Sovyetler Birliği Deneyiminde Yerel Yönetim

1) Yerel yönetimlere dair liberal kurmacalar ve sosyalist perspektif

Reel sosyalizmin çözülüşünden bu yana, yerel yönetimler bahsi liberalizmin düşünsel tahakkümünün en çok hissedildiği alanlardan biri. Devletçilik karşıtı, “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler”ci söylemiyle öteden beri batı demokrasisinin tarihsel geleneklerini temsil etme iddiasındaki liberalizm; günümüzde demokrasi, özgürlük, etkinlik, verimlilik gibi kavramlar üzerinden yerel yönetimler bahsinde de ideolojik hegemonyasını kurmuş durumda.

Yerel yönetimleri on dokuzuncu yüzyıldan beri “yerel halk tarafından seçilmiş kişilerce yönetilen, bir tüzelkişiliği olan, bağımsız ya da özerk bir konumu ve kendisine ait bir maliyesi bulunan yönetsel kurumlar” olarak tanımlayan liberal yaklaşım, bunların batı siyasal geleneğinin aşağıdan yukarıya doğru kesintisiz bir evrim sonucunda geliştirdiği demokratik kurumlar olduğunu ve evrensel bir geçerliliğe sahip bir model oluşturduklarını iddia etmektedir.

Yine liberal iddialara göre kamu hizmetlerinin giderek artan biçimde yerel yönetimlere devri, etkinliği ve verimliliği sağlamanın yanı sıra demokrasinin gelişmesine de katkı koymakta, sivil toplumun bir parçası olan, kendi bağımsız gelir kaynaklarına sahip bulunan yerel yönetimler halka en yakın yönetim birimleri olmaları hasebiyle merkez karşısında dengeleyici bir unsur teşkil etmekte, halkın demokrasi terbiye ve tecrübesini arttırmakta, küreselleşmenin getirdiği eşitsizliklerin aşılmasına imkân sunmaktadırlar.[1]

Bilindiği üzere bu liberal yaklaşımın doğrudan yön verdiği düşünceler olan, yerel makamların her türlü demokratik rejimin temellerinden birisi olduğu, özerk yerel yönetimlerin korunması ve güçlendirilmesinin demokratik ilkelere ve idarede ademimerkeziyetçiliğe dayanan bir Avrupa oluşturulmasında önemli bir katkı sağlayacağı, vatandaşlara yakın bir yönetimi sağlayabilmek için gerekli kaynaklar bakımından geniş bir özerkliğe sahip yerel makamların varlığının şart olduğu ön kabullerinden hareket eden Avrupa Konseyi tarafından 1985 yılında üye ülkelerin imzasına açılan Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı, Türkiye Cumhuriyeti tarafından da bazı çekincelerle 1988’de imzalanmış, 1991 yılında 3723 sayılı yasa ile TBMM tarafından onaylanması uygun görülmüş ve 1 Nisan 1993 tarihinden itibaren yürürlükte olmak üzere 1992’de 92/3398 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile onaylanmıştır. Ülkemizde özellikle AKP iktidarının ilk yıllarında Avrupa Birliği’ne entegrasyon tartışmaları sırasında sık sık gündeme gelen Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı, Kürt ulusal sorununun çözümü için kendisi tarafından geliştirilen demokratik cumhuriyet – demokratik özerklik tezleri ile uyumlu olduğu gerekçesiyle Kürt Siyasi Hareketi tarafından da savunulmakta ve uygulamaya konması talep edilmektedir.[2]

Bütün “demokratik” cilasına ve yurttaşların yönetime katılımına dair tüm parlak vaatlerine karşın, yerel yönetimlere ilişkin liberal yaklaşım tarihsel ve bilimsel gerçekleri tahrif ederek kapitalizmin sosyal devlet anlayışına ve ulusal kalkınmacılığa karşı küresel ölçekte yürüttüğü siyasi-ideolojik taarruzu maskeleyen bir örtü işlevi görmektedir.

Yazının devamını Hukuk Defterleri’nin 9. sayısında okuyabilirsiniz.

print