Patronlu Bir Hiper Başkanlık Teklifi

Anayasa değişikliği teklifinin gerekçesinde,istikrar en önemli hedef olarak gösterilmektedir. Bu tespit, devletle toplum arasındaki dengeyi daha da bozmaktadır. 2002 yılından itibaren TBMM’de çoğunluğun oluşumunda büyük bir sorun yaşanmaması, siyasal sistemin yönetilebilir olmadığı suçlamasını anlamsız kılmaktadır. Meclisteki disiplinli ve öngörülebilir çoğunluk, hükümet politikalarının gerçekleştirilmesini kolaylaştırmış, muhalefetin desteğine ihtiyaç duymamıştır. Hükümet ve parti yönetimi tek bir kişide toplanmış, TBMM ise hükümet karşısında kurumsal açıdan zayıf kalmış ve bağımsız bir kuvvet merkezi olarak kendisini gösterememiştir. Özellikle iletişim ve örgütlenme özgürlüğü ve hukuk güvenliğinin anlamını yitirdiği böyle bir ortamda, hükümet biçimine odaklı bu değişiklik teklifinin, Anayasanın sistematiği ve içeriği bakımından sorgulanması gerekmektedir.

1. Anayasal Usul  ve Bütünlüğe Aykırılıklar

Teklifle öngörülen hükümler, kendi içerisinde anayasal usul bakımından tutarsızlık ve aykırılıklara yol açtığı gibi, yürürlükteki Anayasa normlarıyla bir anlam bütünlüğü oluşturmaktan da uzaktır.Yalnızca bu kadarıyla bile bu Teklif, Türkiye’nin huku ksistemi ve anayasal geleneklerine büyük zarar verecektir.

Anayasal usule ilişkin aykırılık ve karmaşaya şu örnekler verilebilir;

a. Teklifin sadece bir maddesiyle (md. 19), Anayasanın toplam 58 maddesinde değişiklik yapılmaktadır. “Torba anayasa” olarak adlandırılabilecek bu yöntem, hukuk güvenliğine(Anayasa md. 2), Anayasanın üstünlüğü ve bağlayıcılığına (AY md. 11) ve Anayasanın değiştirilmesi hakkındaki tekliflerin Genel Kurulda iki defa görüşülmesi gereğine (AY md.175) aykırıdır.

b. Anayasanın 77. maddesinde değişiklik öngören Teklif, Cumhurbaşkanlığı seçimi usulüne ilişkin 101. maddeye atıf yapıyor. Oysa bu usul, mevcut Anayasanın 102. maddesinde düzenlenmekte. Anayasanın 102. maddesi ise Teklifin 19. maddesinin e bendi ile yürürlükten kaldırılmak isteniyor. Bu durumda, seçim usulünün son şeklini anlayabilmek için üç ayrı maddedeki düzenlemeyi birlikte değerlendirmek gerekiyor. Bu karmaşık düzenleme yöntemi, bu metnin milletvekilleri ve halk tarafından doğru değerlendirilmesinde büyük zorluklar doğuracaktır.

Anayasanın sistematik bütünlüğünü bozacak hükümlere ise şu örnekler verilebilir;

a. Cumhurbaşkanına ilişkin hükümler, Anayasanın III. Kısım 2. Bölümde yürütme başlığı altında yer almaktadır. Buna karşın teklifte, Cumhurbaşkanın seçim dönemine ilişkin hükümlere yasamanın düzenlendiği 1. Bölümde yer veriliyor (AY md. 77 / Teklif md. 4).

b. Anayasa hukukumuzda milletvekilliğinin “düşmesi” hali dışında (AY md. 84), “düşürülmesi” şeklinde ayrı bir kurum yer almamaktadır (Teklif md. 5).

c. Anayasanın 101. maddesinde, Cumhurbaşkanının tarafsızlığını vurgulayan “Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ile ilişiği kesilir” hükmü madde metni dışına çıkarılırken, 103. maddede yer alan yemin metninde aynı amaca yönelik “üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma” ibaresi varlığını korumaktadır. Aynı şekilde partisiyle ilişkisi süren Cumhurbaşkanı, Anayasanın 104. maddesine göre “Türkiye Cumhuriyetinin ve Türk Milletinin birliğini temsil” edecektir. ABD Başkanı bile böyle bir görev üstlenmemiştir (ABD Anayasası md. 2). Partili bir başkanın böyle bir işlev yerine getirmesi de beklenemez.

