Geçen hafta bir dosyam için, müdafii olduğum sanık ile adliyedeyim. Dosyamız karara çıkacak. Esas hakkında savunmaya iyi hazırlandık, daha önce sunduğumuz dilekçeler de gayet güzel ve açıklayıcıydı zaten. Celseye iki gün kala emsal Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararı da buldum, bizim olaya gayet benziyor. Dedim tamam, bu kararı duruşmada sallarım, beraatı alırım.
Mahkemenin hâkimi ihraçlar sonrası yeni tayin edilmiş. Önceki hâkim sanığı tanıyordu, yenisi de bir görsün, masumiyeti anlasın istiyorum. O nedenle temsil ettiğim sanığın da duruşmaya gelmesini ve son savunmasını yapmasını söyledim, vicdanlara da hitap edeceğiz bir yandan. Duruşma başladı, beş dakika sanık konuştu, on dakika ben konuştum. Hâkimin “toparlayalım avukat bey”leri ve benim “ama çok önemli hâkim bey”lerim ile on bir dakika hatta…
Zabıtlarda klasiktir, hüküm öncesi üç aşağı beş yukarı şu yazar: “Araştırılacak başka bir husus kalmadığı anlaşılmakla, duruşmanın bittiği bildirildi”.
Ve hüküm… Kürsüsünden aşağıya doğru eğilip katibine bir gereç veren ve “evet Şaziye Hanım şu flaştaki metni kopyalayalım” diyen bir hâkim, Şaziye Hanım’ın klavyeye basışından ve önümdeki ekrandan hissettiğim “ctrl+c” ve “ctrl+v” hareketleri, kopyalanan metinde sanığın suç işlediğinin sabit olduğu, artırım ve indirim nedenleri filan… Özetle: “yağdır mevlam ceza”.
Ceza önemli değil (öyle ya, ceza bu; verilir, alınır, ertelenir, affedilir, çekilir, çektirilir); hâkimin dersine çalışması ve celseye hazırlıklı gelmesi hoşuma gitti. Baksanıza, dosyayı o kadar iyi analiz etmiş ki, benim esas hakkında savunmama dahi ihtiyacı kalmamış. Dosyayı daha esas hakkında savunmayı dinlemeden kafada bitirmesi ve kararı hazırlaması, ne kadar zeki hâkimlerimiz olduğu noktasında beni ziyadesiyle rahatlattı. Bana da ders oldu bir yandan. Sen son gün gel, sıra bekleyen bir sürü dosya varken on dakika savunma yap, emsal kararlardan filan söz et; bunlar hep yanlış işler. Arkadaş; karar hazır zaten, ne yoruyorsun değil mi; kendini, hâkimi, kâtibi, mübaşiri ve hukukumuzu.
Dediğim gibi, karara takılmıyorum; hâkimin “flaş” pratikliğine hayran kaldım. Ben hâkim olsam böyle hareket etmezdim, karar öncesi “bize beş dakika müsaade edin avukat bey” derdim, avukat ve temsil ettiği şahsı dışarıya alırdım. Önce “kopyala yapıştır”la flaşımı konuştururdum, sonra yalandan – dakika oyalanırdım, çay filan içerdim, düşünüyormuş ve kararımı esas hakkında savunmayı da göz önüne alarak veriyormuş gibi yapardım; adliye koridorunda kararımı bekleyen avukat da, sunduğu Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararının hükme tesir edip etmeyeceğini, savunmasının dikkate alınıp alınmayacağını düşünürdü. Bir anlamda kandırmış olurdum avukatı.
Ama artık adil ve dürüst yargılama var; bak, gözümün içine baka baka dayadılar flaşı. Celseden bir gün sonra da gerekçeli kararı UYAP’ta gördüm, bu ayrıca hoşuma gitti. Eskiden haftalar, hatta aylar sürerdi gerekçeli kararın açıklanması. Bak benim hâkimime, bir gün sonra açıkladı gerekçesini. O da iddianameden “kopyala yapıştır”dı. Yalnız bu hâkim sadece bir yerine dokunmuştu iddianamenin; iddianamede ayrı yazılan ve dâhi anlamında kullanılan de’yi birleştirdi. Birleştirici bir hâkimdi.
Hâkim dakikalık savunmamdan yorulmuş olacak ki, karardan sonra duruşmalara ara verdi. Otoparktan aldı aracını, çekti gitti arabayla (egzozuna boğuldum). Ofise döndüm sonra, işverenim geldi, sırtıma vurdu, unut dedi filmleri; avukatsın sen avukat kal, giy dedi cübbeleri…