Mizah: Allah’ın Üzeri

Dört tanığın dinleneceği celse için adliyedeyim. Tanıklara karşılıklı soruların yöneltileceği, hâkimin muhtemelen “yahu tanık onu dedi zaten”, “şimdi bu soruyu niye sordunuz avukat bey”, “daha üç tanık dinlenecek avukat bey”, “bakın daha on beş dosyam var”, “her beyan zapta geçilmez ama” şeklinde serzenişleri ve ben ve meslektaşlarımın “tanığın bu beyanı zapta geçmedi efendim”, “tanık öyle demedi, öyle demedi, öyle dediniz mi, hayır hayır demedi meslektaşım”, “tanığı yönlendirmeyin meslektaşım”, “hâkim de burada, duymadı, duydunuz mu hâkim bey, bakın meslektaşım sizden başka kimse duymadı bu beyanı”, “kayıt sistemine geçelim efendim, tanık öksürse zapta geçmeniz lazım” türü açıklamalarımız ve sinir harbi ile geçecek bir dosya bu.

Tanıklar hazır, beyanları alınacak. Genellikle her hâkim gibi bu hâkimin de, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 55. maddesindeki metni biraz kısaltıp soru cümlesi haline getirerek “doğru söyleyeceğine namusun ve vicdanın üzerine yemin eder misin” sorusunu tanığa yönelteceğini ve tanığın “ederim” veya “evet” demesini bekleyeceğini düşünüyorum.

Bir defasında gariptir, İstanbul Anadolu Adliyesi’nde bir hâkim, kanuna uygun şekilde “Bildiğimi dosdoğru söyleyeceğime namusum ve vicdanım üzerine yemin ederim” cümlesini tanığa tane tane tekrarlatmıştı. Ancak genelde hâkimler, yemini “doğsöyceğinamusvicdüzermisin” şeklinde süratli yaptırdıkları ve tanıklar da yemin edeceklerini bildikleri için “evet evet” deyip usulü tamamlamış oluyorlar.

Bizim hâkimde enteresan bir şey oldu, hâkim cümleye bir ilave yaptı: “Doğru söyleyeceğine Allah’ın, namusun ve vicdanın üzerine yemin eder misin?

Bütün kanunlar aynı hızla değişiyordu, birinciliği CMK’ya verdiler” tamam da, böyle bir değişiklikten haberim yoktu. Baktım cep kanunuma, öyle bir ibare yok; güncel değildir dedim. Çünkü biliriz ki, cep kanunları sürekli değişikliklerden dolayı büyük ihtimalle güncel olmuyor. Ama internetten de baktım, maddede öyle bir değişiklik yok. Olsa duyarız tabii de, kanunlarla birlikte gündem de sürekli değişiyor, arada gözden kaçmış olabilir. İskandinavya’da yaşamıyoruz sonuçta.

Neticede ben bu yeminettirmeyi, hâkimin dindar bir nesil istemesine veya ağzından kaçırmasına bağladım. Diğer üç tanıkta da salonda “Allah’ın üzeri” yankılanınca; ikinci değil, ilk ihtimal ağır bastı.

Bu konuyu müvekkilimle konuştum, “neyse ters düşmeyelim şimdi hâkimle” dedi. Ben de hem hâkimle, hem de dindar bir nesil isteyenlerle ters düşmemek için şimdilik bir şey yapmadım. Unutmamak lazım, birlik ve beraberliğe her zamandan daha fazla ihtiyacımız var. O nedenle konuyu kapattım, birlik ve beraberliğe ihtiyacımız olmayan bir döneme girmemizi bekliyorum.

Müvekkil açısından zaten hava hoş, tanıklar ister Allah’ın üzerine yemin etsin ister Don Vito Corleone üzerine; kendi lehine tanıklık yaptıkları sürece sıkıntı yok. Zaten müvekkillerin çoğu haklı olarak karara odaklandığı için, hâkimlerden hazzetmeseler de kendileriyle ters düşmenin doğru olmayacağını düşünür; hâkimler aleyhlerine karar verdiklerinde de şikâyet etmek isterler. Yargıtay, Bölge Adliye Mahkemesi kesmez onları, doğrudan ekmekle oynama cihetine giderler. Ama şimdilik önemli olan tabii ki itidal. Çünkü ileride kötü bir karar çıksa, “bakın ters düştünüz, sizin yüzünüzden böyle oldu” diyecek, ben kötü olacağım. O yüzden, öyle devam ettik celselere.

Bu arada haberleri taradım, 2012 yılında Diyarbakır’da da inceleme konusu olmuş buna benzer bir durum. O dönemde de dindar bir nesil isteniyordu, o nedenle garipsedim. İncelemenin sonu ne oldu bilinmez, ancak bu yazıyı okuyup da “siz Allah’ın isminin devlet dairelerinde geçmesinden niye rahatsızsınız” diye ortaya çıkanlar olabilir.

Zaten ben de şimdilik Allah’ın üzerine gitmemeye karar verdim; dosya üzerine çalışıyorum. Mahkemeden “Allah’ın izniyle hayırlı kararlar” talep ederim. Saygılarımla…

print