Mizah: Uzman Avukat

Sosyal medyayı aktif kullanan biri değilim. Bir dönem facebook’um, bir dönem de yumurtalı profil fotoğraflı twitter hesabım oldu. Facebook’u zaten kullanamıyor, yanlışlıkla vefat haberlerini beğeniyordum. Twitter’da da arayıp bulmak istediğim kişilerin ismini “tivit” olarak yazıp kendimi rezil edince (ilk tivitim Metin Feyzioğlu’ydu, hiç beğeni almadı) bu işin bana göre olmadığını anladım.

Sonra bana bir meslektaşım, avukatların hemen hepsinin “linkedin” hesabının olduğunu, profil oluşturduktan sonra meslektaşlar ve olası müvekkil adayları ile arkadaş olacağımı ve bu şekilde portföyümü genişletebileceğimi ve sosyalleşebileceğimi söyledi. Kendimi rezil etme ihtimalimi sordum, ihtimalin düşük olduğunu söyledi. Bu alan daha ciddi geldi, linkedin hesabı açtım, profilimi oluşturdum.

Erkeklerin çoğunun “hayırlı cumalar”, kadınların çoğunun da “güzel bir güne merhaba, işte ofis arkadaşlarım, çok çalışıyor, yorgunluktan ölüyoruz” temalı paylaşımlarının çoğunlukta olduğu hesabın bana göre olmadığını düşünüyordum ki, bir hanımefendinin bana mesaj göndermesi ile biraz daha kalmaya karar verdim.Avukata ihtiyacı olan hanımefendinin, avukatı olarak beni seçtiğini veya avukatlık işi olmasa da avukat bir arkadaşının olmasını istediğini düşündüm. Gerçi günümüzde, hele ki İstanbul’da ikamet eden bir vatandaşın avukat arkadaşı olmama ihtimali, İstanbul Barosu Başkanının adli yıl açılışında konuşma ihtimali kadar zayıf ya, neyse.

Güzel bir hal hatır seansından sonra hanımefendi beni araştırdıklarını, yaptığım işi ve bu işteki kabiliyetimi bildiklerini, o nedenle internetten yayınlanacak bir programa beni konuk etmek istediklerini (farkındaysanız hep çoğul) bildirdi. Ne yalan söyleyeyim gurur duydum.Televizyonda belli hukukçular hukukun her alanında uzmanlık sahibi olduklarını gösterirken, hatta bununla da yetinmeyip hepsi birer ekonomist, siyaset bilimci, tarihçi olmuşken ve buna mukabil ben onların seviyelerine çıkamayacağım konusunda karamsarlığa kapılmışken, bendeki cevheri görmeleri memnun etti. Beni nasıl araştırdıklarına ve seçtiklerine dair hiçbir fikrim yoktu tabii, demek ki ince eleyip sık dokumuşlar, başarı elde ettiğim dosyaları da gayet iyi biliyorlar.

Program talebi ile ilgili olarak “tabii, derhal, nerede” gibi yanıtlarla acil hareket etmek istemedim. Evvela kendime güzel bir takım elbise almaya ve damat tıraşı olmaya karar verdim.Kolay değil;artık Ahmet Hakan’a, Didem Arslan Yılmaz’a kadar yolum vardı.

Daha sonra programın adını ve adresini internette araştırmaya başladım. Sözlük sitelerine ve forumlarda programla ilgili yorumlara denk geldim. Anlaşılan o ki, bu türden teklifi bir Adalet Bakanına yapmamışlar. Program teklifinin nedeni de malum, programa katılanlardan para alıyorlarmış. Bu vesile ile avukat reklamını yapıyor, kimsenin bilmediği, daha önce kayda değer deneyimi olmayan avukat bir anda bilişim hukuku uzmanı oluyor; programcı da parasını kazanıyor.

Neyse ki reklama ihtiyacı olmayan (keşke doğru olsa) bir avukat olarak nazik bir dille reddettim hanımefendiyi. O da alışkın olacak, anlayışla karşıladı bu durumu. Sonra avukatlığın o kadar da zor olmadığını düşündüm. Veriyorsunuz bir miktar para, bir anda uzman oluyorsunuz. Ayrıntıları konuşmadığım için ödeme planına hâkim değilim, mesela istedikleri miktarın iki katını verirsek doktor, üç katını verirsek doçent yazıyorlar mı, onu bilmiyorum. Ama şu güzel tabii, adınızı yazınca videolarınız çıkıyor, “bak bey,adam uzmanmış, oğlanı çıkarır bu cezaevinden” diyebiliyorlar hakkınızda. Adınız, alanınız, bilgileriniz internette dört bir yanda.

Avukat Hareketi’nin İstanbul Barosu Başkan Adayı Sayın Başar Yaltı da “avukatın adı yok” diyor; olur mu öyle şey Başar Bey? Parayı verirseniz adınız olduğu gibi, adınızın yanına uzman bile yazarlar. Ha ben enayiyim, o ayrı mesele.

print