Salgın günlerindeyiz. Geniş emekçi kesimlerin doğrudan tehdit altında olduğu günlerdeyiz. Emekçilerin sorunları çoğalıyor: Etkisizleşen sosyal haklar, iş hukukunun her geçen gün daha da daralan “koruma” işlevi, kapalı devre çalışma modelleri, sağlığa yönelik endişeler, uzun çalışma saatleri, işsizlik… Sorunlar çoğalırken, parçalı ve pansuman tedbirlerin bu süreçte seçenek olduğunu söylemek imkansızdır. Dolayısıyla, emekçiler için seçenek daha net hale gelmektedir: Kamucu, emekten yana, tam bağımsız, planlamacı, aydınlanmacı, laik bir sosyalist siyaset.
Bu yazıda, ilk olarak emekçilerin karşı karşıya kaldığı gelişmeleri ve çoğalan sorunları değerlendireceğim. Ardından bu gelişmelere karşı çözüm üretmekte sessiz kalan muhalefete değineceğim. Son olarak ise bugün oldukça netleşmiş olan siyasal çözümü tartışmaya açacağım.
Çoğalan sorunlar: çalışma yaşamı, sosyal politikalar ve emeğin temsili
Emeğe dair sorunları gözlemleyebileceğimiz üç başlık var: çalışma yaşamı, sosyal politikalar ve emeğin temsili. Çalışma yaşamına baktığımızda, salgın koşullarında evde çalışma pratiklerinin arttığına tanık oluyoruz. Bu pratikler yeni değil kuşkusuz. Diğer yandan, salgın koşullarında hizmet sektöründe ortaya çıkan evde çalışma ne sermayenin ne de emek cephesinin daha önce bilmediği yeni bir duruma işaret ediyor: Zaman ve mekanın birlikte örgütlendiği çalışmanın, daha çok kullandığımız biçimiyle “mesai”nin eve taşınması. İşte bu süreç hem sermaye hem de emek cephesi için yeni bir durumdur.
Evde çalışmayla, sermayenin artı-değeri arttırma amaçlı kullandığı bir çalışma pratiği merkezileşmiş ve farklı emekçi kesimlerine yayılmış durumdadır. Sermaye bu durumu hem üretim maliyetlerini düşürmek hem de mevcut ekonomik koşullarda ihtiyacı olan istihdamı daraltmak için kullanıyor. Emek cephesinden bakıldığındaysa evde çalışma, mesai saatlerinin bulanıklaşması, sömürünün derinleşmesi, işyeri içi sosyal ilişkilerin yokluğunda yalnızlaşma gibi sonuçlar doğuruyor.
***
Yazının devamını Hukuk Defterleri’nin 26-27. sayısında okuyabilirsiniz.