Ne İçin Birlik…

Pir Sultan’ın “Gelin canlar bir olalım.” şeklindeki hümanist çağrısının üzerinden yüzyıllar geçti. “Bütün ülkelerin işçileri, birleşin.” diyerek büyük birleşme davetini gerçekleştiren Komünist Manifesto bile neredeyse iki yüzyıllık geçmişe sahip. Her ikisi de egemen güce karşı bir başkaldırı daveti olarak, birlikte olmanın gücünü insanlık için daha iyi bir yaşam ve daha yaşanılası bir Dünya idealine sunmayı amaçlayan çağrılardır ve zaman/mekan sınırlarını aşan evrensel çağrılar olarak, kuşkusuz halen geçerli ve değerlidirler.

Oysa modern zamanlarda birlik meselesi çoğunlukla pragmatist bir içerikle çıkar karşımıza. Ve birlik kavramı bazen tekçi faşist politikaların bayrak kavramı, bazen sömürgeci politikaların sürdürülebilmesinin kestirme yolu olarak kullanıldı, kullanılıyor.

Tartışma konumuz bakımından birlik kavramının da oldukça yıpratılmış olduğunu kabul etmeliyiz. Yargıda Birlik gibi iktidar işbirlikçisi, ya da daha doğru bir ifadeyle yürütmenin taşeronu bir oluşum önümüzde dururken, yargı erkinin teorik düzlemde de olsa bileşenlerinin birlikteliğini çok özenli tartışmak gerekir diye düşünüyorum.

2006 yılında kurulan YARSAV’ın, yargı erkini kullananların önemli bir örgütlenme çabası olarak tarihsel önemini kabul etmekle birlikte, gelişen süreçlerde bireysel olarak ayrılmalar ve kurumsal olarak bölünmeler nedeniyle bu örgütlenmenin istenen katkıyı sağlayamadığını kabul etmek gerek.

YARSAV’ın kurucu başkanı Ö. Faruk Eminağaoğlu’nun, kurulup kapatılan sonra yeniden kurulan YARGI-SEN girişimini de dikkate aldığımızda, bu alanda bir arayışın olduğu görülmektedir. Kabul etmek gerekir ki bu aynı zamanda olağan bir gelişmedir.

Büyülü bir sözcük olarak adeta mucize yaratmasını beklediğimiz “birlik” olmaktan her zaman olumlu bir karşılık alınamıyor ne yazık ki. Üstüne üstlük, güce karşı olması bakımından olumlu bir kavram olan birlik, pek ala gücün etrafında toplanma şeklinde çok olumsuz bir işlev de görebilir.

Türkiye’yi yöneten gücün son dönemlerde yoğun olarak topluma dayatmakta olduğu, “Hep birlikte Türkiye’yiz.” sloganı bu olum-
suzluğa örnek olabilecek niteliktedir. Nitekim bu sloganın hep birlikte kaçak saraya biat etmeyi öngören bir birlik çağrısı olduğu çok kısa sürede açığa çıktı bile. Kısa süre önce Baro Başkanlarını arkasına dizerek saraya topuk selamı çakan TBB Başkanı ile 15 Temmuz’un boğucu baskısıyla Yenikapı’ya arzı endam eden CHP Genel Başkanı, ali makamın himayesinde gerçekleştirilen Adli Yıl açılış töreninde Saray’a avdet eden zevat arasında yer almayınca zatı şahanelerinden yüksek perdeden “kendinize gelin” uyarısı almaları kaçınılmazdı ve uyarıldılar.

TCK’nın yargı bileşenleri olarak tanımladığı, yargıç, savcı ve avukatların, yargının kuşatılması, baskı altına alınması ve özellikle yürütmenin emrine girmesine karşı mücadele birlikteliği olanaklı mıdır? Teorik olarak evet… Ancak içinde bulunduğumuz süreçte bunu gerçekleştirebilmek oldukça zor. Hain ilan edilmenin çok yakın tehlike olduğu bu dönemde bu başarılabilir mi? Kuşkuluyum.

Kerameti kendinden menkul kuvvetler ayrılığı gibi burjuva demokrasilerinin vitrin kavramlarını eveleyip geveleme kolaycılığına kapılmadan, gerçek bir mücadeleyi örgütlemekten ve sürdürmekten söz ediyorsak elbette.

Kuşkuculuk ve bilimselliğin yerini, iman ve dogmanın aldığı, yargı etiği ve hukukun üstünlüğü ilkelerinin yerine, emre itaat ve gücün üstünlüğü ilkelerinin konulduğu, bilginin değil cehaletin değerli olduğu günümüz Türkiye’sinde; hangi alanda olursa olsun, emeğin ve adaletin yanında yer almanın ve bunu cadı avının acımasızca sürdüğü bu ortamda gerçekleştirmenin çok zor olduğu kuşku götürmez bir gerçek olarak önümüzde durmaktadır.

Diğer taraftan tam da bu nedenledir ki, böyle bir mücadele birlikteliğinin en gerekli olduğu zamanlarda yaşamakta olduğumuz kuşku götürmez bir başka gerçek olarak önümüzde durmaktadır.

O halde, öncelikle yanıtlanması gereken soru;“Ne için birlik?” sorusudur. Yani eylemin amacı üstünde ortaklaşmak gerek ilk başta.

Böyle bir başlangıç zorunludur. Çünkü, özellikle egemen anlayışlara ve yapılara karşı mücadele pratiğinin en problemli konusu amaç birlikteliğinin sağlanamıyor olmasıdır.

Bu türden örgütlenmelerin ve yapıların kişisel ikballer için kullanılmasından söz ediyorum.

Amaçlananın değeri yeterince kavranamadığı için yarı yolda ego kazalarının ortaya çıkmasından söz ediyorum.

Bir potada erimeyi göze alamayıp, kendi rengini ya da özelliğini mücadelenin başat karakteri haline getirme çabalarından söz ediyorum.

Daha da artırabileceğimiz bu “birlik zararlıları”nın etkisizleştirilmesi ilk adım olmak kaydıyla, nesnel kararlar verebilen, bağımsız bir yargı için mücadele etmenin çok değerli ve özellikle içinde bulunduğumuz süreçte çok gerekli olduğu kanısındayım.

Önermeden yerme kolaycılığına kaçmadan…

print