Eğitim sisteminde ne zaman bir değişiklik yapılmak istense, yeni uygulamanın boyutları ile orantılı olarak dillerden düşmeyen kelime “pilot” oldu.
Yeni bir ders müfredata eklenecektir, “önce ‘pilot’ okullarda deneyelim” denir. Yeni sınav sisteminin örnekleri önce pilot illerde uygulanır.
Maskat, “uçak kalktığında” bir kazaya meydan vermemektir. Ancak milyonlarca kişiyi ilgilendiren “pilot uygulamalar” çoğu zaman, uygulanmak istenen yeni sistemin sıkıntılarını tüm ayrıntıları ile ortaya çıkarmaz, ancak ipuçları verir.
Yine de bilinir ki, pilot uygulama ile başlayan yeni sistemden, uygulamanın yürütücü pilotu “alarm verse de” vazgeçilmez…
***
Bir de “otomatik pilot” var…
“Milli Eğitim arazisini”, istenildiği zaman istenen her türlü değişikliğin yapılabilmesi için “uygun” hale getiren eski Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’ten duyulmuştu. Nimet Çubukçu’ya bakanlık koltuğunu devrederken “devrim niteliğinde adımlar attık, işler otomatik pilota bağlanmıştır, yeni bakana yol haritası verilmiştir” demişti.
Bu açıklamadan sonra, olması gereken, “pilot uygulamalara” son verilmesiydi. Yani Milli Eğitim’in temel eleştirisi haline gelen, sistem değişikliklerinin bitmesi… Ancak, görüldü ki, uçak değil “pilot uygulamalar” otomatiğe bağlandı.
***
“Pilot”, o günden bugüne, milyonlarca kişiyi etkileyen “uygulamalara” imza attı. Ancak pilotun dikkat çeken bir özelliği daha vardı: Sessizliği…
Misal: 4+4+4 sistemi…
Sistemi tanımlayan yasa tasarısı, Şubat 2012’de Meclis’e sunuldu. Ankara’nın eğitim muhabirleri, böyle bir sistem hazırlığının olduğunu, sistemin bazı ipuçlarını aylar önce öğrenmişti. Haberler yazıldı. Manşetler çekildi, yeni bir sistem doğuyordu… Ancak o dönemin Milli Eğitim Bakanı, hükümete yakın gazeteleri arayarak, sistemde bir değişiklik olmadığında diretti, “manşetleri yıktı.” 3-4 ay sonra, yeni sistemin yasası Meclis’e geldiğinde, sessizliğe büründü.
***
“Dershanelerin kapatılması” da “pilot”un temel sorunlarından biri oldu. “Baş pilot” hep söylüyordu ama, “otomatik pilotlar” bir türlü meseleye eğilemiyordu. Yeni bir bakan bu işle görevlendirildi. Müsteşarı ile birlikte çalışırken, yine manşetler atıldı: Eğitimde büyük darbe.
Bakanlık, “Bakanlığımız, dershanelerin özel okullara dönüşmesini kolaylaştıracak bazı teşvikleri öngören bir yasa hazırlığı içindedir. (Haberde) mevzuat çalışmaları ile ilgili, kamuoyunu yanlış yönlendirecek yalan unsurların monte edildiği görülmektedir.” açıklamasını yaptı.
Haber doğruydu ama, yanlış yazılmıştı. “Pilot” bu açıklamadan sonra yine sessizliğe büründü. Dershaneleri özel okula dönüştüren tasarı yine 3-4 ay sonra Meclis’e sunuldu.
“Eğitimde devrim niteliğinde adımlar” için kullanılan temel kavram “pilot”, kardeş kavramı “proje” ile birlikte karşımıza çıktı bu kez: “Proje okul…” Eğitimin imam hatipleştirilmesi, dinsel eğitimin müfredatın içine işlemesi “projesi”, artık ikinci aşamaya geçmişti. “Baş pilot”un oğlunun talimatı ile 1 milyon imam hatipli “projesi” tamamlanmış, nicelik sorunu çözülmüştü. İkinci aşama, “nitelik” projesi devreye girdi.
“Proje okul” adımı, aslında diğer bir projenin içine yedirildi. “Dershaneleri kapatma” projesine ilişkin mevzuatın içindeki bir madde, o zaman dikkati çekmişti ancak, uzun zamandır yaşanılan bunalımın temeli olan tartışmalar başladığından, önemsenmemişti.
Düzenlemeye göre, “otomatik pilot” istediği okulda projeler başlatacak, bu okulun yöneticileri de yine “otomatik pilot” tarafından belirlenecekti.
O dönemde sistem şöyle anlatılmıştı, pilotlar tarafından: “Örneğin futbol üzerine ihtisaslaşan bir lise isteniyor. Milli Eğitim sistemi içinde bir yöneticisi olacak, ancak ona bir yönetici yardım edecek. O da misal: Fatih Terim…”
Bu kadarı anlatıldığı için sıkıntı yoktu. Ancak daha sonra bir düzenleme daha yapıldı. “Bir öğretmen bir okulda 8 yıldan fazla görev yapamayacak. 9. yıl okulu değiştirilecek” denildi. Bu da “40 yıl aynı okulda görev yapan öğretmenler var” sözleri ile açıklanmaya çalışıldı.
Eğitim otomatik pilota alındığından, tehdidi farkeden; müdürler, öğretmenler değil öğrenciler oldu… Mezuniyet törenlerinde uygulamayı protesto ettiler.
Öğrenciler sevdikleri, o okulda, eğitim öğretime hizmeti ile sivrilmiş öğretmenlerinin görev yerlerinin değiştirilmesini istemiyorlardı. “Pilot” sessizdi.
***
“Pilot” yine sessizdi.
