Kaybettiğimiz önce arkadaşım, sonra meslektaşımdı: Ceren Damar Şenel. Ben onun kısa ve güzel hikayesine dokunabilmenin ve değebilmenin ne olduğunu gördüm, aklımda hiç unutmayacağım sözleriyle dünyayı ve hukuku nasıl bedeninde taşıyabildiğine şahitlik ettim. Şansımdır ve şanssızlığımdır. Meslektaşım ve arkadaşımdır. Sizlere anlatmak istediğim, bir davanın ötesine geçerek, Ceren Damar Şenel’in bir bilim kadını ve akademisyen olarak portresini çizmek. Parlak ve genç bir hukukçunun, genç yaşında bilim dünyasına kazandırdığı kıymetli eserlerini ve çalışkanlığını, işine idealiyle sarılmasını yansıtabilmek. Bunun için, mesleğinden bahsederken gözlerindeki heyecan ve hevesi görmek yeterliydi. Bunu gördüğüm için, bu dirayetin, bilim aşkı ve hukuk sevgisinin unutulmamasını tercih ediyorum. Bir davadan çok daha ötesini, kaybettiğimiz kişinin akademik niteliklerini yansıtmanın önemine inanıyorum.
Ceren’i en son düğününde gördüm, güzelliği ve zarafeti, sessizliği ve sakinliği, dünyaya bakışındaki asaleti ve naifliğiyle mutluluğunu gözledim. Bugün savunma adı altında söylenen yalanların, hukukun bir kılıf olarak kullanıldığı o iftira dolu pespayeliğin hiçbir değerinin olmadığına, o düğün şahitlik eder.
Ceren, yaşıtımdı. 1992’de Ankara’da doğdu, ilk tanıştığımız gün bana dünyanın farklı yerlerinde eğitimine devam edebilme fırsatı bulduğunu söylemişti, Fransızcayı o yıllarda öğrenmiş, bilime ve akademiye olan tutkusu çok küçük yaşlarında başlamıştı. Alelacele bir tanışmadan doğum günlerimizin aynı gün ve aynı yıl olduğunu fark ederek ayrılmıştık, ikimiz de hukuk fakültesini bitirmiştik. Benzerliklerimiz, dünyaya ve bilime bakışımızdaki ortaklık, çok güzel bir sohbetin ve akademik yol arkadaşlığının tortularını atacak gibiydi. Cevheri ve zarafeti gözlerinden okunan, pasparlak bir yıldız gibi, hâlâ öyle. Tanıştığınızda, inceliğine hayranlık duyacağınız çok özel bir ruhu olduğunu fark ettiğiniz insanlardandır Ceren, öylesine narin ve öylesine nadir. Daha sonra birbirimizi gördüğümüz her sefer, ikimiz de birbirimizi fakültelerimize davet ettik. Her görüştüğünüzde birbirinden bambaşka özelliklerini duyuyordunuz Ceren’in. Kendisi söylemiyordu ama, sezdirmiyordu bile. Siz, onun spora olan ilgisini, elde ettiği dereceleri, kayak, buz pateni, basketbolla ilişkisini tesadüfen öğreniveriyordunuz. Akdeniz’den, Mersin’den öylesine laf açılıyordu mesela, Akdeniz Oyunları’na katıldığını duyuyordunuz. Müzik konuşurken, klasik müzik eğitimini, piyano çalabildiğini öğreniyordunuz. Hiçbirini şaşaalı bir gösterişle, bir kariyer hevesiyle değil; bir duruş, dünyaya en ince yerinden bir bakış olarak anlatıveriyordu. Kendiliğinden. Dünyayı tek boyutlu olarak görmemenin adıydı Ceren, hukuk fakültesini de o yüzden asla o kadar basit bir yer olarak görmedi. Hukuka ve bilime sahip çıkışı, dünyadaki duruşundadır. Kendisine verilen hiçbir görevi savsaklayarak, geçiştirerek, bitirmiş olmak için bitirmediğinden, titizliğini öğrenirdiniz Ceren’in.
***
Yazının devamını Hukuk Defterleri’nin 23. sayısında okuyabilirsiniz.