Söyleşi: Genç Avukatlar Barolara ve Avukatlık Mesleğine Nasıl Bakıyor?

Yaklaşan baro seçimleri güncelliğini her daim koruyan avukatlık mesleği ve meslek örgütüne ilişkin tartışmaları alevlendiriyor. Nitekim avukatlık mesleğinin yargının diğer sacayaklarından ve ülkedeki hukuktan bağımsız düşünülmesi mümkün değil. Sayısı her geçen yıl artan hukuk fakültesi kontenjanlarına paralel olarak genç avukat sayısı da artıyor. Bu anlamda mesleğimize ve meslek örgütümüze ilişkin sorunların genç avukatlarca tartışılması, konuşulması oldukça önemli. Türkiye Barolar Birliği delegesi olmanın 10 yıl kıdem gerektirdiği bir koşulda mesleğimize dair sorunların içinden, çözüm ve cevap hakkına daha işlevli bir şekilde sahip olması gereken genç meslektaşlarla söyleştik.

Bengisu İçten: Öncelikle avukatlık mesleğinin bugünkü durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Selin Aksoy / İşçi Avukat: Avukatlık mesleği bugün kendi idealindeki “kamu görevi” niteliğinden oldukça uzak bir yerde. 500’ün üstünde avukatın tutuklu olduğu bir dönemde, avukatların birbirlerine sahip çık(a)madıkları, kendileri için dahi mücadele et(e) medikleri yerde, onlara ihtiyaç duyan insanlara savunmanlık yapmaları da oldukça zor. Ancak bu yargının durumundan da bağımsız değil elbette. Hukuk güvenliğinin kalmadığı bir dönemde kimsenin yargıya veya adaletin sağlanacağına, adil bir yargılama yapıldığına dair inancı yok. Böyle bir inancı sağlayabilecek bir ortam (ve hatta çaba) da yok zaten. Bilakis “herkesin başına her an her şey gelebilir” duygusu ile yaşıyor insanlar. İktidar da tam olarak insanların böyle bir kaygı/korku ile yaşamasını istiyor. Zira böylece kendisine karşı durmaktan korkan bir kitle yaratmış oluyor.

Çağla Çinili / İşçi Avukat: Mesleğimi gerçekten çok severek yapıyorum ve hukuk fakültesini kazanmadan evvel bile başka bir mesleği seçmeyi düşünmedim. Fakat her geçen gün mesleğin icrası giderek daha da zor bir hal alıyor. Elbette ki avukatlığın doğasında çatışmaların odağında olmak ve uyuşmazlıklarla muhatap olmak var, fakat avukatların sorun yaşadığı tek mesele müvekkillerle olan meseleler değil. Katibinden yargıcına kadar pek çok meslektaşımız adli personel ile hukuki prosedürlerin uygulanmasına ilişkin problem yaşıyor. Sürekli değişen hâkimler ve savcılar sebebiyle pek çok dosya sürüncemede kalıyor, gelen hâkim ve savcılar alanında uzmanlaşmış kimseler olmayabildikleri gibi, verdikleri kararlar ve yazılan en basit müzekkerelerde dahi dava seyrini çok başka mecralara çekecek talepler, beyanlar bulunabiliyor. En basit sehven yapılmış işlemden dönülmesi bile zaman zaman ayları bulabiliyor. Öncelikle bu avukatlar için çok yıpratıcı bir durum, hem mesai hem de moral kaybı oluyor. Meslek değersizleşmesinden bahsediyoruz. Bugün arzuhalciler gibi bir dilekçeyi 50 TL’ye yazdığını belirterek reklam veren avukatların dahi olduğu bir sosyal çevrede işini gereği gibi yapan avukatlar gereken saygıyı görmüyor. Avukatlık zaten stresli bir meslek. Bu gibi meseleler daha fazla yıpranmaya sebep olabiliyor.

Seren Sayan / Stajyer Avukat: Avukatlık mesleğinin itibarını kaybettiği söyleniyor, ama ben bunu kabul etmiyorum. Daha iyi bir işleyiş için ciddi anlamda uğraş veren dinamik gruplar var.Ben genç nesilden son derece umutluyum bu konuda. Uğraş veren bir kişi bile varsa, orada umutsuzluktan bahsetmemek gerek, mücadele devam ettikçe her zaman daha iyisi mümkün.

