Başlıktaki kelime size garip gelmiş olabilir, “jetlik” kelimesini ilk kez görmüş olabilirsiniz. Ben de ilk kez kullanıyorum zaten. Kendimce anlamını da Türk Dil Kurumu ağzıyla belirteyim: “Jetlik: Jet olma durumu”.
Malumunuz, mesleği gereğince “jet” olan kişiler yok değil. “Jet hâkim”, “jet imam” vs…
Jet imam demişken, Karadeniz’de teravih namazını o dönemin meşhur dizisi Dallas’a yetişebilmek için çok hızlı kıldıran, o nedenle camisi diğerlerine göre tıklım tıklım olan bir imam varmış, ona da “Dallas İmam” denirmiş, hoş bir enstantane olarak belirtelim.
Gelelim jetliğin mesleğimizdeki karşılığına. Malum, bazı hâkimlerin “jet hâkim” olması ile övünülür, “çok iyi adam yahu, en fazla iki celsede bitiriyor davayı” derler. Tam da bizim “yargıda hedef süre” kıstasımıza uygun. Kararın mahiyeti ise bilinmez.
Geçenlerde ben de, jet hâkim değil ama jet savcıya denk geldim. Bir örgüt dosyasında sorguların dahi tamamlanmadığı, bir kısım müştekilerin önceki anlatım ve şikayetleri ile ilgili beyanda bulunmadığı, onlarca tanığın da ifadelerinin beklendiği, “eksik hususlar giderilsin” bir aşamada bu jet savcımız, “her ne kadar (…) şahıslar dinlenmemiş olsa da, dosya kapsamı ve bu şahısların soruşturmada ifade vermiş olmaları dikkate alınarak dinlenmelerinden vazgeçilmesini ve esas hakkında mütalaamızın hazırlanması için öğleden sonraya kadar süre verilmesini talep ederiz” dedi.
İşte yargıda hedef süreye uygunluk, işte yargılamada sürat, işte geç gelen adaletin adalet olmaması, işte feraset, işte analarımızın duası…
Esasında savcı geç bile kaldı bu “adalet” talebinde. İfadeler zaten soruşturmada alınmış, soruşturma savcısı iddianameyi yazmış. İddianamenin kabulünden sonra yaz esas hakkında mütalaanı geç, ne diye şahısların önceki ifadeleri yanlış olabilirmiş gibi mahkeme ifadeleri bekleniyor, hafıza testi mi bu?
Mahkeme, savcının jet talebini tabii ki kabul etti ve 1,5 saat sonra esas hakkında mütalaasını vermesi için dosyayı savcımıza tevdi etti.
Dosya kapsamlı tabii, esas hakkında mütalaanın 1,5 saatte hazırlanması mümkün değil. Demek ki mütalaa daha önce hazırlanmış. Buradan, o günkü celsede dinlenenlerin de esas hakkında mütalaada dikkate alınmadığı anlaşılıyor. Yani hakikaten iddianamenin kabulü yetmiş esas hakkında mütalaanın hazırlanması için. Sürenin 1,5 saat olması da mütalaa için değil; yemek, çay/ kahve ve sigara için. Bal, şeker olsun, ne diyelim?
Tabii şunu da itiraf etmeliyim. Savcımızın bir kısım müştekileri, tanığı ve hatta sanığı dinlemek istememesini hayra yorma gibi bir reaksiyon içerisine girdim baştan, sanırım ismimden kaynaklı olarak. “Herhalde birçok suçtan beraat isteyecek savcı” diye düşündüm. Yoksa böyle bir şey kabul edilemezdi çünkü.
Ancak jet olduğu kadar ters köşe yapma özelliği de bulunan savcımız, paket servisli yemek arasından sonra, tüm suçlardan mahkûmiyet kararı verilmesini istedi, hatta teşebbüs aşamasında kaldığı belirtilen ve en azından o konuda şüphe olmayan suçtan tamamlanmış gibi tam ceza, şikâyete tabi suç yönünden şikâyetten vazgeçilmesine rağmen yine ceza istedi. Bir sonraki celse karar verilecek.
Savcının mütalaasını açıklamasından ve mahkemenin ara kararı vermesinden sonra hemen yanımda bulunan cep kanununu açtım, bugünkü yaşananların Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nun hangi maddelerine, hangi fıkralarına aykırı olduğunu belirledim. İstinaf sürecine odaklanmaya başladım bile.
Madem yazıya imamla başladık, uhrevi şekilde son verelim: Nasıl ki ahiret inancına göre bu dünyada öbür dünyayı düşünerek yaşamamız gerekiyorsa, savunmalarımızı da öbür mahkemeyi düşünerek yapıyoruz artık. İlk derece mahkemelerinden medet ummayıp istinafa, temyize yoğunlaşıyoruz. “Dallas İmam” memnundur yukarıdaki cümlemin ilk kısmından; peki “Ceyar Savcı” cümlenin ikinci kısmından memnun mudur, bilemiyorum.
Neyse, yazıyı burada sonlandıralım. Dizim başlıyor!