Yeni bir yıla daha giriyoruz…
Covid-19 salgını hala devam ederken, ülkede ekonomik ve siyasi kriz de kendini fazlasıyla hissettiriyor.
2021 yılından aklımızda kalan kimi konular ise, iktidardaki kimi iç hesaplaşmalar sonucu yapılan yolsuzlukların mafyalar aracılığıyla teşhiri ve buna karşı savcıların sessizliği, sözde demokrasi adına getirilen işlevsiz yargı paketleri ve yargının dini referanslarla daha fazla bağının kurulma çabaları, özellikle AİHM kararlarının uygulanmaması konusunda iktidarın yargıya doğrudan müdahalesine ilişkin yaptığı açıklamalar, dış ilişkilerde süren gerilimler ve içeride daha fazla yoksullaşma, daha fazla yoksullaşma… Bu tabloda 2021 yılı adına tek iyi hatırlanabilecek husus ise, TBB seçimlerinde başkan olarak görevini yerine getirmekten uzak Feyzioğlu’nun seçimlerde kaybederek, Erinç Sağkan’ın başkan seçilmesi olabilir.
Gerçekten de, yılın sonuna doğru iktidar, temel görevi olan yurttaşının refahını sağlama işlevini yerine getiremediğini bir kez daha açıkça göstermektedir. Açıklanan verilere göre Ekim ayında 4 kişilik bir aile için yoksulluk sınırı 10.000 TL olmuştur. Döviz kuru değişikliği nedeniyle bu miktarın çok daha arttığı söylenebilecektir. Asgari ücret tartışmasına ilişkin yapılan tartışmalar da, yurttaşın ekonomik sorunlarını bertaraf etmekten öte bir ücret kararlaştırılacağını gösteriyor.
O halde, Türkiye’de ekonomik ve siyasi krizin büyüyebileceği öngörülebilir. Ve ekonomik/ siyasi krizin büyümesi, kesin olmamakla birlikte, Türkiye’de gelecek dönemde bir değişimin sinyallerini veriyor… AKP iktidarının gidebilecek olması herkes de heyecan yaratsa da, AKP sonrası Türkiye’de neler olabileceği ve bizleri nelerin beklediğinin de düşünülmesi gerekiyor.
Yazılarımızda hep açıklamaya çalıştığımız gibi, AKP eliyle gerçekleşen ülkemizdeki tasfiye ve yeniden kuruluş süreci sadece AKP’nin tercihi değildir. Bu tercih sermaye sınıfının tercihleriyle uyumlu olduğu için gerçekleşebilmiştir. Bu nedenle, mesele hiçbir zaman tek başına AKP’nin gitmesi olmayacaktır. Keza Erdoğan’ın milletvekilliği yolunu açan CHP, AKP’nin içinden çıkan Deva, Gelecek ve MHP’den çıkan İYİ Parti’den bahsediyoruz… Bu nedenle, değişimin olması durumunda, eşitlik, adalet ve emekten yana bir ülke özlemi içinde olanlara daha fazla iş düşecek.
Meselemiz eğer sadece döviz kurunun normal bir seyre gelmesi değilse, yurttaşların insanca bir yaşam sürebilmesi için emeğinin karşılığı ücreti alabilmesiyse; ya da ülkede yıllardır talan edilip özelleştirilen kurumların hesabını sormaksa ve bunların yeniden devletleştirilerek halka verilmesiyse; tarımda üreticinin üretimini rahatlıkla yapabilmesinin sağlanmasıysa… Meselemiz sadece cemaat bağlantılı yargıç ve savcıların söz sahibi olmasının engellenmesi
değilse… liyakate uygun şekilde görev yapan yargıç ve savcıların, hukuka ve adalete uygun kararlar vererek bağımsızlığını iktidara karşı koyabilmekse… Meselemiz sadece başkanlık sistemi değil, gerçek anlamda halkın yönetimde söz sahibi olmasıysa…o halde bize düşen görevler daha artacaktır.
Dolayısıyla, her sene hatırlattığım 2018 yılının başında sorduğum soruyu yeniden bu döneme ilişkin sorarak yazımı bitireyim:
“Eğer tüm bu yaşadıklarımız II. Cumhuriyet’in kodlarında varsa ve bu durum -kimi yumuşamaların olabileceği bir tarafa bırakılırsa- aslında bir olağanüstü değil olağan hal ise, tartışılması gereken böyle bir sistemde nasıl bir hukuk mücadelesi verileceğidir. Mesele tam olarak sadece OHAL’in kaldırılması, AKP’nin ya da Erdoğan’ın gitmesi değil; bunları içerecek şekilde bu sistemsel dönüşüm karşısına, bizim nasıl bir adalet, hukuk ve ülke talebiyle çıkacağımızdır.”
2022’nin özlemini hissettiğimiz yarınlar için daha fazla mücadele edeceğimiz bir yıl olmasını dilerim.