Coşkun Kızıl / Stajyer Avukat: Avukatlık mesleğinin, diğer mesleklerden farklı olarak, hem kamu hizmeti niteliği, hem de serbest meslek niteliği bulunmaktadır. Bir avukat için esas olan, mesleğin kamu hizmeti niteliğini ön planda tutmaktır. Mesleğin kamu hizmeti niteliğini ön planda tutabilmek de öncelikle ekonomik anlamda güçlü olmaktan geçmektedir. Günümüzdeki uygulamaya bakıldığında meslekteki tekelleşmeden kaynaklı pastanın büyük diliminden, bir kısım avukatların pay aldığı, diğer kısımlardan da kalanların nemalanmaya çalıştığı gözlemlenmektedir. Büyük hukuk bürolarında sigortalı çalışan avukatların, sigorta primleri dahi kuruma gerçek ücretler üzerinden bildirilmemektedir. Bir kısım avukatlar, bürolarına masraf ortağı avukat alarak masraflarını azaltma yoluna gitmektedirler. Baro aidatlarını ve sigorta primlerini dahi ödemekte zorlanan avukatların sayısının oldukça fazla olduğu düşünüldüğünde, özellikle genç avukatların büyük bir kısmının, ya bürolarını kapatıp ya da hiç büro açmadan, başka bürolarda ücret karşılığı çalıştığı veya kamuda ücretli avukatlık yaptıkları görülmektedir. Çok tartışılan “İşçi Avukat” kavramı ise son 10 yıldır kullanılmaktadır. Meslekte yaşanan tekelleşme sonucu avukatlar, istemedikleri dosyalara dahi bakmak zorunda bırakılmakta, sermaye sahibi “Patron Avukat”lar tarafından ucuz işgücü olarak çalıştırılmakta ve sömürülmektedir. Özellikle hukuk fakültelerinden mezun öğrenci sayısının avukat ihtiyacının ötesinde artması, “Patron Avukat”ların elini güçlendirmekte, çalışan avukatının ücreti düşürülmekte ve işten çıkarılması kolaylaştırılmaktadır. Açıkça ortadadır ki, sermaye sahibi avukatlar meslektaşlarını işçileştirmektedir. Şu anda Türkiye’deki avukatların salt çoğunluğunu bu şekilde çalışan avukatlar oluşturmaktadır. Diğer yandan bu şartları kabul etmeyip kendi bürosunu açan avukatlar ise, iş bulma zorluğu yaşamaktadırlar. Ofisini yeni açmış bir meslektaşla, ünlü hukuk bürolarının gelirleri arasında uçurum olmakla birlikte, sorumlulukları ve aidat ödentisi, pul ödentisi gibi giderleri aynıdır. Tüm bunlar göz önüne alındığında barolara düşen görev ve sorumluluklar artmakta ve baroların bu sorunlara ve kaygılara ilişkin ivedilikle kesin çözüm üretebilecek adımlar atması gerekmektedir.

Berk Güngör / Stajyer Avukat: Bugün avukatlık mesleği geçmişteki saygınlığını maalesef yitirmişdurumdadır. Bunun en büyük müsebbibinin ise idarecilerin avukatları sorun çıkaran meslek grubu olarak görmesi olduğunu düşünmekteyim. Yürütülen popülist politikalarla avukatlar hedef gösterilmekte ve yıpratılmaktadır. Yargı erki içerisinde maalesef bir birlik bulunmamaktadır. Aynı şekilde hâkimlerin ve savcıların da avukatları kendi dengi olarak görmeyişi de büyük bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Savunma makamı, yargılama makamı ve iddia makamı kadar önemli ve hatta daha önemli olan kurumun adıdır. Bunun sebebi ise savunma makamının günümüzde, yargılama sürecinin etkin bir şekilde çalışmaya başlamasını ve yürütülmesini sağlamasıdır. Bunun yanında sürecin sağlığını bakımından da en etkin denetimi de yine avukat yapar. Bir diğer sorun ise avukatların yüksek ahlaklı örnek kimseler olması gerekirken bunun yanından bile geçmeyecek fiillerin alenen ve çokça icrası, avukatın toplumdaki saygınlığını yerle yeksan etmiş ve tamiri zor bir güven bunalımına yol açmıştır. Kanaatimce gelecek açısından avukatların önündeki en büyük tehlike de bu son belirttiğim husustur. Çünkü hiçbir avukat bu durumdan söz etmemekte ve kabullenmemektedir.

