KHK’larla uzaklaştırılan akademisyenler, intihalciler, kayyumlar, millet bahçeleri… Son yıllarda akademinin dönüşümü ile en nitelikli üniversitelerin bile eğitim kalitesi düşerken; öğrenciler, günden güne sınıflardan, bilimden ve aydınlanmadan itinayla uzaklaştırıldı. Üniversiteye hâkim anlayış, bilimsel üretim çabası olmaktan çıkarak piyasa ihtiyaçlarının karşılanması oldu. Bu uğurda öğrencilerin gençliği ve geleceğinin akıbeti ise büyük bir belirsizlik.
Dönüşen üniversiteye öğrencilerin gözünden bakarak, beklenti, deneyim ve çözüm önerileri üzerine konuştuk. Söyleşimize katkıları için Merve Koç, İrem Nur Yıldırım ve Dilan Kara’ya teşekkür ederiz.
Lisans eğitiminize başlamadan önce üniversiteye, bölümünüze ve tabii ki geleceğe dair düşünceleriniz nelerdi? Üniversiteye geldikten sonra bu düşüncelerinizin ne kadarı gerçekleşti?
Merve Koç (İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi-Hukuk): İstanbul Üniversitesi’ni ve hukuk bölümünü seçmemde üniversitenin köklü tarihi, geleneği, mücadele pratiklerinin belirleyici sebepler olduğunu söyleyebilirim. Kampüs yaşantısı, öğrencilerin memleket meselelerini konuşup tartışmaya elverişli özgür düşünce ortamında eğitim alabilmesi gibi heveslerle seçtiğim okulumun beni birçok noktada hayal kırıklığına uğrattığını üzülerek söylemeliyim. Bugünlerde üniversitelerin piyasaların ihtiyaçları doğrultusunda yeniden yapılandırılmasıyla birlikte akademinin ticarethanelere dönüştüğü, kampüslerin ve üniversitelerin bölündüğü, uzun süre bitmeyen inşaatlar/tadilatlar ile öğrencilerin okul ve sınıf olanaklarından yeterince yararlanamadığı ve kopuk bir iletişimle üniversite hayatını geçirdiği bir dönemden geçiyoruz. Bu anlamda bugün ve gelecek yıllarda biz gençler üzerine daha fazla sorumluluk düşüyor.
İrem Nur Yıldırım (Boğaziçi Üniversitesi Mühendislik Fakültesi- Bilgisayar Mühendisliği): Yoğun çalıştığım, önceliklerimi bir kenara atıp, kendimi lise müfredatını yalayıp yutmaya odakladığım koca bir sene sonrasında bölümüme yerleştim. Anne-baba mesleği değilse herhangi bir meslek-bölüm hakkında lise son sınıf öğrencisinin tam bir fikre sahip olması zor oluyor. Elinizde Youtube videoları ve üniversite tecrübesi olan birkaç yakından fazlası olmuyor. Bu nedenle biraz risk alıp, hakkında iyi şeylerin konuşulduğu fakat tam olarak bilmediğim bilgisayar mühendisliği bölümünü tercih ettim. Okula başlayalı henüz üç ay oldu. Üniversite hakkında söyleyebileceğim ilk şey, online eğitimin eğitim kalitesini her türlü düşürdüğüdür. Online eğitimde akademisyenler ders materyali dışına çıkamıyor. Mikrofonu kapalı bir hayaletler ordusuna karşı anlatılan derslerde yeni bir ek yapılmadan slaytlar ilerletiliyor. Öğrenciler ise bilgisayar karşısında tek başına dersi dinler hâlde oluyor. Bölümümdeki öğrencilerle ancak bölüm binasında bulunan çalışma odasında bir araya gelebiliyoruz.
Üniversitemdeki öğrencilerin hepsi üniversite sınavında yüksek puanlar almış, hazırlık sürecinde çok sıkı çalışmış akıllı gençler. Bazılarının olimpiyat geçmişi de var. Çalışma azmi hepsinin ortak özelliği. Etrafınızda böyle insanların olması çok güzel bir şey fakat online eğitimde ders dinlerken olan tek başınalık sınavlarda yok. Sınavlarda yarış var. Notlara göre alım yapılan Erasmus kontenjanları ve belirli bir ortalama altına düşmeyerek bursların kesilmemesi kaygıları var. Dolayısıyla rekabet had safhada.
Dilara Kara (Marmara Üniversitesi Mühendislik Fakültesi- Endüstri Mühendisliği): Üniversiteleri diğer eğitim kurumlarından ayıran en önemli özelliği, üniversitelerin bir eğitim kurumu olmasının yanında bir bilim kurumu olma işlevini de barındırmasıdır. Dolayısıyla lisans eğitimine başlamadan önce bilgi üretiminin, bilimsel çalışmaların merkezinin üniversiteler olduğunu düşünmekteydim. Bunun öncelikli sebebi, fen lisesinde okumuş olmama karşın, dört senelik lise dönemimin kuran dersleriyle, koridorlarda “Kızlı erkekli durmayın!” uyarılarıyla geçmiş olmasıdır. Söz konusu dönemde benim için üniversite, lisede niteliksizleşen ve sınav odaklı yürütülerek öğrenciler arasında puan odaklı rekabet ortamına indirgenen eğitimden kurtuluşu işaret etmekteydi. Devam etmekte olduğum endüstri mühendisliği bölümü ise, matematik ve doğa bilimlerinin yanında sosyal bilimlerle de iç içe olması sebebiyle dikkatimi çekmişti. Ayrıca ekonomik krizin derinleşmesiyle genç işsizliğin her yıl artıyor oluşu, iş alanı geniş olan endüstri mühendisliğini seçmemde önemli bir etkendi.
