKP iktidarının yargıyı düşürdüğü duruma dair de ortak bir tepki vermek olduğu görülmüş, bu ortaklığın içerik ve biçiminin nasıl ilerleyeceği ya da ilerleyip ilerlemeyeceği de, önümüzdeki günlerin konusu olarak kalmıştır.

***

Geçtiğimiz sayımızın, Mercek sayfasında Evrim Şenöz tarafından kaleme alınan “2019 Yargı Reformu Stratejisi Belgesi” makalesinde ana vurgular, uzun süredir AKP’nin yargıda dönüşüm adı altında hukuku önemli bir araç haline getirdiği ve bu aracın da yargıyı yürütme erkine daha fazla bağladığı, yargının/ hukukun sermayenin talepleri ile uyumlu olarak piyasalaşmasının önünün açıldığı, savunmanın da bu sürece uygun hale getirildiği, reform paketinin desteklenmesinin ise bu sürecin aklanmasına yarayacağı noktalarına yapılmıştı.

Yazının kaleme alınmasından bu yana geçen zamanda sadece ilgili makalede yazılanlar dışında AKP’nin daha da fazla noktayı açık ettiğini söylemek mümkün.

İlk açığa çıkanın ise, Yeni Adli Yıl açılışında söylenen ve davete icap etmeyen barolara dönük bir seslenme ile cisimleşen, barolar başta olmak üzere meslek örgütlerindeki seçim sistemine dönük müdahale olduğunu söylemek mümkün.

Cumhurbaşkanı’nın adli yıl açılış töreninde “İlk çözmemiz gereken meselelerden biri, tüm meslek teşekküllerinin seçim yöntemlerinin temsili demokrasiye uygun hale getirilmesidir” cümlesinin AKP’nin eskiye dayanan bir isteği olduğunu, baro seçim süreçlerinde AKP’ye yakınlığı ile bilinen seçim gruplarının bunu kürsülerden çoğu kez dile getirdiğini bilmekteyiz. Çoğu baronun daveti boykot ettiği, sonrasında bazı baroların TBB için olağanüstü genel kurul çağrısı kararı aldığı bir dönemde, bu değişikliğin ya da bu müdahalenin, Ekim ayı içerisinde ayrı bir tasarı olarak mı yoksa reform paketi içerisinde mi yer alacağı henüz belirsizliğini koruyor. Belli olan ise şudur ki; AKP, kısa vadede bugün yargı alanında en önemli müttefiki haline gelen TBB Başkanı’nı yerinden edecek bir çıkışa önlem almakta, uzun vadede ise baroların yek vücut iktidar aleyhine bir adım atmasının önüne geçmek istemektedir. Reform paketi ile ya da reform paketinin gölgesinde avukatları, meslekî sorunların daraltılmış ve geçici çözümleri ile meslek örgütlerinin etkisizleştirileceği bir düzlemde, bocalayacakları daha da karmaşık bir süreç beklemektedir.

***

2019 Yargı Reformu Strateji Belgesi, Cumhurbaşkanı’na göre “Sisteme güvenin sağlanması”, Adalet Bakanı’na göre “Hak ve özgürlüklerin genişlemesi”, TBB Başkanı’na göre “Normalleşmenin sağlanması”dır.

Üç özetin kesiştiği yer, AKP’nin yaratmış olduğu hukuk düzleminin de bir dönüşüme ihtiyaç duyduğudur. Bu dönüşüm, hukuk alanındaki piyasacılık, kadrolaşma ve sermayenin ihtiyaçlarının başa yazılmasından çark etmek anlamına gelmemekte, 17 yıllık AKP iktidarının ülkeyi dönüştürme aracı olarak kullandığı hukuk/ yargı düzleminin, ileriki dönemin acil ihtiyaçları çerçevesinde yeniden planlamasının zamanının geldiğini göstermektedir. Önümüzdeki süreçte hem meclis açısından hem de tüm hukuk ve siyasi alanlar açısından AKP’nin bu ihtiyacının karşılanmasında yeni ortaklar arama, bu sürece ikna etme mesaisinin hızlanacağını öngörmek mümkün.

Tam da bu ikna sürecinde Yeni Adli Yıl açılışında başlayan ve yukarıda özetlenen tartışmaların düzlemi de yeniden belirlenecek; Barolar mesleki ve teknik sorunların çözümüne hapsedilerek bu konuda taraf olmaya zorlanacak, ana muhalefet açısından ülkenin kangren sorunlarına çözüm diyalogları başlatılarak, buzdağının görünen yüzü etrafında dolaşılacak, iktidar ortağı MHP’nin af talebine bir formül bulunmaya çalışılacak, tutukluluk kapsamı ve süreleri açısından farklı bir yol aranacaktır. Bugüne kadar Yargı Reformu’nun ikna sürecinin ayaklarının buradan örüldüğünü görmekteyiz.

Ancak yukarıda değindiğimiz gibi, reform paketi AKP’nin yaratmış olduğu hukuk düzeni içerisinde, bu düzenin devamını amaç edinmiş onlarca yargı paketinden şu an en sonuncusudur.

Yargının yürütmenin kıskacında kaldığı, hukukun piyasanın emrinde olduğu, avukatların yargı dışı yollarda kimliklerini yitirdiği, yargı emekçilerinin birer makineye dönüştüğü, baroların meslek örgütü olmaktan çıkarılacağı sürecin Yargı Reformu adı ile gölgelenmesi karşısında hukukçuların mücadelesi “teferruat” değil asli bir yan taşımaktadır.

print