Aslı Tanta / İşçi Avukat: Bu soruyu, avukat olmayanların gözünden avukatlık mesleğinin bugünkü durumu ile adalet sistemi içerisinde avukatlık mesleğinin bugünkü durumu şeklinde iki yönlü cevaplayabilirim. Bugün adalet sistemi kafkaesk durumda. Avukat olarak mesleğimizi ve varlığımızı koruma mücadelesinde görüyorum ben bizleri, yani tabii ki bazılarımızı. Avukatsız yürütülmeye çalışılan ve bu isteğin açıkça gösterilmekten çekinilmediği bir adalet sisteminin içindeyiz. Adliyelerde gerek toplumsal davaları, gerekse kendi davalarımızı takip ederken avukat olarak varlığımız kısıtlanmaya çalışılıyor, hukukla alakası dahi olmayan, hukuk eğitiminden geçmemiş kişilerin “koyduğu kurallara” uymak zorunda bırakılıyoruz. Adalet sisteminin ve sistemin yöneticilerinin de normatif olmamaktan yana durması aslında belki de insanları en çok avukata ihtiyaç duydukları noktaya getiriyor. Dolayısıyla başlangıçta söylediğim mücadele yersiz ve nedensiz değil. Ama ben bu durumda sistem kadar sistemi kolayca kabul eden, buna razı olan avukatların da payı olduğunu düşünüyorum. Bu da beni avukat olmayanların gözünde avukatlığın bugünkü durumuna getiriyor. Hukuka ve yargıya güven zaten oldukça düşükken; yargıdaki bu dönüşüme avukatlardan da yeterli ses çıkmayınca, toplumun gözünde de avukatlık itibarını hızlıca kaybediyor.

Derya Özcan / Stajyer Avukat: Avukatlık mesleği adaleti temin misyonunda, savunma görevi icra eden, bağımsız, prestijli, serbest bir meslek olmalı. Ancak bugün bağımsızlığını yitirmiş, işçileşmiş ve eski prestijini yitirmiş durumda.

B. İ.: Barolar ve Türkiye Barolar Birliği’nin görev ve işlevi ne olmalıdır? Barolar sadece meslek sorunlarıyla mı ilgilenmelidir? Ülkedeki hukukun değişim ve dönüşümüne ilişkin duruş sergileme ve müdahil olma sorumlulukları var mıdır?

S.A.: Türkiye’de hukukun kendisi bir değişimin ve dönüşümün içindeyken, baroların görevinin sadece meslek sorunları ile ilgilenmek olduğunu söylemek büyük gaflet olur. AKP, sistem üzerinde yaptığı değişiklikler ve OHAL sonrası KHK’ler ve şimdi ise yeni anayasa ve başkanlık rejimi ile beraber, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı ilkelerini ortadan kaldıran düzenlemeler yapmış ve açıkça kendine biat edebilecek kimseleri kadrolaştırmıştır. Yargının üç unsuru olan hâkim, savcı ve avukatlardan hâkim ve savcıların iradelerini yasal değişikliklerle iktidarın ihtiyaçlarına bağlı hale getirmiş, ancak avukatlarla ilgili yapılanmada diğer alanlarda olduğu gibi hızlı olamamıştır. Ancak OHAL KHK’leri ve rejim değişikliği ile beraber Barolar ve TBB üzerindeki baskısının arttığı ortadadır.

Ç.Ç.: Barolar ve Türkiye Barolar Birliği’nin işlevi en başta baro mensubu avukatların sorunlarıyla ilgilenmek diye düşünüyorum. Ama bu ilgi yalnızca baro kurulları ile alakalı bir külfet olmamalı. Bugünİstanbul Barosu’na kayıtlı tüm avukatların aslında böyle bir sorumluluğu var. Bir meslektaşımızın bile başına gelen üzücü bir duruma karşı hepimizin ses çıkarabilmesi gerekir. Bunun haricinde baroların siyasi bir duruşu olmaması gerektiğini düşünüyorum. Fakat burada siyasetten de ne anladığımız oldukça önemli bir mesele. Zira insan hakları ve avukat haklarına ilişkin 21. yüzyıl şartlarına yakışmayacak uygulamalar ve ihlallere ses çıkarmak siyaset değil, öncelikli sorumluluk olmalıdır. Yine barolar ve avukatları ilgilendiren, adalet sistemini çağdaş uygarlık mertebesinden alıp bambaşka mecralara taşıyacak siyasal kararlara karşı da ses çıkarabiliyor olmak siyasete dahil olmak değildir.

