Son yıllarda her seçimin ardından sosyal demokrat veya reformist sol partilerin öne çıktığı durumlarda “yüzünü sola dönenler” diye umut satılırken; yabancı düşmanı, küreselleşme veya Avrupa Birliği’ne “şüphe” ile yaklaşan ve geleneksel sağın dışında kalan isimlerin öne çıktığı durumlarda ise “yükselen sağ” diye her yerde bir umacı görmeye meyleden bir tepkisellik göze çarpıyor.
Bu tepkisellik “yanlış yönde kuantum sıçramalar” ile dünyayı açıklamaya çalışırken, “şeylerin dış görünüşleri ile özlerinin doğrudan çakışması halinde tüm bilimin gereksizleşeceği” unutuluyor. Ortada esasen sermaye düzeninin kitleleri kontrol etmeye dönük bir hamlesi var. Tekil ülkelerde ise bunun yansımaları sosyal demokrasinin veya muadillerinin gücüne bağlı olarak değişiyor.
Bu yazının da temel tezini en baştan söyleyeceksek, sermaye düzeni açısından mesele mevcut tabloda bir türlü yeniden yazamadığı hikayesini buluncaya kadar zaman kazanmaktan ibarettir. Bu yüzden “yükselen sağ” veya “yüzünü sola dönenler” yerine “seçimlerin sonu”ndan bahsetmemiz gerekiyor.
Kapitalizmin “zaferi”: Yoksulluk ve terör
Sovyetler Birliği’nin ve sosyalist blokun çözülmesinin ardından yazılan hikâye, tarihin sonuna gelindiğinin ve kapitalizm ile ideolojisi liberalizmin mutlak zaferinin ilan edildiği, duvarların yıkıldığı bir dünyada sınırların kalkacağı ve hepimizin bir olacağı bir sarhoşluk haliydi.
Küreselleşme ile ticaret, sermaye serbestleşecek; ancak bununla yetinilmeyip “dünya vatandaşı” olacaktık.
Çok değil üzerinden henüz on yıl geçmişken bu hikâye önce yıllarca sosyalizme karşı palazlandırılan selefi cihatçılığının ABD’yi vurmasıyla ve ardından henüz yirmi yıl dahi geçmeden bu hikâye bu kez de 2008 kriziyle duvara tosladı. 1990’larda Avrupa Birliği (AB) ve küreselleşme gibi “akım”lar burjuvazinin sadece günlük acil çözümleri değil temel yönelimiydi.
Tüm bu hikayenin kısa sürede insanların değil sermayenin dilediği yere girmesi, dilediği şekilde pazarını oluşturması, kârıyla birlikte dilediği şekilde bir sonraki uğrağı için devam etmesinden ibaret olduğu tartışmasız hale geldi.
…
Yazının devamını Hukuk Defterleri’nin 13. sayısında okuyabilirsiniz.