Üniversiteye geldiğimde karşılaştığım tablo, iktidar partisi AKP’nin neo-osmanlıcı ideolojisi doğrultusunda üniversiteleri gerici ve piyasacı müdahalelerle dönüştürme çabasına girişmiş olmasıydı. İktidarın üniversitelere yönelik müdahalelerinin başat gerekçesi, üniversitelerin AKP’lileştirilmesi, AKP’nin birer kurumu hâline getirilmesi ve nihayetinde üniversitelere kendi ideolojisini yeniden üretme görevini tayin etmesidir. Üniversiteler bir yandan sermayenin çıkarlarına uygun olarak dönüştürülmekte, diğer yandan gerici ideolojiyle dört bir taraftan çevrelenmektedir. Bu ideolojik dönüşüm üniversitelerin şirketleştirilmesi ve medreseleştirilmesi, kampüslerin ranta açılması, ilerici akademisyenlerin tasfiyesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Marmara Üniversitesi de bu çabadan payını almış, kampüsleri ranta açılmış, ilerici akademisyenleri tasfiye edilmiş, müfredatı gericileşmiş ve üniversite içerisinde gerici örgütlenmelerin önü açılmıştı.
Üniversitelerde -ve eğitimin genelinde- gericileşmenin ve piyasalaşmanın hız kazanmasıyla birlikte üniversiteli gençliğin başat sorunu hâline gelen geleceksizlik ve işsizlik sorunu birçoğumuzu umutsuzluğa sürüklemektedir. Umutsuzluktan çıkış ise gençlere reva görülen geleceksizliği reddetmek ve mücadele etmekten geçmektedir.
Aldığınız eğitimi ve üniversitenizin sosyal imkanlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Merve Koç (İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi-Hukuk): Aldığımız eğitimin pek çok açıdan yetersiz olduğuna ben de birçok genç gibi kaniyim. Hukuk bölümünde en başarılı üniversitelerden biri olan okulumuzda dahi özgür düşünce ve bağımsız bir akademiden bahsetmek güç. Akademi, özelleştirme ve vakıf üniversitelerinin önünün açılması sonrası devlet üniversitelerindeki eğitim kalitesinin daha da düşmesiyle, nitelikli akademisyenlerin siyasi baskıyla tasfiyesi sonucu akademik tecrübe sorununun en üst düzeylerde hissedildiği bir düzleme savrulmuş vaziyette bulunuyor. Kalan akademisyenlerinse siyasi korku hâkimiyeti altında ne denli özgür bir eğitim sunabildiğini düşünebiliriz… Bu anlamda özel üniversitelerde de eğitim ticarete döküldüğü, yeterli olanaklar, teknik araçlar sağlanmadan diploma satımı amacıyla sosyal alanlardan yoksun apartman üniversitelerinin açılımıyla memlekette büyük bir eğitim sorunu hasıl olduğunu söyleyebiliriz. Sosyal imkanlardan mahrum bırakılan öğrencileri gelecek, işsizlik sorunlarıyla tehdit eden bu sistemde atomize bireyselliklerin dayatıldığını ve başkasının üzerine basarak yükselme fikirlerinin özümsendiğini görüyoruz.
İrem Nur Yıldırım (Boğaziçi Üniversitesi Mühendislik Fakültesi- Bilgisayar Mühendisliği): Akademisyenler de pandemi sürecinde yeni öğretme sistemine kendilerince cevaplar vermeye çalışıyorlar. Üniversiteye başladığımızda online eğitimde nasıl bir yol izleneceği hakkında bilgilendirildik. Bazı yöntemler bizi dersten uzaklaştırdığı gibi, bazıları ders kaçırmama konusunda daha hassas davranmamızı sağladı. Bir ömre nasıl sığar, dediğimiz akademik süreçlerden geçmiş akademisyenlerin çoğu ile aynı ortamda bile bir araya gelemiyoruz. Çok kıymetli akademisyenlerimiz var ama bu değerlendirmeyi kendimizin yapabileceği imkanlara sahip değiliz.
Pandemide sınavlar da sıkıntılı geçti. Kopya engellenemediği için sonuç, adaletsiz bir not dağılımı ve iyi çalıştığı hâlde düşük not alan öğrenciler oldu.
Sosyal aktiviteler pandemi nedeniyle kısıtlı da olsa haftalık çalışma ve gezilerle devam ediyor. Bu buluşmalar belki de pandeminin yıktıklarından kalan son sosyal kalemiz. Öğrenciler de ister istemez bunun farkında. Evde geçen bir buçuk yılsonundaakranlarlabirlikteolmanın,ortaya beraber bir şey koymanın tadını hepimiz özledik. Dolayısıyla derslerdeki paylaşıma ket vuran online dönem sosyal aktivitelerde ters etki yaptı diyebiliriz.