S.S.: Baroların aslî görevi mesleğin ve meslektaşların sorunları olmakla beraber yaşadığımız ülkenin sorunlarından soyutlanabileceğimiz bir alanda çalışmıyoruz. Baroların şu anki hâlinin aksine hukuka dair her alanda eleştiren, karşı duran, olanı kabullenen değil; olması gereken için mücadele eden bir duruşu olması gerek. Bu yüzden ülkedeki hukukun değişimine ilişkin sorumluluğu da var elbette.

C.K.: Baro, avukatlık mesleği bakımından çatı mahiyetini ihtiva eden meslek teşekkülüdür. Bu mahiyeti birtakım görev ve sorumluluklar doğurmaktadır. Bu görevlerin başında avukatlık mesleğinin sorunlarına ilişkin tespitler yapmak ve bu sorunlara ilişkin çözümler üretmek bulunmaktadır. Bununla beraber ülkedeki hukukun değişim ve dönüşümünün takibini yapmak, hukuk dışı uygulamaların varlığını tespit ettiğinde bu hususta görüş bildirme ve toplumu aydınlatma gibi görevleri de bulunmaktadır. Ülkemizde son yıllarda hükümetin yargı alanına yaptığı ağır müdahaleler sonucunda toplum nezdinde hukuka duyulan güven ciddi derecede zedelenmiştir. Özellikle “Taraf olmayan bertaraf olur” telakkisiyle yürütülen bir yönetim modelinde yargının bağımsız ve tarafsız oluşu akıllardan uçup gitmiştir. Hâkim ve savcılara doğrudan talimat verme, verilen talimatı yerine getirmeyen hâkim ve savcıların sürgüne gönderilmesi, yüksek mahkeme başkanlarının hükümet yetkilileri karşısında el pençe divan durması vb. gibi uygulamalar ile hukuk ve güven kavramı ülkemizde aynı cümle içinde kullanılamamaya başlamıştır. Bu sebeplerle barolar yalnızca avukatların değil, aynı zamanda hukukun ve toplumun hamisi olmak zorundadır. Temel hak ve hürriyetlerin korunmasını, hukuka duyulan güvenin tazelenmesini, toplumu hukukla barıştırmayı görev addetmelidir. Zira artık ülkede bu görev ve sorumlulukları üstlenecek ve topluma ve yöneticilere bu ülkenin hâlâ bir hukuk devleti olduğunu hatırlatacak bir kişi veya kurum kalmadı.

B.G.: Barolar Birliği hukuk sisteminin üçayağından birini temsil etmekte olup avukatın çıkarlarının yanı sıra toplumun da çıkarlarını korumak mecburiyetindedir. Bağımsız ve özgür fikirlerin daha ilkokul sıralarında dahi tartışılmaya başlanması gerekirken, barolar nezdinde hukuki tartışmaların yanında siyasi tartışmaların yer almaması gerektiğini savunmak abesle iştigaldir. Fikirlerin medeni kulvarda tartışılmaması; apolitik kitlelerin ortaya çıkmasını, merak duygusunda körelmeyi ve buna bağlı olarak hızlı bir cahilleşme ve kültürel çöküşü doğurur. Hukuk sistemleri üzerindeki küçük oynamalar bile toplumun üzerinde büyük etki bırakabilir. Dolayısıyla işinin ehli olan hukukçuların idaresindeki Barolar Birliği de idareciler açısından önemli bir uyarıcıdır. Hükümetler de aynı şekilde bunu Barolar Birliği’nin topluma karşı bir vazifesi olarak görmeli ve saygı duymalıdır.