2. Demokratik Cumhuriyete Aykırılıklar

Demokratik devletler arasında parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçen bir örneğe rastlamıyoruz. Zira ABD’de var olan kuvvetli liberal iç dinamiklerin bulunmadığı farklı coğrafyalarda başkanlık rejiminin taklit edilmesi, başkanlık rejimiyle bağdaşması çok zor siyasal rejimleri ortaya çıkarmaktadır. Bu tür siyasi uygulamaların vardığı sonuç askeri ya da sivil oligarşik iktidarların diktatörlüğü olmaktadır.

ABD’deki hükümet sistemi, “paylaşılmış kuvvetlerin ayrılmış kurumları” olarak ifade edilebilir. Buna karşılık Teklifle getirilmek istenen düzenlemeler incelendiğinde, yasama ve yürütme arasındaki “ayrımının, belli Devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasıyla sınırlı medenî bir işbölümü ve işbirliği” öngörmediği net biçimde anlaşılacaktır (Başlangıç prg. 4). Parlamentoyu zayıflatıp, yürütmeyi aşırı güçlendirdiği için bu teklif, “Başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik devlet” ile de bağdaşmayacaktır (AY md. 2).

Hatta bütün vatandaşların devlet başkanlığı makamına aday olabilmesini engelleyecek biçimde Cumhurbaşkanı seçilme yeterliliği için “doğuştan Türk vatandaşı olma” koşulunun aranacak olması, dar anlamda Cumhuriyetin gereklerini bile karşılamayacaktır (AY md. 1, 2 ve 66, Teklif md. 8).

a. Parlamentonun Zayıflatılması

Teklifte bu doğrultuda yer verilen düzenlemeler şöyle sıralanabilir;

– TBMM’nin, Bakanlar Kurulunu denetleme ve KHK çıkarma

yetkisi verme yetkileri kaldırılıyor (AY md. 87, 98 ve 91, Teklif md. 6 ve 7).

– Bu bağlamda bilgi edinme ve denetleme araçları kısıtlanıyor. Sözlü soru ve meclis soruşturması kaldırılıyor (AY md. 98, Teklif md. 7).Oysa parlamento gerekli gördüğünde yürütme organı, parlamenterlerden gelecek soruları yanıtlamadığı takdirde yasama büyük darbe alacaktır.

– Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanların meclis soruşturması sonucu Yüce Divana sevk edilebilmesi için gereken çoğunluk TBMM üye tamsayısının salt çoğunluğundan 2/3 çoğunluğuna çıkarılmıştır. Bu durumda, TBMM üyesi ve siyasi sorumluluğu olmayacak bakanların görevleriyle ilgili suçlarından dolayı ceza sorumluluklarına gidilebilmesini, meclis üyesi ve siyasi sorumluluğu olan bakanlara göre orantısız biçimde zorlaştırılmıştır. Üstüne üstlük bir de aynı kişiler kişisel suçları bakımından yasama dokunulmazlığından yararlanabileceklerdir (Anayasa 100, Teklif md. 11).

– Cumhurbaşkanının işlediği iddia edilen suçlardan Yüce Divanda yargılanabilmesi için TBMM üye tamsayısının 2/3’ünün oyu aranacaktır (Teklif md. 10). Böyle bir kurumun işlemeyeceğini, tarihsel örnekler açıkça göstermektedir (Weimar Anayasası md. 59).

