“Kimseye etmem şikâyet; ağlarım ben halime
Titrerim mücrim (suçlu) gibi baktıkça istikbalime
Perde-i zulmet (karanlık perdesi)
çekilmiş korkarım ikbalime
Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime…”
Yukarıdaki dizeleri okuyunca, az da olsa Türk Sanat Müziği dinlemiş her okuyucu İhsan Arif Hanım’ın bu eserini hemen hatırlar. Ancak dillere pelesenk, “Kimseye Etmem Şikâyet” eserinin nasıl yazıldığını pek az kişi bilir. Sözlerin yazarı İhsan Arif Hanım bu sözleri 13 yaşında babası tarafından zorla evlendirilip, İzmir’e evli bir kadın olarak gönderilirken yazar. Anlayacağınız üzere, Türkiye’de çocukların küçük yaşta evlendirilmesi meselesi yakın zamanın sorunsalı değildir. Ne yapsak kaçamadığımız, bugün de önümüzde duran, engel olmadığımız, utançtır kaçılmaz. Çocuktan gelin yapanların üzerimize çektiği karanlıktır, kurtulunmaz.
5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nda Yapılan Değişikliğe Kadar Geçen Süreç
Geçtiğimiz beş sene içerisinde Adalet ve Kalkınma Partisi ile sağ ve kendini liberal sol olarak konumlandıranlar arasında kurulan oydaşmanın sona erdiği çok açık. Bu cepheler arasındaki makas açıklığının nedenlerinin başında Adalet ve Kalkınma Partisi’nin en azından söylemde milli görüş çizgisine dönmesi olarak açıklanabilir. AKP’nin ilk dönem batı yanlısı tavrından vazgeçip Milli Nizam ile başlayıp Saadet Partisi ile devam eden yeşil kuşak İslamcı ve milliyetçi bir çizgiye doğru kaydığı gözlemlenebilir.
Liberaller/merkez sağ ile bağı kopan AKP hükümetinin, önceki ortaklığına ilişkin vereceği ödünlerden vazgeçtiği, önceden açık bir biçimde yürütemediği, radikal İslamcı hareketlerin uzantılarını medeni/sivil hayata döktüğü de bir başka dikkat çekici noktadır. Böylece AKP rotasını liberal, ılımlı İslamdan, körfeze yakın radikal İslamcı bir politikaya kırmıştır. Bu sebeple, AKP hükümetinin müftülere nikâh yetkisini veren yasalaştırmayı gerçekleştirmesi kolaylaşmıştır.
Bu sürece elbette ki, son beş sene içerisinde gelinmemiştir. Eğitimdeki dönüşüm, düz liselerin yerini imam hatip liselerinin alması, öğretmen liselerinin kapatılması, sekiz yıllık kesintisiz eğitimden 4+4+4’e geçiş, yurtların vakıflara, cemaatlere teslim edilmesi, müfredattan evrimin kaldırılması, kürtaj süresinin kısıtlanmasına yönelik düzenleme girişimleri, hamile kadınların dışarıdaki görünüşlerine ilişkin çirkin beyanlar ve benzerleri uzun erimli siyasal dönüşüm, medeni haklara ilişkin laik kazanımların tek tek sonuna gelindiğini göstermektedir.
Laiklikten geriye kalan gündelik hayatta karşılığını bulan her unsur değişik biçimlerde yok edilmeye çalışılmaktadır. Türkiye’de medeni hayatta kadınların özgürlüğü ile laiklik başat gitmiştir. Bugün de sonra da laiklik yaşadığı sürece kadınlar özgür kalacaktır.
…
Yazının devamını Hukuk Defterleri’nin 12. sayısında okuyabilirsiniz.