A.T.: Baro ve Türkiye Barolar Birliği’nin görev ve işlevinin ne olması sorusunun cevabı aslında biraz avukatların bu mesleğe nasıl baktıkları ile bağlantılı bence. Bizler kamu vicdanına yönelik bir iş yapıyoruz. Eğer tüm avukatlar buna bu şekilde bakıyor ise; görevinin, avukatların mesleklerini yaparken yaşadıkları sorunlarla beraber toplumsal durumlarda da ses çıkarabilen bir yönü olmalı. Kamu vicdanına zarar veren her türlü karar ve davranışta; bireylerin hakkını korumaya yönelik bir mesleğin birliğinin ses çıkarması kadar normal bir şey yok. Ama ben tüm avukatların bu şekilde düşündüklerini ve bunu idealize ettiklerini düşünmüyorum. Ülkede hukukun değişimi ve dönüşümüne ses çıkarmak tabii ki öncelikle Baro ve Türkiye Barolar Birliği’nin görevidir. Bu da kamu vicdanının bir gereğidir. Bunu başaran Baro yönetimleri de oldu; ama zayıf kalan ya da hiç yapmamayı tercih edenler de hâlâ mevcut. Ayrıca diyelim ki barolar ve Türkiye Barolar Birliği’nin tek görevi meslek sorunları olsun; bir önce sorduğunuz soru bile sadece bu fonksiyonunu dahi nasıl yerine getirmediğinin açık ispatı oluyor. Böyle bir soruya gerek varsa görev tamamlanmamış demektir.

D.Ö.: Barolar sadece meslek sorunlarıyla ilgili değil, ülkedeki hukukun değişim ve dönüşümüne ilişkin de duruş sergilemeli. Suya sabuna dokunmayan güçsüz bir baro atıl olacaktır.

B.İ.: Baro seçimleri yaklaşırken baroların görev ve sorumlulukları dikkate alındığında bu konuda ne ölçüde başarılılar? Bu görev ve sorumluluklara ilişkin neler yapmalılar?

S.A.: Üyesi bulunduğum İstanbul Barosu ve TBB’nin, AKP’nin yargıya ve yargının asli unsurlarından savunmaya yönelik bu müdahalelerine karşı yeterli mücadeleyi verdiğini düşünmüyorum. Bu nedenle Barolar ve TBB bu dönüşüme kesin bir karşı duruşgöstermeleri, iktidarın Barolar ve TBB üzerinde tahakküm kurmasına engel olmak üzere tüm üye avukatlarını da harekete geçirecek bir çalışma yapmalıdırlar.

Ç.Ç.: Baro seçimlerinden evvel tüm gruplar varlıklarını hissettiriyorlar, fakat seçimlerden 2-3 ay sonra tüm gruplar (seçimi kazanan ekip dahil) unutuluyor. Seçimi kazanamayan ekiplerin de varlıklarını bu süreçte hissettirmesi ve kendilerini, amaçlarını avukatlara anlatabilmeleri lazım. Bunu sık yapılacak etkinlik ve toplantılarla gerçekleştirebilirler ve fakat maalesef yılda iki veya mesai saatlerinde olan bu etkinliklere yeterli katılım sağlanamıyor.

S.S.: İnsanların mesleğin itibarını kaybettiğini söyleme nedeni tamamen barolar. Baronun sahip çıkmadığı avukata halkın saygı göstermesini beklemek fazla iyimser bir yaklaşım olur. Bu nedenle barolar ilk olarak kendi eliyle yarattığı bu algıyı değiştirmeli. Adaletin tesisinde hâkim savcılar kadar avukatların da can alıcı görevleri olduğunu önce yönetimdekiler anlamalı, buna göre davranmalılar. Zaten sonrasında bahsettikleri ‘kaybedilen’ itibarımız geri gelecektir. Avukatlık sınavı yapılması konuşuluyor mesela bu da başlı başına bir hakaret. Üniversitelerde kontenjanları arttırıp, mezun olduktan sonra ‘hadi bir sınav yapalım aranızdan eleyelim bir kısmınız işsiz kalsın’ demek ne kadar doğru bir yaklaşım olabilir? Bunun yerine ilk aşamayı düzene sokmak gerekiyor, en basiti kontenjanların düşürülmesi için uğraş verilebilir. Avukatlara olduğu kadar stajyerlere de özverili bir yaklaşım olmalı. Zamanında stajyerlere yardım için ortaya atılan baro pulu fikri, şimdi stajyerlere geri dönüşümlü kredi vermek için kullanılıyor. Paraya bu kadar kıymet verilip avukatlara aynı değerin verilmemesi acı. Hâkim savcı stajyerleri 4.000 TL civarında bir ücretle başlıyorlar, ama stajyer avukatların ücret alması yasaklanıyor. Bu noktada bile avukatları daha aşağıda gören bir anlayış var. Adliyelerde işleyiş son derece yavaş ve çoğu yerde usulsüz. Şikâyet edilmesine rağmen bir sonuç elde edilemiyor. Sonuçsuz kaldıkça da mesleğini hakkıyla icra etmeyen bu kişiler iyice arsızlaşıyor. Çoğu adliyede bu noktada hassasiyet gösterilmesi ve ilgili kişilere gerekli işlemlerin yapılmasını sağlamak gerekiyor.Şimdiki baro bu nedenlerle bence çoğu konuda başarısız. Sesi çıkmayan, her şeyi kabullenen, mesleği de, meslektaşları da umursamaz bir baro var.