– Teklifle çeşitli partilerden ve bağımsız milletvekillerinden oluşan 20 milletvekilinin cumhurbaşkanlığına aday gösterebilmesi önleniyor. Parlamento içinden bu yetki sadece parti gruplarına tanınıyor (AY md. 101, Teklif md. 8).

– Hakim parti siteminin özellikleriyle birlikte değerlendirildiğinde yasama seçimlerinin başkanlık seçimleriyle birlikte yapılması, yasama-yürütme çoğunluğunun aynı partiye geçmesi konusunda ciddi bir etki yaratacaktır (Teklif md. 4).

– Meclisin kendi seçimlerini yenilemesi için şu an basit çoğunluk yeterliyken, Teklifle bu kararı alabilmesi için TBMM üye tamsayısının 3/5’i gibi nitelikli bir çoğunluk aranacaktır (AY md. 77, Teklif md. 12). Ancak bu kararla birlikte Cumhurbaşkanlığı seçimleri de yenilenecektir.

b. Cumhurbaşkanının Güçlendirilmesi

Kuvvetler ayrılığı ilkesi özellikle cumhurbaşkanının yetkileri artırılarak örselenmektedir. Şöyle ki;

– Yürütmenin tüm yetkileri tek kişide toplanıyor. (AY md. 8 ve 104, Teklif md. 9 vd.)

– Cumhurbaşkanının görev ve yetkilerini “Anayasanın ilgili maddelerinde gösterilen şartlara uyarak” yerine getirme şartı kaldırılıyor (AY md. 104, Teklif md. 9).

– Bir yandan Teklifle Cumhurbaşkanına Türk Silahlı Kuvvetlerinin kullanılmasına karar verme yetkisi tanınırken (md. 9), öte yandan Anayasada savaş hali ilânına ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesine veya yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunmasına izin verme yetkisinin Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olduğuna dair hüküm varlığını sürdürmektedir (AY md. 92). Yukarıda belirtilen Cumhurbaşkanının görev ve yetkilerini “Anayasanın ilgili maddelerinde gösterilen şartlara uyarak” yerine getirme şartı da kaldırılınca, bu iki düzenlemenin birbiriyle uyumlu yorumlanması mümkün olmayacaktır. Anayasanın bütünlüğü ilkesi ihlal edilmektedir.

– Tarafsız ve partiler üstü hakem konumu kalkan Cumhurbaşkanının, “Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını” temin etme yetkisinin sürmesinin de bir mantığı kalmamıştır. Siyasi yetkiler kullanan iki organdan biri haline gelen Cumhurbaşkanının, diğer organının üzerinde, kendisiyle düzenli ve uyumlu çalışmasını sağlama gibi bir iktidarının olması düşünülemez. Yalnızca bu düzenleme bile erkler arasındaki denge ve kontrolün hiç önemsenmediğini açıkça göstermektedir (AY md. 104, Teklif md. 9).

– Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar ile üst düzey kamu yöneticilerini tek başına atama yetkisinin tanınması, ABD’den tamamen farklı olarak, başkana dayalı bir yönetimi ortaya çıkaracaktır ( Teklif md. 9 ve 14). ABD’deki hükümet sisteminde ayrılmış kurumlar birlikte devlet yönetimine katılmaktadır. Bu hükümet sisteminde bugün önleyici unsur kuvvetlerin yasama ve yürütme olarak ayrılması değil, başkanlık, başkanlık bürokrasisi, çok sayıdaki komitesiyle Kongre ve nihayet yargı şeklindeki çok sayıda siyasal aktörün varlığıdır. Kongre önemli idari görevlilerin atanmasına da etki etmektedir. Bu özelliklerin olmaması, başkanlık sisteminden tümüyle sapma anlamına gelecektir.