Ama, bir iç yazı hazırladı. Yazının içeriği “talimat” da değildi, “genelge” de değil, “mevzuatı hatırlatan bilgilendirme” de değildi:
“Son günlerde bakanlığımızın bazı güzide kurumlarının isimleri, yazılı ve görsel medyada siyasi çıkar amaçlı kullanılarak yıpratılmakta ve dolayısıyla imajları olumsuz etkilenmektedir…. bazı siyasi çevreler ve STK’lar tarafından organize edildiği anlaşılmaktadır… Okullar üzerinden bu mahiyette siyasi içerikli bildiri yayımlanması suçtur… iyi niyetli girişimler olmadığı görülmektedir… meri mevzuat çerçevesinde işlem yapılması…”
Sistemin ayrıntılarını tam olarak bilmediği için endişelenen öğrencilerin protestoları, sistemin ayrıntılarını açıklamayan bakanlık tarafından bastırılmak istenmişti. Pilot yine sessiz ama hırçındı…. Uçak havadaydı, sistem işliyordu. Tam da bu sırada “baş pilot” ses verdi. “Proje okulların yönetimine akademisyen müdürlerin atanmasını” istediğini söyledi. Yani bir proje okulun başına “ilahiyat profesörü” istiyordu…
Proje okulların öğretmenleri bir bir okullarından alınıyor, başka okullara gönderiliyordu. Öğrenciler ve veliler protesto ediyordu.
Veliler ve öğrenciler, amacın proje uygulanmak için seçilen okulun, niteliğini değiştirmek olduğunu söylüyorlardı. Öğretmenler ellerinde bavul yeni okullarına giderken, protestolar polisiye önlemlerle engellenmek isteniyordu.
Pilot, bir konferansa katılacaktı. Önü muhabirler tarafından kesildi. Öğrenciler-veliler, silahların gölgesinde eğitimin “proje” adı altına dinselleştirmesine karşı çıkarken, “pilot” sorulara 3 kelime ile yanıt verdi: “Hayır, hayır, hayır…”
Soruları yanıtlamayan “pilot”, “sessiz kalması gerektiğini…” açıklıyordu. Yılların deneyimi ile “hayırda hayır var mantığı”nı işleten pilot, her zaman olduğu gibi “sessizliğin ikrardan geldiğini” unutuyordu.
Deneyimli öğretmenler ellerinde bavul, okuldan okula koşarken, mahkeme koridorlarından haber geldi…
Bir öğretmen sendikası, “proje”nin hukuksuz olduğu gerekçesiyle, mahkemeye başvurmuş, en yüksek idare mahkemesinin en yüksek kurulu, konuyu Anayasa Mahkemesi’ne taşımaya karar vermişti…
Ziller neye çalacak?
Tüm bu planlar doğrultusunda proje olarak seçilen okulların zilleri neşeli ezgiler içermeyecek. Her şeyden önce okulların yönetici ve öğretmenleri doğrudan atanacak. Bu demek oluyor ki, MEB, bu okullar için akademik ve idari kadrolarında bugüne kadar uyguladığı hiçbir kurala uymayacak. Mevcut öğretmenler içinden görev süresi 8 yılı bulanlar başka okullara gönderildi. Yönetmeliğe göre, öğretmenler, kendi istedikleri okula atandı. Ancak yönetmelikte geçici madde, isyanın temelini oluşturdu. O öğretmenlerin birçoğu il milli eğitim müdürlükleri tarafından res’en gönderildi. Proje okullarda gönderilen öğretmenlerin yerine gelecek kadro için ise herhangi bir yazılı sınav, sözlü sınav, liyakat koşulu konulmadı. Tek koşul öğretmen olmaya bağlandı. Gerisini “pilot” halledecek.
Böylece darbe girişiminden sonra en çok gündemde olan liyakat tartışması, bu okullar için yeni bir pencereye açılacak. Pilotun muteber gördüğü kadroların liyakatinin yeterli olmadığı yerlere getirilmesi tartışması proje okullar için uzun yıllar geçerli olacak. Bu da okulların eğitim kalitesine yönelik soru işaretlerini beraberinde getirecek.
Bu soru işareti de yıllar içinde sınavlardaki başarı oranları ile kendisini gösterecek.
***
Proje okulların eğitim sisteminin kangreni haline gelen sınavlarla da problemi olacak.
Şu anda mevcut okuyan öğrencilerin mezun olması ile, eğer MEB gerekli görürse, okul öğrenci alımı için yazılı ve sözlü sınav yapabilecek. Bu kural sadece ortaokul bölümü olan liseler için uygulanacak. Ama yine de bu MEB’in kendi sınav sistemi dışında, bu okulların bağımsız bir sınav düzenleme yetkisi ile donatılması anlamına gelecek. Yani bu okullar MEB’in merkezi sınav sisteminin dışında kalacak.
***
Türkiye’nin gözde liselerinin öğrencilerini isyan ettiren proje okulları düzenlemesi Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu tarafından Anayasaya aykırılık gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne taşındı. Kurul, proje okullarına yönetici ve öğretmen görevlendirilmesinin kararının doğrudan Milli Eğitim Bakanı’na bırakılmasını “sınırı belli olmayan ve herhangi bir ölçüte dayanmayan çok geniş bir yetki” olarak değerlendirdi. “Yasama organı tarafından temel ilkeleri konulmadan, çerçevesi çizilmeden, sınırsız, belirsiz, geniş bir alanı düzenleme yetkisinin yürütme organının bir parçası olan Milli Eğitim Bakanı’na bırakıldığı” ifadelerinin kullanıldığı kararda, düzenlemenin, hukuk devleti ilkesine aykırı olduğu ifade edildi.