Son dönemlerde görüşmediğim eski bir müvekkilimin ısrarlı aramaları ile toplantımdan çıkmak zorunda kaldım. Ortalama her Türk insanı gibi, aramasına karşılık bulamadığında “belki duymamıştır” diye veya “işimiz var açsın telefonu abi” düşüncesi ile sürekli arayan müvekkilimin başının belaya girdiği, titreşimlerin kudretinden ve telefonumun bu titreşimler sonucu yere düşeyazmasından anlaşılmaktaydı.
Müvekkilimin sorunu, şirketine ait banka hesabına bloke konulmasıydı ve sürekli iş yaptığı o bankadan kendisine yardımcı olamıyorlardı. Üç aşağı beş yukarı her müvekkilimde olduğu gibi, bu müvekkilimin de yanlış yönlendirmesi ile meselenin bir banka hatası olduğundan, yoksa şirketin ve yetkililerinin bugüne kadar illegal hiçbir işe bulaşmadığından yola çıkarak soluğu şehrin öbür ucundaki banka şubesinde aldım. Müvekkilden sağlam gaz almış olacağım ki, bankada yetkili birine benzeyen bir ağabeye “kafanıza göre iş yapıyorsunuz arkadaş!” tavrı ile çıkıştım ve ancak yetkilinin ikram ettiği çayla sakinleşebildim.
Banka yetkilisi; şirketin banka hesabına yapılan bir ödemenin “şüpheli” olarak bildirildiğinden bahisle şu anda MASAK nezdinde araştırma yapıldığını, konunun banka ile ilgisinin bulunmadığını, ancak tam olarak hangi gerekçe ile banka hesabına el konulduğunun bilinemediğini söyledi. Bana bir de yazılı cevap hazırlayarak adresime göndereceklerini söylediler. Bu matbu cevapta 694 sayılı KHK’dan, 5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun’dan, bu Kanunun yönetmeliğinden bahsedildiğini, metin içerisinde geçen “Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 128’inci maddesinde yer alan taşınmazlara, hak ve alacaklara elkoyma” ibaresinin koyulaştırıldığını görmekle meselenin ciddiyetini fark ettim. Buna mukabil müvekkil “var bir hata” modunda ısrar etti.
MASAK’la konuştuk, yetkililer bu konuda bir bilgilendirmede bulunamayacaklarını, ancak adresime yazılı bir yanıt gönderebileceklerini söylediler. Adresime matbu bir yazı gönderildi, bu yazıda da 5549 sayılı Kanundan bahsedildi, “Bilgi Edinme Kanunu uyarınca bilgi alma hakkınız var, ama Kanunun 19 ve 20. maddelerinde de istisnalar var, sizin durum buna giriyor” açıklaması ile mesele biraz daha esrarengiz bir hâl aldı. Evet, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerinin aklandığı iddia ediliyor da, hangi suçtan kaynaklanan malvarlığı değeri, bilmiyoruz. Artık tek yol kaldı, o da adliyeleri gezip müvekkil hakkında soruşturma olup olmadığını öğrenmek. Müvekkil hâlâ “var bir hata” modunda.
Şirketin adresinin bağlı bulunduğu adliyede vekâletnamem ile yaptığım dosya sorgusunda, müvekkilimin eski yıllara ait soruşturmaları dışında, 2018 yılında başladığı ve numarasının büyüklüğünden de yakın zamanda açıldığı anlaşılan bir soruşturma bilgisi ve bilgi sütununun sonunda da “MASAK – (tarih) – 2018/MTR (…)” gibi bir ibare gözüme çarptı. Sütundaki savcının ismini ve odasının bulunduğu yeri öğrendikten sonra adliyenin üst katlarına yol aldım.
Blok koridorunun girişinde beni üç ciddi güvenlik görevlisi karşıladı. Savcı ile görüşmek istediğimi söyledim, “Kâtibine yönlendirelim ama o da izinliydi bu hafta, sizi onun yerine bakan başka bir kâtip arkadaşla konuşturalım” dedi.Konuşacak bir insan bulmam sevindirdi, ancak bu sevincim, güvenlik görevlisinin bana bir telefon ahizesi uzatması ile son buldu. Savcılık koridorunun başında, elimde ahize, dosyanın görevli olmayan kâtibinden dosya hakkında bilgi alacaktım (“Yüzyüzelik ilkesi mahkemede olur, savcılıkta olmaz” diye düşünmüş olacaklar). Ancak bana dosya ile ilgili verdikleri tek bilgi, bir soruşturmanın olduğuydu. “Evet, biliyorum soruşturma var da, neyle ilgili?”, “Avukat bey dosyada gizlilik kararı var”, “Elkoyma kararını göremezsiniz”, “Savcı kimseyle görüşmüyor zaten”, “Avukat bey suçu söyleyemem” salvolarına karşı ne dediysem kâr etmedi, “Dilekçe yazın o zaman avukat bey” cümlesi ile son sözünü söyledi kâtip arkadaş. “Dilekçe mutlaka yazacağım da, ne yazayım dilekçeye, dosyaneyle ilgili bilmiyorum ki”serzenişlerimin muhatabı telefonun “dıtdıt”ları oldu artık.
Ben müvekkilimle durumun ehemmiyetinipaylaştım; kendisi bu kez meseleye ciddiyetle yaklaştı; ben de dilekçe yazmak üzere ofisime döndüm. Aslında bu dosya ile ilgili yazacağım şeyin başına “sevgili günlük” daha çok yakışırdı, ama müvekkilin hak arama hürriyetini savunmak durumunda olduğum için dilekçe yazımına koyuldum.
“… Cumhuriyet Başsavcılığı’na,
Müvekkilim hakkında Sayın Başsavcılığınızda bir soruşturma yürütüldüğü ve şüphelinin banka hesabına elkonulduğu bilgisini almış bulunmaktayım. Dosyada gizlilik kararı bulunduğundan müvekkilin üzerine atılı isnadı bilmemekle birlikte, atılı suçun işlendiğine dair somut delil bulunmadığından elkoyma kararının kaldırılmasını ve müvekkilin bankadaki paralarına erişiminin sağlanmasını, bunun yanında müvekkilin,henüz bilmediğimiz suçu işlediğine yönelik yeterli şüphe de bulunmadığından hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesini talep ederiz.
Saygılarımızla”…
En sondaki “saygılarımızla” ibaresi, lisede hocasından kanaat notu bekleyen vasat öğrenci çırpınışından başka bir şey değil.
Dilekçeyi sunduk, aylar oldu müvekkil hesabını kullanamıyor. Niye kullanamıyor, bilmiyoruz. Var bir hata…