C.K.: Baroların görev ve sorumlulukları denilince güncel olarak ilk akla gelen sorun Stajyer/Genç/İşçi avukatların sorunlarıdır. Stajyer avukatların mesleki olarak kendilerini geliştirmeleri için düzenlenen 1 yıllık yasal staj süresince meslekle bağdaşmayan her işe koşuşturulmaları, bu süre zarfında düşük ücretlerle ve ücrete tabi olmayan fazla mesailerle çalıştırılarak ucuz iş gücüne dönüştürülmeleri; genç avukatların mesleğe yeni atılırken büyük hukuk bürolarıyla rekabet etmek zorunda kalmaları, bu zorlu rekabet şartları yetmezmişgibi birde bu hukuk bürolarının reklam yasağına uymayarak rekabet çıtasını daha fazla yükseltmeleri, yıllık kazançları arasında milyonlarca liralık fark bulunmasına rağmen baro aidatının her avukattan eşit düzeyde alınması; işçi avukatların fazla mesailerinin ödenmemesi, düşük ücretlerle çalıştırılmaları ve işçi avukatlık tanımının kabul görmemesiyle beraber bu sorunların çözümüne ilişkin yasal bir düzenlemenin olmayışı vb. sorunlar bulunmaktadır.

Barolar belirtilen sorunlara ilişkin çözümler üretmekten çok uzak kalmaktadır. Baroların mevcut sorunlara kulak tıkayışı avukatlar tarafından baroların varlık amacını sorgulatır hale gelmiştir. Bu sebeple ilk olarak avukatların barolarla barıştırılması gerekmektedir. Teknolojik gelişmelere uygun olarak mobil anketler yapılmalı ve sorunların çözümüne bu noktadan başlanmalıdır. Bu anketler bir nebzede olsa temel sorunların baroya iletilmesini sağlayacak ve avukatların taleplerinde baskıcı bir rol oynayacaktır. Taleplerin baroya doğru bir kanaldan kolektif olarak iletilmesi mesleki birlik ve beraberliği de canlandıracaktır.

B.G.: Türkiye’deki baroların sorumluluk bilincine sahip barolar olduğu kanaatinde değilim. Baro idarecileri genellikle konumlarını şahsi çıkarları uğruna kullanmakta olup avukatları, stajyerleri veya toplumun diğer kesimlerindeki hukuki problemleri yeteri kadar önemsememektedir. Olması gereken ise baroların, sivil toplumun gücünü kullanarak iktidarlar üzerinde baskı oluşturmasıdır. Tabii bunun için öncelikle bireylerin değil, toplumun çıkarlarını korumayı hedefleyen yüksek ahlaklı yöneticilerin, baroları saygı duyulan ve beyanları önemsenen kurumlar haline getirmesi gerekmektedir.

A.T.: 2011 yılında stajıma başladım, 2012 yılında avukat oldum, Baro ile bağlantım en çok bu süreçte gerçekleşmiştir. Avukat olduktan sonra sadece faaliyet belgesi alma seviyesinde kaldı. O da gerekli olduğu için, yoksa onu da yapmazdım sanırım. Benim bir meslek örgütüm var, ama bunu böyle hissetmiyorum. Sanırım görev ve sorumluluklarını yerine getirirken “biz varız” diye güvence verebilmeli hem avukatlara, hem de -ki bence daha da önemlisi- topluma.

D.Ö: Baro görev ve sorumlulukları dikkate alındığında mesleki sorunlara başarılı bir şekilde eğildiği söylenemez. Daha aktif, planlı ve örgütlü çalışmalı. Avukatların hakları ve bağımsızlığı konusunda tam destek vermeli ve bundan ödün vermemelidir.

B.İ.: Stajına devam eden ancak kısa sürede İşKanunu’na tabi çalışacak ya da halihazırda buşekilde çalışmaya başlamış avukatlar olarak bağlı çalışan avukatların/işçi avukatların mesleki statüsü, hakları, sorunları ve bu sorunların çözümüne ilişkin düşünceleriniz nelerdir?

