Öğrencilerin Sosyal Haklarına Bakış: Konut Sorunu, Eğitim Sorunu, Vakıf Üniversiteleri Ücretlerin Zam Sorunu

Giriş

Her sonbaharda olduğu gibi, bu sonbaharda da, öğrencilerin güçlükle kazandıkları yükseköğrenim kurumlarının zam talebi, bir de buna ilaveten barınma sorunu acı şekilde gündeme geldi. Çok yönlü can yakıcı sorunlara ilk elden verilebilecek yanıtlar kolaydır: üniversiteler niteliksiz, vakıf üniversiteleri karşılanamayacak kadar pahalı, bir de enflasyon bahanesiyle yüksek oranda zam talepleri gündeme getirildi, buna ilaveten evlerinden uzak kentlere gitmek zorunda olan gençler uygun koşullarda barınma sorunu ile karşı karşıya. Sorunları böylece sıraladıktan sonra, çok rahatlıkla ve süslü cümlelerle, hem vakıf üniversite yöneticilerini hem de siyasileri suçlayıcı yaklaşım yapıp, kendimizi rahatlatabiliriz.

Her sosyal olay veri ekonomik sistemde, birden çok faktöre bağlı olarak, karmaşık ilişkiler içinde toplumsal ya da ekonomik görüntüsüyle ortaya çıkar. Salt görüntüyü tanımlamak, hiçbir analitik değer taşımayan ezoterik[1]yaklaşımdır. Bu yaklaşım ileri düzeyde çözümlemelere mehaz oluşturucu özelliğinin ötesinde analitik bir değeri haiz değildir. Çözümleme ise, görüntünün arkasında etken olup görüntüyü oluşturan, fakat görüntüye yansımayan ilişkilerin açıklanmasıdır. Çözümleme, ilk paragrafta çalakalem çizilen betimlemeci ezoterik yaklaşımdan farklı, detaya inici esoterik[2] yaklaşımdır. Bu yazının amacı görünürdeki sorunların temellerine inerek, ana sebepler örüntüsünü ele almaktır.

Sebepler Örüntüsü

Önce talebelerin konumu, aldıkları eğitimin düzeyi ve yükseköğretimin fiyatlandırılması konularına değinelim. Bu yaklaşımda derhal fark edilmiştir ki, bu başlangıç yetersizdir, zira ilk hamle ekonomik sisteme bakış olmalıdır. Çünkü eğitimin niteliği, talebe dokusunun algılanması ve ne tür eğitime tabi tutulacağı sistem bağlamında devreye girer. Sermaye birikimi mantığı ile çalışan kapitalist sistemde eğitimin işlevi, biyolojik varlığı, sermayenin emrine sunulmak üzere, beşeri sermaye varlığına dönüştürmek, yani emek üretmektir. Emek-sermaye söylemi, ana-akım iktisat yazımında “beşeri sermaye – maddi sermaye” söylemine dönüşür.[i] Talebenin emeğe dönüştürüleceği süreçte karşımıza çıkan sorun, eğitim hizmetinin maliyet bedelini kimin karşılayacağıdır. Meseleye ilk yaklaşımda, maddi sermayenin üretim bedelini sermayedar –patron – karşıladığına göre, beşeri sermayenin üretim bedelini de patronun karşılaması gerektiği sonucuna ulaşırız. Diğer bir deyişle, fazla detaya girmeden, eğitim hizmeti öğrencilere bedelsiz sunulmalıdır.

İlk bakışta makul görülebilen bu çözümleme burjuva ekonomi mantığına uygun bir model değildir. Şöyle ki, maddi sermayeden farklı olarak, beşeri sermaye istihdamında, sermayedar sadece ücret ödemelerini, piyasa koşullarına bağlı olarak, tüketiciye yansıtabileceğinden, emek üretim maliyetinin de sermayeye yüklenmesi ek yük anlamına gelir. Bundan dolayıdır ki, usta ve çıraklık meslek okulları ya da kursları meslek odaları altında genellikle devlet destekli yürütülmektedir. Kısacası, emek üretim piyasası ile emek talebi piyasası birbirinden ayrılarak kademeli olarak her piyasada oluşan artık değer ara ve nihai sermayedarlar arasında bölüşülmektedir. Bu süreçte, nihai üretime gidişte alt ünitelerin birlikteliği olmakla beraber, sömürü oranını yükseltmek amacıyla üretim alanları parçalanarak çoklu sermaye yapılanmalarına yol açan farklı üretim alanları oluşturulur.

***

Yazının devamını Hukuk Defterleri’nin 37. sayısında okuyabilirsiniz.

 

 

 

 

[1] Gözle görünür ve algılanabilir olgu.

[2] Görüntünün dışında, görüntüyü oluşturan olgular, etmenler.

[i] Maddi sermaye olarak bilinen makine, teçhizat vs ölü emek birikiminin yansımasıdır. Ana akım yazımdaki “emek-sermaye” ifadesi Marksist yazımda “değişir sermaye – sabit sermaye” ifadesine dönüşür.

print