“Sağır Cumhuriyet” Üzerine: Sesin Siyasal Anlamı

“[S]es olmadan yasa olmaz. Harfin manasız bir kalıntısı olan ses, harfe otoritesini veren, harfi sadece bir imleyen olmaktan çıkarıp, bir edim yapan şeydir.”

“sessizlik mi? seni dövmek için kullandığım bir sopa o, seni

bir sopayla dövüyorum, ses, dövüyorum seni

konuşana kadar, doğru

konuşana kadar.”

Alain Badiou’ya göre tiyatro, düşünceyle bedenin birbirine karışmasıdır; “beden hâlindeki düşüncedir, beden-olmuş- düşüncedir. … İnsanın kendi bedenini dile, düşünceye yem olarak atması[dır]…” Giorgio Agamben ise düşünceyi, “dil içinde sesi arayış” olarak tanımlar. Ilya Kaminsky’nin “Sağır Cumhuriyet” adlı kitabı tam da bu iki ifadeyi çağrıştırır nitelikte. Zira metin, şiir formunda yazılmış bir tiyatro oyunu ve siyaset ile ses arasındaki ilişkinin dolaylarında gezinerek okuru siyaset üzerine düşünmeye çağırıyor.

Kitabın anlattığı hikâye, askerler tarafından işgal edilen bir kasabada yaşayan ve Petya adındaki sağır bir çocuğun kasaba meydanında katledilmesinin ardından bir direniş biçimi olarak işitmemeyi seçen Vasenka halkı hakkında:

“Ülkemiz ertesi sabah uyandı ve askerleri işitmeyi reddetti.

Petya namına, reddediyoruz.

Sabah altıda, askerler sokak arasında kızlara iltifat ederken, kızlar onların yanından süzülerek geçiyor, kulaklarını gösteriyorlar. Sekizde, fırının kapısı asker İvanov’un suratına kapanıyor, oysa en iyi müşterileri. Onda, Galya Ana tebeşirle KİMSE SİZİ İŞİTMİYOR yazıyor askerlerin barakalarının kapılarına.

On bire doğru tutuklamalar başlıyor.”

Sağırlık bir barikat gibi tüm kasabaya kurulurken ve kasaba halkı kendi işaret dilini icat ederken, askerler sokaklara işitme kontrol noktaları yerleştiriyor ve etrafa duyurular asıyorlar. Duyurularda sağırlığın bulaşıcı bir hastalık olduğu ve halkın korunabilmesi için hastalığın yayıldığı yerlerdeki kişilerin karantina altına alınmak üzere teslim olmaları gerektiği bildiriliyor.

***

Yazının devamını Hukuk Defterleri’nin 32. sayısında okuyabilirsiniz.

print