S.A.: Stajyer avukatlar, hem öğrenci olarak kullanabildikleri haklardan hem de avukat olduklarında kazanacakları kimi haklardan mahrum bir dönem geçiriyorlar. Bu dönem “geçiş dönemi” olarak 1 yıllıkmış gibi görünüyor ise de bu süre zarfında gördükleri muameleye baktığımızda, bu dönemin oldukça uzun sürdüğünü bile söylemek mümkün. Ancak mesele süre meselesi değil, koşullar meselesi.

Olması gereken, stajyer avukatın üniversitesinde aldığı hukuk eğitimindeki teorik bilgiyi uygulamaya ilişkin bilgi ve beceri ile birleştirmesidir. Yargılama sürecinin işleyişine dair deneyim kazanmak ise bu sürenin en iyi imkân ve koşullarda geçirilmesine bağlı. Ancak bu imkân ve koşulu, öğrencilikten yeni çıkmış bir stajyer avukat kendi çabası ile sağlayamaz. Barolar bunu sağlama ve denetleme görevini derhal üstlenmelidir. Bununla beraber, kredi yerine burs imkanının sağlanması, ekonomik olarak yoksunluk içinde bulunan stajyer avukata çeşitli imkanların sağlanması yönünde çalışmalar yapılması gerekir. Kaldı ki işçi avukatlar ve genç avukatlar açısından da Baro ve TBB’ye düşen birçok görev vardır. Bugün stajyer avukatlar gibi çalıştıkları işyerlerindeki işçi avukatlara yönelik mobbing, taciz, kötü muamele ile iş mevzuatına ve meslek etiğine aykırı davranışların engellenmesi yönünde etkili mücadele sağlanmalı ve denetim yapılmalıdır. İşçi avukatların ekonomik ve sosyal haklarının düzenlendiği ve işveren avukatların açtığı davalar nedeniyle yürütmesi durdurulan “Bir Avukat Yanında, Avukatlık Ortaklığı veya Avukatlık Bürosunda Ücret Karşılığı Çalışan Avukatların Çalışma Esaslarına İlişkin Yönetmelik”in içeriğinin uygulanması için hukuki ve hukuk dışı bir mücadele verilmesi gerekir.

Ç.Ç.: Stajyer arkadaşlar içerisinde gerçekten çok zor şartlarda çalışanlar var. Mesleğe yönelik gelişim sağlamak zorundalar, ama birçoğunun maddi olanakları kısıtlı. Çünkü stajyer maaşı bir ev kirasını karşılamaya bile yetmeyecek düzeyde oluyor. Hâl böyleyken de çoğu adeta sömürülüyor, icra katibi olarak kullanılıyor, getir götür işlerine koşuluyorlar. Hatta ne yazık ki bazı meslektaşlar onlara gözden kolay çıkarılabilecek eleman olarak bakıyor ve zaman zaman mobbinge varan tutumlar sergiliyorlar. Burada empati kurabilmek önemli. Stajyer haklarına ilişkin bir şeyler yapmaya çalışan stajyerlerin uğraşları sonuçlanana kadar zaten stajları bitiyor ve girişimleri çoğu zaman yarıda ve havada kalıyor.

S.S.: Henüz stajyer avukatım, direkt staj bitiminde de başlayan problemlerimiz var. Mesela stajdan sonra ruhsat gelme süreci çok sıkıntılı. 60 güne kadar ancak geliyor ve bu süreçte statüsüz kalıyoruz. Ruhsat geldikten sonra da yemin randevusu almamız gerek bu kez o süreci bekliyoruz. Bu süreçte kendi işlerimizi alma imkânımız olmuyor, stajyer gibi çalışmaya devam ediyoruz. Sürecin tamamlanması neredeyse 3 ayı buluyor ve bu göz ardı edilebilecek bir süre değil. Daha hızlı ve faydamıza işleyen bir sistem olması gerekiyor. Ruhsatı almak için de 2.000 TL civarı bir ödeme yapıyoruz. Stajyerlerin ücret karşılığında çalışması yasakken, ruhsat için yüklü meblağ ödememizin beklenmesi büyük bir tezat oluşturuyor. Çok fazla mezun var ve en kalabalık baro İstanbul Barosu. Kendi bürosunu açma imkânı olmayan veya bunu tercih etmeyen kişiler bağlı olarak çalışıyor. Staj bitiminde tamamen kurtlar sofrasına atılıyor genç avukatlar. Kapitalist sistemde belli bir saat sınırı olmadan, fazla mesaili, düşük ücretli çalışmaya mecbur bırakılıyorlar. Bağlı çalışan avukatların asgari olarak alacağı ücret belirlenebilir, saat sınırı getirilebilir. Adliyelerde işleyişin usulsüz olabildiğini belirtmiştim. Bunun neticesinde işçi avukatlardan bu usulsüz işleyişe ayak uydurmaları bekleniyor. Çoğu işveren, çalışanlarının meslek onuruna yakışmayan davranışlar sergileyerek sadece işi bitirmesiyle ilgileniyor. (Ellerini temiz tutmak isteyen kişiler sizi çamura bulamaktan asla çekinmiyor.) Bu noktada ne yapılabilir bilmiyorum ama temelinden usulsüz işleyişi durdurmak her şeye çözüm olacaktır.