Dilara Kara (Marmara Üniversitesi Mühendislik Fakültesi- Endüstri Mühendisliği): Bilim ve eğitimi birbirinden ayırma çabasını, kapitalist sistemin sürdürülebilmesi adına piyasa merkezli ve sermayenin ihtiyaçlarına göre şekillenen üniversite biçimi takip etmekte. Sadece piyasanın istediği işi bilecek, düzenin ve rejimin aydınları olarak konumlanacak mezunlar yaratma hayalleri kurulmaktadır. İsimleri tezlerindeki intihallerle anılan ve üniversitelerde AKP’nin birer temsilcisi rolüne soyunan rektörlerin, dekanların ve akademisyenlerin, çürümenin üniversitelere dayatılmasını kolaylaştıran koşulları yaratması, üniversitede verilen eğitimin bilimsellikten uzak bir noktada seyretmesine yol açmaktadır. Üniversitelerin piyasaya göre şekillenmesi ve üniversite sermaye iş birliğinin yarattığı tablodan hiç kuşkusuz en çok etkilenen bölümlerin başında mühendislik bölümleri yer almaktadır.
AKP tarafından üniversitelere yapılan müdahalelerin gerici karakterinin olduğunu bir önceki soruda da belirtmiştim. Bu gerici saldırıların son kertede vücut bulmuş hâli külliye garabetidir. Eski Kenan Evren kışlasındainşaatıdevametmekteolanMarmara Üniversitesi Recep Tayyip Erdoğan Külliyesi’ne Mühendislik Fakültesinin taşınmasıyla şehir merkezinin dışına konumlanmış olmamız sebebiyle sosyal imkanlardan uzaklaşmış bulunmaktayız. Burada bir kez daha Marmara Üniversitesi öğrencilerinin gerici ve öğrenci düşmanı uygulamalara ve külliye garabetine karşı olduğunu belirtmekte fayda var.
Peki, sizce üniversitelerin en verimli hâline ulaşması için yapılması gereken nedir?
Merve Koç (İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi-Hukuk): Üniversitelerin en verimli hâline ulaşabilmesi için öncelikle bağımsız bir akademinin kurulması gerekmektedir. Bilimin toplumsal yarar için kullanıldığı, ücretsiz, kamusal bir eğitim olanağının herkes için sağlanması gerekmektedir. Bana kalırsa bunların gerçekleştirilebilmesi için öğrencilerin birlikte hareket etmesi, haklarını savunması ve mücadelesi, hem toplumsal hem akademik gelişim ve değişim için kaçınılmaz yol olarak görünmekte.
İrem Nur Yıldırım (Boğaziçi Üniversitesi Mühendislik Fakültesi- Bilgisayar Mühendisliği): Bence sınıflarında ders işlenmeyen üniversite, baştan yanlış yoldadır. Odasından, yurdundan, yatağından derse giren öğrenci biraz konfor kazanır belki ama öğreneceği bir o kadar şeyi orada kaybeder.
Artık öyle bir hâle geldi ki okulumuzu çantamızda taşıyor oluşumuz, ne zaman derste/ okuldaolupolmadığımızıayırtetmeyiimkânsız hâle getirdi. Bu uzun vadede öğrenciyi de yorduğu gibi akıllardaki ders kavramını daha kötüsüyle regüle ediyor. Hepimizin yakın bir zamana kadar bolca vakit geçirdiği ve şekillendiği sınıflara dönmeliyiz.
Dilara Kara (Marmara Üniversitesi Mühendislik Fakültesi- Endüstri Mühendisliği): Soruyu yanıtlamadan önce bir noktayı vurgulamak gerekli. Her ne kadar son noktayı AKP koymuş olsa da üniversitenin çöküşü AKP’den önce başlamıştı. Bu çöküşün temel sebeplerini, eğitimin burjuva iktidarlar için işlevini ve mevcut rejimde üniversitelerin rolünü kavramak önemli. Egemen ideolojinin yeniden üretim merkezleri içerisinde önemli bir yer tutan üniversiteler, aynı zamanda toplumun ideolojik denetimi için de kullanılmaktadır. Dolayısıyla kapitalist düzenin sınırları içerisinde üniversitelerin geleceği nokta bellidir.
Bugün üniversiteler bilimin ve aydınlanmanın değil, gerici ve piyasalaşmış eğitimin yuvası hâline dönüşmüştür. Bugün üniversiteli gençlik, geçinememe, barınamama, geleceksizlik, işsizlik sorunlarıyla; tarikatlarla, üniversitelere kuran kursu açılması, kadın üniversitesi gibi gerici dayatmalarla kuşatılmıştır. Gençliğin sorunları memleket sorunlarından, üniversiteler ise memlekette olanlardan bağımsız değildir. Dolayısıyla yeni bir üniversite mücadelesi yeni bir ülke mücadelesinden geçmektedir.