– Temel hak sınırlamaları dışında kalan kanunla düzenlenebilecek tüm konularda, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılabilecektir. Ayrıca Anayasada temel hak sınırlamaları dışında, Teklifte belirtilenin aksine “münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen” başka bir konu da yer almamaktadır. Teklifte kararname çıkarılamayacağı belirtilen “Kanunla açıkça düzenlenen konular” ile “kanunlarda farklı hükümler bulunması hali” ise iki organ arası yetki çatışmalarını çözmeye hiç uygun olmayan muğlak ifadelerdir. Cumhurbaşkanlarının kanun gücünde kararname yetkilerini kötüye kullanarak yasama yerine geçmeye karar verdikleri hallerde, kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı biçimde güç aşırı derecede kendi üzerlerinde yoğunlaşacaktır.Siyaset biliminde bu tür sistemler, “havaleci (delegasyoncu) demokrasiler” olarak nitelendirilmektedir. Yasama organının bu tür kararnameleri reddetme gücünün olmaması, cumhurbaşkanının yasamayı bir kenara itmesi ve yasama yetkisini eline geçirmesi anlamına gelecektir. Bu durumda rejimin otoriter bir tek kişilik iktidara dönüşmesi kaçınılmaz olmaktadır. ABD örneğinde olmayan bu tür kanun gücünde kararname yetkisine ancak Latin Amerika ve Afrika Anayasalarında rastlanmaktadır.

– “Cumhurbaşkanının tek başına yapacağı işlemler ile Yüksek Askerî Şûranın kararları yargı denetimi dışındadır.” hükmünü içeren ve hukuk devletiyle çelişen Anayasanın 125/2. maddesinin yürürlükten kaldırılmasının öngörülmesine rağmen, özellikle yasama işlemi niteliğindeki cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin denetimi bakımından çıkabilecek belirsizlik, TBMM’yi cumhurbaşkanının kötüye kullanabileceği kararnameler karşısında hukuksal korumadan yoksun bırakabilecektir.

– Teklif öngördüğü fesih mekanizmasıyla başkanlık sisteminin özünden ve temel mantığından uzaklaşarak, onun içerdiğigüçlü “frenler ve dengeler” sistemiyle bağdaşmayan, iktidarın bir merkezde aşırı ölçüde yoğunlaşmasına yol açabilecek bir sistem kurmaktadır. Zira fesih / seçimleri yenileme mekanizması tamamen parlamenter sistemlere özgü bir mekanizmadır. ABD örneğinde yoktur. Yasamayı fesih yetkisine başkanlar ancak Zimbabwe gibi birkaç Afrika ülkesinde bulunmakta ve bu yetkiyle iktidarlar kişiselleşmişlerdir. Böylelikle denetlenemeyen aşırı güçlenmiş bir hiper – başkanlık yapısı ortaya çıkmaktadır. Nitekim bu yetki, devlet başkanına, kendi siyasi ajandası ile uyuşmayan parlamento çoğunluklarını her an gerçekleşebilecek bir fesih tehdidi ile engelleme fırsatı verecektir.

– Teklifte yer alan “Cumhurbaşkanının ikinci döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde Cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabilir.” hükmü uyarınca ikinci kez seçilen bir cumhurbaşkanı görev süresini tamamlamak üzereyken erken seçim kararı alınırsa yeniden aday olabilecek ve bir kez daha seçilirse, görev süresi kendiliğinden 15 yıla çıkabilecek ( Teklif md. 12). Bu hüküm, cumhurbaşkanın görev süresini iki dönemle sınırlayan Anayasa maddesiyle çelişeceği gibi meclis çoğunluğuyla aynı partiden olan cumhurbaşkanının görev süresini de belirsiz hale getirir.

Yukarıda ana hatlarıyla değinilen bu Teklifle, başkanlık sisteminin yozlaşmış biçimi olan patronlu bir hiper başkanlık sistemi kurgulanmaktadır. Bu kurgunun temel amacı, yasama ve yargı organlarını çok sınırlı bir alana indirgeyerek, iktidarı kontrol ve denge araçlarından arınmış olarak cumhurbaşkanına bırakmaktır.

print