C.K.: Bağlı çalışan avukatların temel sorunlarının başında statülerine ilişkin yasal bir düzenlemenin bulunmayışı yer almaktadır. Bu belirsizlik sebebiyle çalışma koşulları işveren avukatların keyfine bırakılmış ve işveren avukatlarda yasal bir baskı altında kalmadığından bağlı çalışan avukatları ucuz iş gücüne dönüştürmüşlerdir. Bağlı çalışan avukatların çalışma koşulları değerlendirildiğinde bu statüde çalışan avukatların işçi vasfına sahip olduğu gözlemlenmektedir. Ancak 4857 sayılı İşKanunu’na tabi çalışan işçilerin kıdem, ihbar, fazla mesai vb. işçilik alacakları bulunmasına rağmen bağlı çalışan avukatlar bakımından bu tür hakların varlığı dile getirilmemektedir. Özellikle çalışma saatlerinin belirsizliği ve fazla çalışma süresinin ek ücret kapsamında değerlendirilmemesi başlıca sorunlardandır. Bununla beraber bağlı çalışan avukatların vekalet ücretlerine hak kazanamaması ve bu ücretlerin sözleşmelerinde belirtilen ücrete dahil edilmesi de en temel sorunlardan biridir.

Bu sorunların temelini bağlı çalışan avukatlara ilişkin özel bir düzenlemenin bulunmaması oluşturmaktadır. Bağlı çalışan avukatların statülerinin yasal bir dayanağa kavuşması gerekmekte ve bu yasal dayanağın belirtilen sorunların çözümüne odaklı olması gerekmektedir.

B.G.: İşçi avukatlar bakımından hususi bir kanunun hazırlanması gerektiği kanaatindeyim. Hukuk büroları günümüzde artık sermaye şirketi gibi çalışmaya başlamış olup bu bürolarda görev ifa eden avukatlar ve stajyerler de mesleğine yakışmayan standartlarda çalışmaktadır. Bu konu bakımından hususi kanun ivedilikle tartışılıp hazırlanarak yürürlüğe girmelidir. Barolar söz konusu kanunun hazırlanışı ve yürürlüğe girmesi bakımından ciddi bir çaba göstermelidir.

A.T.: İşçi avukatların sorunlarının kaynağı ve çözümü Baro ve Türkiye Barolar Birliği’nden geçiyor. Baroların ve Türkiye Barolar Birliği’nin yönetim kadrolarının tamamı avukatlardan oluşuyor. Dolayısıyla bu sorunlara çok yabancı insanlardan bahsetmiyoruz. Tekrar etmişolacağım; ama Barolar ve Türkiye Barolar Birliği’nin tek görevi meslek sorunları ise bu sorunları yaşayan meslektaşlarına niye çözümler bulamıyor yoksa sorunu kendisi mi yaratıyor buna bakmak gerekiyor bence.

D.Ö.: Hukuk fakültelerindeki kontenjan artışına paralel olarak çok fazla sayıda avukat var. Bu da işçileştirilen avukatın ucuz işgücü olarak görülmesine sebep oluyor ve meslekteki itibarsızlaşmayı olumsuz yönde etkiliyor. Bu hususta söz konusu durumlara ilişkin kıdemli ve deneyimli avukatların söz ve eylemleri de önem arz ediyor.

B.İ.: Değerli cevaplarınız için hepinize teşekkür ederim. İçeride ve dışarıda mücadele eden, avukatlık mesleğini onuruyla icra eden tüm meslektaşlara selam ve saygıyla.

print